Little Gidding (T.S. Eliot'un 'Dört Kuar ...

İsmail Aksoy
1898

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Little Gidding (T.S. Eliot'un 'Dört Kuartet'inden Dördüncüsü)

- I -
Zemherinin baharı kendine özgü bir mevsimdir
Gün batımıyla sırılsıklam olsa da ebedidir,
Kutupla dönence arasında, zamanda gerilmiştir.
O kısa gün en aydınlık iken, kırağıyla ve ateşle,
Geçici güneş alazlanır buzda, gölette ve hendeklerde,
Yüreğin sıcaklığı olan rüzgârsız bir soğukta,
Yansıtarak suyun aynasında
Körlük olan bir kamaşmayı öğleden hemen sonra.
Ve dalın alevinden, ya da maltızdan, parıldar daha da şiddetli,
Uyandırır o devinimsiz ruhu: rüzgâr yok, fakat Pentekost ateşi
Yılın o karanlık zamanında. Erimekle donmak arasında
Titrer ruhun özsuyu. Yoktur toprağın kokusu
Ya da yaşayan bir şeyin kokusu. Bahar zamanıdır bu
Fakat zamanın sözleşmesinde değil. Şimdi karın fani çiçeğiyle
Çalı çitin benzi atar
Bir saatliğine, daha bir apansız
Yazın tazeliğinden, ne filizlenmekte ne de solmakta,
Yeri yok varlığın gelişim planında.
Nerededir o yaz, o tasavvur edilemez
Sıfır yaz?

Bu yoldan gelmişsen,
Muhtemelen bu güzergâhtan geçmişsen
Bu yerden muhtemelen varacağın mekândır işte,
Bu yoldan geçmişsen akdiken zamanı, bulurdun çitleri
Bembeyaz yeniden, Mayıs’ta, şehvetli şirinlikle.
Yolculuğun sonunda aynı olurdu,
Devrik bir kral gibi gelseydin geceleyin,
Gündüz vakti niye geldiğini bilmeden gelseydin,
Aynı olurdu, o çetin yoldan giderken
Ve domuz ağılının ardından dönerken kasvetli ön cepheye
Ve mezar taşına. Ve dönüş nedeni olarak düşündüğün şey
Sadece bir kavkıdır, eğer mümkünse
Sadece amaca ulaşıldığında amacın ayrıldığı
Anlamın bir kapçığıdır.Ya bir amacın yoktur
Ya da tasarladığının bitimi ötesindedir amaç
Ve amacın değişmiştir ona ulaştığında. Dünyanın sonu olan
Başka yerler de vardır, bazıları denizin çenelerinde,
Ya da karanlık bir gölün üzerinde, bir çölde ya da bir kentte –
Fakat en yakını burasıdır, mekânda ve zamanda,
Şimdi ve İngiltere’de.

Bu yoldan geldiysen,
Herhangi bir güzergâhtan geçtiysen, nereden başladıysan,
Hangi saatte ya da hangi mevsimde,
Hep aynı olurdu: bir kenara bırakırdın
Aklı ve fikri. Doğrulamak için burada değilsin,
Kendini eğitmek, ya da doyurmak için merakını
Ya da bildiri iletmek için. Duanın geçerli olduğu
Burada diz çökmek için varsın. Ve sözcüklerin dizgesinden,
Dua eden zihnin bilinçli uğraşısından,
Ya da yakaran sesin tınısından daha fazla bir şeydir dua.
Ve ölmüşler yaşıyorken ne söyleyemedilerse,
Söyleyebilirler sana, ölmüş olmak: Ölünün iletişimi
Ateşle dillenmiştir yaşayan lisânın ötesinde.
Burada, zamansız anın kesişme noktası
İngiltere’dir ve başka yer değil. Asla ve daima.

- II -
Yaşlı bir adamın yenindeki kül
Yanmış güllerin bıraktığı bütün küldür.
Havada dönüp duran toz
İşaretler hikâyenin bittiği yeri.
Teneffüs edilen toz bir evdi –
Duvarlar, ahşap kaplama ve o fare,
Umudun ve umutsuzluğun ölümüdür
Havanın ölümüdür bu.

