Görünce yüzündeki pişmanlığı
utancı,
anladım ki Sevgilim,
affetmek te bir çeşit;
cezalandırmakmış suçluyu.
Tiryakilik denince,
neden zararlı alışkanlıklar getirilir ki akla?
Senle konuşmanın,
senle gülüşmenin,
senin tiryakin olmanın,
kime zararı var ki?
Ey,dağların zirvelerinden
utangaç,sıkılgan tavrıyla,
önce ak-pak yüzünü gösteren,
sonra yavaş yavaş tüm ihtişamıyla
gümüş göğsünü açan,
sonra kendi aydınlığının,
Başım dik,
yüzümde,tavrımda,
ayrılığımızın hüznünü taşıyorum gururla.
Şık bir elbise gibi giyiniyorum hüznümü her sabah.
Ya da harika bir fular gibi takınıyorum.
Herkes bilsin,
Aradan yıllar geçti sevgilim.
Senin büyüdüğün gibi,
ben de olgunlaştım şimdi.
Ama sen ısrarla;
‘’Asla o aşkı yaşayamayız yeniden’’ diyorsun.
Öyle de;
Her gün akşam,
güneş aydınlığını toplayıp gider batıya.
Ufukta kaybolan kuş gibi.
Sen de evine gidersin.
Peşinden gece sermeye başlar karanlığını doğudan,
Bir elinde çekiç,
Bir elinde kör bir keski,
Heykelini yontuyor bir anne
Çocuğunun,
Kendi bildiğince.
Hiç körün gözü oldun mu?
Koluna girip,
geçirdin mi bir körü karşıdan-karşıya?
Yürürken kol-kola,
bir–iki laf ettin mi samimi?
Çok acil işlerin olduğu halde,
Ey gözyaşım,
hangi onulmaz yangının
korlanmış közünü söndüren
acı sudan aldın sen bu ateşi?
Dut yaprağını kozaya dönüştüren
hangi ipekböceğinden esinlendin
Önceleri özgür dağlarda,
uçsuz-bucaksız çimenliklerde açan,
rengarenk kır çiçekleriydik.
Her sabah vakti
çiğ serinletirdi yapraklarımızı.
Rüzgarlar çiselerdi kokumuzu
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!