İstanbul'da ikamet ediyor. Sessiz ve münferit bir hayat yaşıyor. Melankolik şiir/roman kaleme alıyor. Beton ve insandan yığınlar arasında kendi doğasını arıyor. Biraz patili dostlar biraz gökyüzü arasında kendinden kendine yolculuk içerisinde.
Hangi bulutun bağrına sıkıştırsam şu hislerimi.
Yeryüzünden gizlediklerimi,
Bulabilirler mi gökyüzünde?
Bilmezler onlar içimdeki ukteyi
Geçer giderler yanımdan
Gözlerimden akana aldırış etmeden
Yaş mıdır yara mı demeden
O akan her ne ise
Bir zamanlar yanağıma gülüş
Canımın yandığını, canımı yakanın canım olduğunu, nasıl anlatabilirim.
Nasıl diyebilirim ki, canım canımı yakıyor.
Sahi, sen benim canım mıydın?
Canım olsan, canımı yakar mıydın?
Kıyabilir miydin canına!
Ben yapamadım.
Gece her şeyin iki katıdır.
Demiş ya Edip, öyle sanırım.
Tüm gün omuzlarında ki yükü bir şekilde geçiştirdiğin, belli etmediğin, eccedentesiast maskesini giyip örtbas ettiğin o yükler;
Gece gelir karabasan gibi çöker.
Nereden peydahlayıp da düşürdüm seni yüreğime.
Düşürdüm diye mi yakıp durursun yüreğimi.
Hangi kitapta yazar girdiğin evi tâlân etmek! Kalbim denilen şu harabenin kapısını araladığında, saray etmiştin bir bakışınla harabemi.
Saray ettiğin yerin enkazında bıraktın beni.
Hangi kuvvet yeter senin yıktığın enkazı kaldırmaya...
Ah güzel kelebek;
Memleket'e bahar gelmiş, çiçekler açmış.
Hayât bu kadar güzel ve renkliyken,
Senin bir günlük yaşamında benim duvarlarına nikotin kokusu sinmiş odamda dünyâ'ya elveda etmen...
Dışarıda ferahlatıcı Nisan rüzgarı,
giriyor odamın içine.
Tüller havalanıyor.
Rüzgarın ahenginde dans ediyor gibiler.
Yine omuzlarımdan aşağıya o bilindik ağrı.
Ben sevmez dedim.
O, sevmedi.
Ben yaralarımı anlattım.
O yarayla alay etti.
Ben kıyamaz dedim.
O, gitti...
Her-dem kesildi,
Şu yürek pâre pâre.
Hal-i ahvâlim nicedir gamda kederde.
Sual etmez canânım,
Ben yanarım nâr-da.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!