Taşkın ve kuraklık vardır
Gözler üstünde ve ağızda,
Ölü su ve ölü kum
Çekişirler üstün gelmek için.
Kavrulup hiçleşmiş toprak.
Şaşkınca bakar çabalamanın boşunalığına,
Neşesiz kahkahalar atar.
Toprağın ölümüdür bu.

Su ve ateş takip eder
Kenti, merayı ve yabani otu.
Su ve ateş alaya alır
Yadsıdığımız özveriyi.
Su ve ateş çürütecek
Unuttuğumuz mahvolmuş temellerini
Tapınağın ve koronun.
Suyun ve ateşin ölümüdür bu.

Sabah öncesi belirsiz saatte
Sonsuz gecenin bitimine yakın
Bitimsizin tekrarlanan bitiminde
Titreşen dilli o karanlık kumru geçtikten sonra
Eve dönüşünün ufku altında
Ölü yapraklar hâlâ teneke misali hışırdarken
Asfalt üstünde başka ses yokken
Üç bölge arasından yükselirken duman
Yürüyen, yolda oyalanan ve telaşlı birine rastladım
Metal yapraklar misali üfürülmüştü yanıma doğru
Kentsel tan yeli önünde direnmeksizin.
Ve anlamlı incelemeyle meydan okuduğumuz
Yere çevrilmiş yüze bakarken
Sönen alacakaranlıkta ilk karşılaşılan yabancıda
Tanıdığım, unuttuğum, hem birini hem de nicesini
Yarı yarıya hatırladığım bazı ölü ustaların apansız bakışını
Yakaladım; o kahve kızarığı simalarda
Bileşik bir hayaletin aşina gözleri
Hem samimiydi hem de tanınmazdı.
Sonra çifte bir rol üstlendim, ve bağırdım
Ve duydum başka bir sesin bağırdığını: “Ne? Burada mısın? ”
Olmasak bile. Hâlâ aynıydım ben,
Bilerek kendimi ancak başka biri olarak –
Ve hâlâ biçimlenen bir yüzdü O; önlerinden giden
Sözcükler tanımayı zorunlu kılmaya yetiyordu yine de.
Ve böylece, sıradan yele itaatkâr,
Birbirlerini yanlış anlamak için çok yabancı,
Öncesiz ve sonrasız, hiçbir yerle karşılaşmanın
Bu kesişme noktasında zamanın, uyum içinde,
Adımladık kaldırımları bir ölüm devriyesi olarak.
Dedim ki: “Hayrete düşmem kolaydır,
Gene de kolaylık hayretin nedenidir. Bu yüzden konuş:
Kavramayabilir, anımsamayabilirim”.
Ve O dedi ki: “Can atmıyorum tekrarlamaya
Unuttuğun düşüncelerimi ve kuramımı.
Bu şeyler amacına ulaştı: rahat bırakalım onları.
Seninkileri de öyle, ve dua et ki bağışlansınlar
Başkalarınca, dua ettiğim gibi senin hem kötüyü
Hem de iyiyi bağışlaman için. Geçen mevsimin meyvesi
Yenmiştir ve doymuş hayvan tekmeleyecek boş kovayı.
Çünkü geçen yılın sözcükleri geçen yılın diline değgindir
Ve gelecek yılın sözcükleri bekler başka bir sesi.
Fakat, o geçit şimdi herhangi bir engel oluşturmazken
O yatıştırılmaz ve gezgin ruha
İki dünya arasında daha bir benzer birbirine,
Böylece bulurum asla söylemeyi düşünmediğim sözcükleri
Yeniden dolaşmayı asla düşünmediğim sokaklarda
Terk ettiğimde bedenimi uzak bir sahilde.
Derdimiz hitâbet olduğundan, ve hitâbet bizi
Kabilenin lehçesini saflaştırmaya sevk ettiğinden
Ve songörüyle öngörüye zorladığından zihni,
İfşa etmeliyim yaşlılık için saklanmış armağanları
Taçlandırmak için ömür boyu süren çabanı.
Önce, süresi dolmuş hissin o soğuk ovuşturması
Büyüsüz, hiç vaatte bulunmaksızın,
Fakat gölge meyvenin kekre tatsızlığı
Beden ve ruhun parçalanmaya başlaması misali.
İkincisi, gazabın bilinçli güçsüzlüğü
İnsan budalalığında, ve eğlendirmeyen
Kahkahanın incitmesi.
Ve nihayet, yaptığın, olduğun her şeyin
Tekrarlanmasının buruk acısı;
Motiflerin utancı
Geç açığa çıkmış, ve başkalarına zarar vererek
Yapılmış ve kötü şeylerin farkına varma
Ki bir zaman fazilet alıştırması olarak görürdün bunu.
Derken budalaların onaylaması cızlatır yüreği, ve lekelenir onur.
Yanlıştan yanlışa çileden çıkmış ruh
Başlar, bir dansçı gibi, ölçüyle yönelmen gereken
Arıtan ateşle onarılmadıkça.
Ağarıyordu gün. Biçimsizleştirilmiş caddede
Bıraktı beni, bir çeşit veda selâmıyla,
Ve yitip gitti üflenirken o boru.

