Mahalle Şiiri - Kpt Yılmaz Bektaş

Kpt Yılmaz Bektaş
204

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Mahalle

Eski sokaklar oturma odasıydı sanki,
Tüm mahallenin birlikte oturduğu büyükçe bir evin.
Her yaştan en sıcak muhabbetler,
Olmadık şakalar, şen gülüşler, çekiştirmeler...
Sabah, öğle , ikindi üstleri,
Tüm gün, hep birlikte diz dize,
Bir akşam yemeği arası, bir yatma molası.
Sokağın müdavimi leğenci, bohçacı,
Sonra simitçi ve zerzevatçı...
Daha da toplardı milleti dip dibe.
Sanki yeterince yakın değillermişçesine.
Elindeki çıngırağı bağırtarak gezen,
Yoğurtçuydu, biliyordum.
İki tepsi yoğurt , asılı omzundaki düzenekle;
Gelen kaplara koyarken tepsisindekini,
Hiç yoğurdum ekşi demiyordu , demesi de gerekmiyordu.
Ah ne güzel günlerdi.
Günaşırı gelirdi, ayı oynatıcı ve zavallı ayı.
Mahalleler yokluk olan yerlerdi.
Siyah beyaz televizyon daha yeni,
TRT nin tek kanallı günleri,
İstiklal Marşıyla başlayıp İstiklal Marşıyla biten!
O sokaklar için ayı oynatma da
Öyle ya da böyle bir eğlenceydi.
Elindeki tefi çalmaya devam ederken ,
“Hamamda kocakarılar nasıl bayılır!” diyince sahibi;
Elinde tuttuğu değnekle birlikte,
Hakikaten bayılırdı koca ayı, usta işi.
Oysa ne kocakarıyı, ne hamamı bilirdi.
Burnundaki zincirdi sanırım sebebi,
Tüm bu ustalığın,
Yeşilçam oyuncularına taş çıkartan…
Eski sokaklar, adeta bir sahneydi,
Mahallenin maharetini sergilediği.
Kavgalardı, çocuk aklımla en beğendiğim;
Saç saça, diş dişe, yumruk yumruğa,
En ağır küfürler edilirken,
Soluk soluğa izlenen, gösteri.
Oysa tüm eğlence yarım saat!
Öfkenin kabarıp, dineceği kadar süre.
Sonra devam ederdi herkes diz dize,
Gönül gönüle,
Hiç bir şey olmamış,
Hiç ara vermemişçesine.
Kin , nefret, küslük..
Bunlar sonradan mı icat olmuştu ki!
Kızlı, erkekli oyunlar,
Kardeş kardeşe.
Dokuztaş, körebe, saklambaç...
Sobalı, bazısı sıvasız evlerin önünde,
Yağmurda, çamurda, karda, soğukta...
Yakartopu can yakardı bazen,
Bezden yapılmış topla oynanan.
Oysa kimse kimsenin canını ,
Yakmazdı, yakamazdı isteyerekten.
Herkes herkesin canıydı.
Can yakmalar sonradan mı icat oldu acaba!
Memleketin her yanından kim varsa:
İzmirli, Sivaslı, Karslı, Ordulu...
Hep birdi. Doğulu, Karadenizli, Egeli.
Herkes herkese “Hemşerim” derdi,
Farklı memleketlerden gelen.
Bölgecilik sonradan mı icat oldu acaba!
Şehit haberleri yoktu o günlerde,
Sadece duvarlara yazılıp sonra üstü boyanan ,
Yazıları görüyordum,
Çocuk aklımla anlamadan.
Birileri karanlıkta dövüşüyordu sanki,
Kendi aralarında gizli gizli.
Gün doğup karanlık dağılınca;
Mahalleli aynı,
Mahalle aynı mahalleydi.
Acaba kavga sonradan icat edilmiş bir şey miydi!
Bayram bizim bayramımızdı.
En çok sevdiğim, yan yana dizilip bayramlaşılan,
Tabi ki de bolca harçlığı olan.
Oğlan bizimdi, kız bizim.
Düğün sahibiydik, hepimiz.
Kınayı elimize yakardık,
“Tutacak mı?” heyecanı.
Hep birlikte omuzlardık halay ile birlikte,
Her ev matem yeriyken, mevtayı!
Hep birlikte razı idik,
Er kişi ile hatun kişiden.
Hep birlikte amin derdik, imamın ardından.
Komşudan, bize de düşerdi.
Yeterdi bin eve, bir evde pişen.
Sofra, “ Halil İbrahim sofrası”,
“Tanrı misafiriydi”, gelen.
Komşusu açken,
Tok yatan var mıydı bilemem!
Ama düşenin dostu vardı,
Eminim, kendimden.
Paylaşılıp, yükler dağılınca;
Artardı mutluluk,
Azalırdı hüzünler.
Birbirini sevip sayarken herkes,
Bencillik, ne ara gelip, bizi tüketti ki acaba!
Gerçekten güzel günler miydi,
Yoksa hepsi bir hayalden mi ibaretti,
Çocuk aklımla ürettiğim.
En çok hatırladığım, yağ kuyruğundaki günler ile
Kardeşlerimle koyun koyuna yattığım,
Gaz lambalarının aydınlattığı gecelerden:
Mahallede yokluk içinde biz varken,
Şimdilerde varlık içinde, biz evde yokuz!
Konforlu yalnızlıklar içinde...
Yılmaz BEKTAŞ

Kpt Yılmaz Bektaş
Kayıt Tarihi : 21.8.2022 09:03:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Çocukluğumda yaşadığım Mahallenin hikayesi

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Kpt Yılmaz Bektaş