Mah-i Devran
Masa başı sohbetlerden uzaklaştı elleri, nasırlıydı
kim bilir, ne kadehler kırıldı başka yerlerde, bambaşka gönüllerde
kurşun kalemin ucundaki sevdayı sakladı ömrünce
kırmızı ka-l-plı çizgisiz defterin sararmış sayfasına
sonra misafir oluverdi sevgilinin gözlerinde, çekingendi
acemi aşık gibiydi, usanırdı sevdiğini söylemeye
kır çiçeği toplarken de konuşmayı yasakladı gönlüne
yemyeşil dağların yamacında
kapkara bir gezgin
güneşin sofrasında
bir tahta k-aşık
ne gökyüzüne küskündü, ne bulutlara
utanırdı varlığa yokluğa söylenmeye...
ah bulutlar nasıl da gizleniyorsunuz
kör vakitlerin beyazlığına
koşanlar oluverdi ardı sıra, rüzgarlar esti, kimsesizdi zaman
kükreyen bir sesti ıssız ormanda
sevgilinin koynunda kesilmiş bir soluk nefesti
süvariydi, çabucak dinerdi yüreğindeki incecik sızı
öylesine bir hevesti
ovaları geçti
dağları aştı
kucaklaştı akarsuyla mah-i devranda
şarapsız akşamlar ıslandı kurumuş dudaklarında
yiğit bir gecede uslandı sararmış, solgun tende
her ne var ise cihanda varmış, bir canı bir de cananı yakarmış
anladı ki her şey zamanla yerini bulur bir isyanda
ille de sevmek ise yeryüzünün sancısı
her derdin dermanı olur kilitsiz handa
sonra yürüdü aşk ile, sevda ile, düş ile
vurdu bam teline günlerin
heceleyin bir acayip coş ile
kızıl bir sabaha uyanmak
arzusuyla yanıp tutuşurken sonsuz gece
vakti gelmişti elbette, insandaydı ol bilmece
uzlaşır uzlaşmaz çelişkiler arasından
bir laf-ı güzaf kalmışsa geriye eğer
ol yıkık bir mekanda boş söz nice
onun da apansız vakitte olduğunu düşünme
Bülent Öntaş
28.07.2024 - İstanbul
Mah-i Devran: Zamanın güzeli, devrinin güzeli, zamanın ayı
Kayıt Tarihi : 28.7.2024 23:42:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!