Ve yine bir akşamüstü otururuz belki
Bir çay bahçesine, konuşuruz eskilerden
İki çay söyleriz ve senden yudumun ilki
Ama bekle cancağızım! bugün çaylar benden...
Anlatırken sen titrek rüzgar nağmelerinde
Çırpınır Çanakkale, kan götürür gövdesi
Kulaklar işitmez, gözlerde neyin perdesi...?
Kim düşürür düşmanı, namludaki hangi el?
Bedenlerden parçalar kopartırken şarapnel...
Bu da mı yoksa bir zalimin moskof hilesi?
Nerede o beklenen kahramanın sillesi?
Aşık olmayanda dert bulunur mu
Dert bulunmadan aşık olunur mu
Aşık olana derdi sorulur mu
Aşık olan derdinden yorulur mu
Be hafız...
Ve Allah Aşkı yarattı;
Aşk ateş oldu, dokunanı kül eyledi
Esaretten korkanı, kendine kul eyledi
Aşk güneş oldu, cenneti çöl eyledi
Gören gözü amâ, dilleri lâl eyledi
Döktü ağaçlar aşkını, düştü umutlar yere
Elden ne gelir ki, yaprak küsmüştü göğe
Bir daha ne zaman gelir bilmem yeşilin koyusu
Ne zaman biter güzün sarısı, baharın uykusu
Bana güllerle gel
Saçların dağınık olsun ben düzeltirim
Bana güllerle gel
Rengi sen olsun, biraz da hüzün
Ben yüreğimi sende bıraktım
Al götür gittiğin yere
Parala istediğince
Aşk çırasını gözlerinle yaktım
Bak gönülden son bir kere
Seni anlayabilsem seni
Gönlünün sofrasına
Oturabilsem
Ekmek olur
Gönlüm gönlüne banar
O vakit
Güneşin kızıllığıyla pencereden
beyaz duvarları sararttığı
Derdimin
dertleri kararttığı
Dört köşe arasında
İçimi daralttığı
Özlemek gözden ırak olmak mıdır,
Yoksa gönle yakın olmak mı?
Özlemek sözden dökülen aşk mıdır,
Yoksa dile varmayan telaş mı?
Özlemek sevdiğinin yanı mıdır,
Yoksa sevgili olmadan da sevdiğinle olmak mı...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!