Şişli, İstanbul'u gezmeye gelenlerin görmeden dönmedikleri bir semt değil belki, ama İstanbul tarihinin en dramatik sahnelerine ev sahipliği yapmış bir yerleşim bölgesi. Beyoğlu yangının bir bakıma zorunlu olarak doğurduğu Şişli, bir taraftan imparatorluğun kaybettiği topraklardan gelen göçlerle genişlerken, diğer taraftan art arda inşa edilen zengin konaklarıyla oluşmuş bir semt.
Osmanlı'nın en zor dönemden geçtiği yıllarda İstanbul'un yaşamı da renkleniyor, şenleniyordu. Şişli, bu çelişkinin belki de en belirgin unsuru oldu. 19. yüzyıl sonları, 20. yüzyılın başlarında Şişli, İstanbul'un ünlü yabancı zenginlerinin, yangın sonrası Beyoğlu'ndan bu tarafa doğru kayan azınlıkların, Osmanlı paşalarının, yüksek memurların, devrin aydınlarının oturduğu, itibarlı bir bölge olmuştu. İstanbul sosyetesi denilebilecek kesimin yeni gözdesiydi Şişli.
Bilinenin aksine Şişli, üç bin yıllık İstanbul'un yeni sayılabilecek bir yerleşim bölgesidir. Öyle ki bugün Şişli olarak bilinen bölgede, Taksim'in kuzeyindeki tüm semtler gibi on dokuzuncu yüzyılın ortalarına kadar herhangi bir yerleşimin olduğu kayıtlarda görünmüyor. 1850'li yıllarda buranın geniş bir kırlık olduğu belirtiliyor.
16. yüzyılda kurulduğu ileri sürülen ve Cumhuriyet'e kadar adı Tatavla olan Kurtuluş semti, Şişli'nin en eski yerleşim yeri olarak bilinir. Kaynaklar, 17. yüzyılda, bugünkü Taksim'den Pangaltı'ya doğru uzanan yolun iki yanında mezarlıklar; 18. yüzyılda ise Şişli ve Mecidiyeköy yörelerinde bağlar ve bostanlar olduğunu aktarıyor. O dönemde Balmumcu Çiftlik Hümayunu'nun Şişli'ye kadar uzandığı anlatılıyor. Bu bölgedeki bahçelerde sebze ve meyvenin yanı sıra çiçek de yetiştirildiğini aktarmış kaynaklar.
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta