İlerde,
toprağın altındakiler,
kendileri için affedilmeyi beklerken,
toprağın üstündekiler için de ağlaşır dururlardı.
Lakin işittiremezlerdi kimseye,
olacakları,
Bahçeye atılan,
bir şeftali çekirdeğinden çıkan bir fidan,
ne kadar şaşırtmıştı,
ne kadar umutlandırmıştı beni,
hayata dair.
Ayaklarımızın bastığı yer titreyince,
kedi mırıltısını duyardık toprağın geniş göğsünden.
O zaman hatırlardık hâlâ gökyüzünün altındayız
ve ancak o zaman hatırlardık düşünmeyi.
Bahar bahçesindeki,
açan rengârenk çiçekler gibiydi,
çocuklar yeryüzünde,
hepsi ayrı güzel kokardı.
Herbirinin
Güneşli sokaklarda,
düşünceli düşünceli,
sakallarını sıvazlardı.
Hiç durmadan,
uzun gümüşi saçlarını ıslatıp,
Uyuyamaz oldum.
Ilık rüzgarların sertleştiği,
böceklerin ortalıktan kaybolduğu,
karanlığın,
güne hakim olduğu
Soğuk yağmıştı yine sokağa.
Şaraplı geceden kalan boğuntular hala ortalıkta.
Karanlık kaldırmaz ağlamaklı yüzünü bi türlü.
Yere düştüğümde,
o gün sırtıma kezekler battı.
Üstümde ilk yürüyenler,
karıncalardı,
otlar burnuma
Kuşların bataklık ayinlerinden geri kalan pıhtılar kabuk tutarken,
ölüm yayılmıştı etrafa.
Sırıtan kemikler,
yırtılmış vücütlar.
Pıhtılaşan gecelerimde,
perdelere bulaşan karanlık,
odamı yutmaya kararlı olurdu.
Bir dede, bana elma şarabının hikâyesini de anlatmıştı.
İki dudak arasına yapıştığım zamanlar,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!