Yüksel bey futbolu çok sever ve maçların özetini ve yorumlarını hiç kaçırmazdı. Ömründe hiç futbol oynamamış sunucuların yerine eski yıldızların yaptığı programları tercih ederdi. Oğlu İstanbul’a taşındığından beri yıllardır pazar akşamları tek başına televizyon seyrederdi çünkü hanımı spor programı başlayınca başka bir odada el işiyle meşgul olurdu.
Pazar akşamları ekran karşısında keyif çıkardığı günler mazide kalmıştı… Son zamanlarda huzur içinde spora bakamıyordu. Yerden mantar bitercesine Zıtar TiVi, Mhow TiVi, Tox TiVi, Mania TiVi gibi acayip isimli çok sayıda ne-idiğü belirsiz kanallar ortaya çıkmış bunlarda en az beşer dizi yayınlanıyordu. Hepsinde aynı manzara: ya bol ağıtlı, ya bol kavgalı, ya bol şiddetli, ya bol şehvetli, ya bol aldatmalı, bol içkili veya da bol korkulu yani hep seviyesiz ve baştan savma filmler. Günün 24 saati mutlaka bir yerlerde dizi yayınlanıyor. Hanımı pazar akşamları Mania TiVi’deki bol ağıtlı ve bol aldatmalı bir diziyi kaçırmak istemiyordu. Halbuki bu dizi de gündüz tekrarlanıyordu ama Seher hanım yorgunluk çayı içerken ille de Acı Gerçekler’i seyredecekti. Evde yine pazar akşamı krizi yaşanmış ve bu sefer çok sinirlenen Yüksel bey televizyonu kapatmıştı.
Seher hanım, sinirli sinirli çorap örüyordu. Yarıya kadar ördüğü yün çorabı söküp yeniden başlamıştı. Yüksel bey ise Oltu taştan yapılmış tespihini şakırdata şakırdata çekip duruyordu. Vaktin bir hayli ilerlemesine rağmen halen yatmıyordu çünkü hüngürtü dizi halen bitmemişti. Gidip yatsa, Seher kesin böğürtüleri seyredecekti. Madem futbola bakamamıştı, Seher’de zırıltı filminden mahrum kalmalıydı. “Kesin bitmiştir! ” diye homurdanarak yerinden kalktı, tam bu sırada telefon çaldı: “Hayırdır, bu saatte kim arıyor ki? ”
-Alo?
-Yüksel abi, bir iki dakikaya size geliyoruz. Görüşmemiz lazım!
-Ka…, adam yüzüme kapattı ya? ! Seher, Kamil bize geliyor, görüşmesi lazımmış?
-Bu saatte mi?
-Evet, bir iki dakikaya geliriz deyip telefonu yüzüme kapattı…
-Ben şuraları hemen toparlayayım! Sahi, bu saatte neden geliyor, kavga mi ettiniz yoksa?
-Yok ya, ne kavgası? Bir şey anlamadım…
Yüksel bey düşünmeye başladı … Kamil usta bu saatte neden geliyor? Muhabbet etmeye gelmediğine göre, kesin önemli bir mesele görüşecek. Telefondaki konuşmasına bakılırsa adam düpedüz baskına geliyor, ama neden?
En az 7 yıldır dükkan komşusu ve şimdiye kadar hiç bir sorunları olmamıştı. Zaten Kamil ustanın kimseyle sorun çıkarmaya vakti yok, işinin yoğunluğundan başını kaşıyacak zaman bulamıyor. Nice terziler hazır giyimle rekabet edemediklerinden iflas etmişlerken, çoğu zaman gece yarılarına kadar çalışır. İşinde çok başarılı, titiz ve müşterilerini memnun eden biri, neden iflas etsin ki? İlin çoğu eşrafı müşterisi. Hatta taşınıp gidenler arasında oğlunun damatlık takımın gelip diktirenler var.
Bazı esnaf, harıl harıl çalıştığını gördüğü halde aldığı kelepir bir evin, eski bir arabanın veya hacca gidişinin bol bol gıybetini yapmıştı: “bu değirmenin suyu nereden akıyor? ! ” Kim bilir belki de kendileri gırtlaklarına kadar borca batmışlarken terzinin işlerinin tıkır tıkır gitmesini hazmedemiyorlardı. Adamcağızın ibadetiyle bile uğraşmışlardı: “gösteriş yapıyor, riyakar, sahte hacı! ”
Terzi yumuşak huylu; karıncayı bile incitmekten çekinir. Çoğu esnafın kendini kıskandığını ve bol gıybetini yaptığını belki biliyor ama hiç aldırış etmez.
Yüksel bey de komşusunun çok arkasından atıp tutmuştu. “Herhalde en son gıybette çok ileri gittim, duyduysa kesin hesap sormaya geliyor! ” diye mırıldandı.