- III -
Üç durum vardır ki sıklıkla birbirlerine benzer
Gene de farklıdırlar büsbütün, aynı çalı çitte büyürler:
Kendine ve eşyalara ve kişilere bağlılık, çözülmüşlük
Kendinden ve eşyalardan ve kişilerden; ve, büyür arasında onların,
Kayıtsızlık ki ölümün hayatı andırması gibi andırır diğerlerini,
İki hayat arasında olmak – çiçeklenmeden, arasında
Canlı ve ölü ısırganın. Budur hafızanın kullanımı:
Kurtuluş için – sevginin azı değil fakat arzunun ötesinde
Genişlemesidir sevginin, ve böylece hem gelecekten
Hem de geçmişten kurtuluş. Böylelikle, bir ülkeyi sevmek
Kendi eylem alanımıza bağlılıkla başlar
Ve o eylemin çok az önem taşıdığını bulmaya gelir
Asla önemsiz olmasa da. Tarih kölelik olabilir,
Özgürlük olabilir tarih. Bak, şimdi yitip giderler,
O yüzler ve yerler, onları sevmiş olan benlikle birlikte,
Yeniden canlandırmak, yüceltmek için, başka bir örüntüde.

Günah Gereklidir, fakat
Her şey iyi olacak, ve
Her şeyin usulü iyi olacak.
Yeniden düşünürsem bu yeri,
Ve insanları, hepsi de övgüye değmez,
Yakın akraba ya da lütuf değil,
Fakat bazı tuhaf yetenekler,
Hepsi ortak bir yetenekten almış payını,
Birleşmişler onları ayıran çatışmada;
Gece inerken düşünürsem bir kralı,
Üç adamı, ve nicelerini, darağacında
Ve bir kaç tane ölü unutulmuş
Başka yerlerde, burada ve yurtdışında,
Ve onlardan biri kör ve suskun ölmüş,
Niçin onurlandırmalı bu ölmüş adamları
Ölmekte olan diğerlerinden fazla?
Tersine çalmak değildir o çanı
Ne de bir Gül’ün hayaletini çağıracak
Bir büyü de değildir.
Diriltemeyiz eski hizipleri
Onaramayız eski siyasetleri
Ya da takip edemeyiz kadim bir trampeti.
Bu adamlar, ve onlara direnenler
Ve onların direndiği
Kabullenirler sessizliğin anayasasını
Ve tek bir partide toplaşırlar.
Ne miras kalmışsa bize talihlilerden
Aldık yenilmiş olanlardan
Bize bırakacakları – bir simge:
Ölümde kusursuzlaştırılmış bir simge.
Ve her şey iyi olacak ve
Her şeyin usulü iyi olacak
Motifin arınışıyla
Yalvardığımız yerde.

- IV -
Alçalan kumru yarar havayı
Dehşetin akkor aleviyle
Günahtan ve hatadan arınmayı
Bildirir o alevin dilleri.
Tek umut, aksi takdirde umutsuzluk
Yatar ölü yakma odunlarının seçiminde -
Kurtulmak için ateşten ateşle.

