Edilen duaların karşılığı; tanrının kapı önü sürprizi ve bir nevi emaneti…
Paraşütünün ipi kopunca yar’a çakılan
ve çiçeklerini havada düşürmüş mişli geçmiş zamanların
içi geçmiş adamı, şimdinin dilinde giyotinle dolaşan
arızalı sevgilinin mimik bekçisi.
Lütfen madam ne kadar örseleyebilirseniz örseleyiniz…
Özü örstür zaten sanıyorum acımaz. Fikrini dayadığı omuzdaki mayınları göğsünde yumuşatıp
kornere atan sağ bek gülüşlüdür. Ve rivayettir; solunun ziyaretçisini hala kurtarılmış bölgede
beklemektedir…
“senden bi bok olmaz diyenlere bakın umumi tuvalet oldum” demek için insan içinde kaç yabani hayvana beden sahipliği yapar.
Ben eli kalem tutanını diğer elinden tutup gezdiriyorum arsızca ve utanmadan. Ve anmadan; kahve falının akla soktuğu aşk ihtimallerine kapı aralayan
sarı,
siyah,
kızıl kadınları ve onların naftaline bulanmış ihtiraslarının çanak tutuşlarını.
Tutuşup eteklerinden yanan kırmızıyı,
yanan kanı,
yanan şarabı,
yanan geceyi
ve sönen mum ışığını,
sönen umutları…
arkasını dönüp uyuyan,
yatıya kalmış hayvan mezarlığını.
Madam lütfen geceyi giymeyin; gece gider bir kırmızıyla sevişir
ihanetin rengi olur üstünüzdeki. Ve bir daha yıldızlara bakamazsınız, fallara inanmayın;
fallar siz inanmadığınız zaman afallar, gecenin falı her zaman karanlığa çıkar.
Kayıt Tarihi : 18.2.2013 21:57:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!