Seher hanım ise bir yandan evi toparlarken bir yandan da neden baskına gelindiğini düşünüyordu. Galiba Kamil ustanın hanımı Pakize kavgaya geliyordu. Ara sıra arkasından atar tutardı ama dün altın gününde gaza gelip bayağı ileri gitmişti. Çarşı pazarda gezerken sırıttığını, yılıştığını falan söylemişti. Sonra çok pişman olmuştu çünkü kovcu Mine’nin de güne katıldığını fark edememişti.
Pakize ile hiç bir sorunu olmamıştı ama yine de hiç sevmezdi. İlk tanıştığı günlerde evinde mevlit okutmuş, kendisini de davet etmişti. Cami imamının hanımı Şaziye, Kur’anı Kerim ve ilahi okumuştu. Asiye teyze ise mevlit okumuştu. Şaziye gittikten sonra, elbiselerinin eski moda olduğunu anlatırken, Pakize: “lütfen kazandığımız sevapları kaybetmeyelim! ” diye hocalaşıp sözünü kesmişti. O kadar kişinin içinde küçük düşürmüştü….
Yıllardır gidip gelmedikleri için evindeki eşyalarının halinden haberi yoktu. Dışarıdan gördüğü kadarıyla, ya elbiseyi ya da renkleri uyduramayan yani giyinmesini pek bilmeyen bir kadın. Pakize hanım kavgaya gelse bile boşuna zahmet etmiş olacaktı çünkü bir çıkış yolu buldu: “Mine yalan söylemiş der, savuştururum! ”
Bu arada Yüksel’in daldığını fark etti. Eşi dalmakla kalmayıp heyecanlanmıştı, kendi kendine mırıldanıyordu.
-Yüksel, bir şey yok demiştin ama daldın gittin? Bir sorun mu aranızda?
-Ya, bu gün gıybetini etmiştik.
-N’ olmuş yani?
-Bu sefer kızının aleyhinde konuştuk, galiba kanına dokundu.
-Tuba’nın nesi varmış ki? Annesini sevmem ama Tugba çok hanım, terbiyeli, edepli bir kız.
- Adana’daki üniversite dururken hanım efendi Ankara’da bir üniversiteye kaydını yaptırmış…. Orada ne annesi var ne de babası… Kimlerle gezip tozacak, Allah bilir!
-Yüksel, aklını başına al! Kendi kızım gibi güvenirim ben Tuba’ya! O kadın nasıl böyle bir kız yetiştirdi halen anlamış değilim! Geldiler, kapıyı aç!
Yüksel bey, çok mahcup bir halde kapıyı açtı. Karşısında Kamil’i üzgün ve bitkin bir halde görünce şaşırdı. Baskına gelmediği belliydi, şaşkınlığını üzerinde atamadı….
-Kamil, ne bu halin?
-Bey, içeri geçin! Kapıda kaldınız… Kamil bey, buyurun! Pakize gelmedi mi?
-Hayır yenge, Pakize arabada… Girmeyim, hemen yola çıkacağız… Kusura kalmayın size de gece yarısı rahatsız ettim. Kayın validem beyin kanaması geçirmiş, hemen hastaneye kaldırmışlar. Durumu çok ağırmış… Şimdi memlekete gidiyoruz. Yarın bir kaç müşteri elbise almaya gelecek. Yüksel ağabey, anahtarı sana versem müşterilere yardımcı olsan bir zahmet. Çocukların yarın çok önemli imtihanları varmış, yoksa sizi rahatsız etmek istemezdim. Başka kimseye de dükkanı güvenemedim….
-Ne demek Kamil, elbette yardımcı olurum. Memlekete ben bırakayım sizi. Sen yine çok çalışmışındır… Hem yorgun hem de telaşlı vaziyette gece araba kullanılmaz.
-Yüksel ağabey, sağ ol… Beni mahcup ediyorsun. Sen zahmet etme…. Hem sabah dükkanın nasıl açacaksın yorgun argın…
-Asıl sen bizi mahcup ettin Kamil… Ben eskiden kamyon şoförüydüm, gece yolculuğuna alışkınım. Gel çıkalım, Pakizeyi daha fazla yalnız bırakma…
-Kamil geçmiş olsun, çocuklar bizde kalsınlar. Aşağıya kadar geleyim de Pakize’yi göreyim…
-Sağ ol yenge, çocukların başında Asiye teyze kalacak. Sen zahmet etme, selamını Pakize’ye iletirim.
Seher hanım ve Yüksel bey terzinin karşısında o kadar utandılar ki… Yıllardır sui-zanda bulundukları yani hakkında hep kötü şeyler düşündükleri biri, gece yarısı kapılarını çalıp derdini sadece kendilerine açmıştı… Kocaman iş hanındaki 50’ye yakın esnaftan tek kendilerine güvenebilmişti…
Yüzlerinin kızardığını görmediğine ve “sizi neden mahcup etmişim? “ diye sormadığına çok sevindiler…. Yoksa, yaptıkları onca dedikoduyu nasıl anlatabilirlerdi ki?
Kayıt Tarihi : 1.11.2009 00:21:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!