Öyleyse kim tertipledi azabı? Sevgi.
İnsan gücünün çıkaramayacağı
Dayanılmaz ateş gömlekleri
Dokuyan ellerin ardındaki
O bilinmedik İsim’dir Sevgi.
Sadece yaşarız biz, sadece iç çekeriz
Tüketilerek ya ateşle ya da ateşle.

- V -
Başlangıç dediğimiz çoğunlukla bitiştir
Bitirmek başlangıç yapmaktır
Başladığımız yerdedir bitiş. Ve doğru olan
Her bir deyim ve cümle (her sözcük yerli yerindedir,
Başkalarını desteklemek için alır yerini,
Söz ne sıkılgandır ne de fiyakalı,
Eskinin ve yeninin kolay bir tecimi,
Bayağılaşmadan o sıradan hatasız sözcük,
Resmi sözcük titizdir fakat ukala değil,
Birlikte dans eden arkadaş grubu)
Her deyim ve her cümle bir bitiştir ve bir başlangıçtır,
Her şiir bir mezar yazıtı. Ve her eylem
Parsele doğru bir adımdır, ateşe, denizin gırtlağı dibinde
Ya da okunaksız taşta: ve orada başlarız.
Ölenlerle ölürüz:
Bak, göçüp giderler, ve biz onlarla gideriz.
O ölüyle doğduk:
Bak, geri dönerler, ve bizi birlikte getirirler.
Gülün anı ve porsukağacının anı
Eşit uzunluktadır. Tarihsiz bir halk
Kurtarılmamıştır zamandan, çünkü zamansız anların
Bir örüntüsüdür tarih. Ve böylece, kısılırken ışık
Bir kış ikindisinde, sapa bir küçük kilisede
Tarih şimdi ve İngiltere’dir.

O Sevgi’nin eskiziyle ve bu Çağrı’nın sesiyle

Bırakmayacağız araştırmaya yapmayı
Ve bütün araştırmalarımızın bitimi
Başladığımız yere ulaşacak
Ve sanki ilk kezmiş gibi orayı tanıyacak.
Bilinmez, anımsanmayan kapı aracılığıyla
Ulaşmak en son keşfedilecek toprağa
Başlangıçtaki gibi;
En uzun ırmağın kaynağında
Saklı çağlayanın sesi
Ve elma ağacındaki çocuklar
Tanıdık değil, çünkü aranmamışlardı
Fakat işitilmişlerdi, yarı işitilmiş, o denizin
İki dalgası arasındaki o dinginlikte.
Çabuk şimdi, burada, şimdi, hep –
Tastamam yalınlığın bir durumu
(Her şeyden daha az değil fiyatı)
Ve her şey iyi olacak ve
Her şeyin üslubu iyi olacak
Ateşten diller katlandığında
Taçlanmış ateş düğümü içine
Ve ateş ve gül birdir.

T.S.Eliot (1888-1965)
(1948 yılı Nobel Edebiyat Ödülü sahibi) .
Çeviren: İsmail Haydar Aksoy

İsmail Aksoy
Kayıt Tarihi : 20.9.2007 23:37:00
Hikayesi:


Little Gidding by T.S. Eliot I Midwinter spring is its own season Sempiternal though sodden towards sundown, Suspended in time, between pole and tropic. When the short day is brightest, with frost and fire, The brief sun flames the ice, on pond and ditches, In windless cold that is the heart's heat, Reflecting in a watery mirror A glare that is blindness in the early afternoon. And glow more intense than blaze of branch, or brazier, Stirs the dumb spirit: no wind, but pentecostal fire In the dark time of the year. Between melting and freezing The soul's sap quivers. There is no earth smell Or smell of living thing. This is the spring time But not in time's covenant. Now the hedgerow Is blanched for an hour with transitory blossom Of snow, a bloom more sudden Than that of summer, neither budding nor fading, Not in the scheme of generation. Where is the summer, the unimaginable Zero summer? If you came this way, Taking the route you would be likely to take From the place you would be likely to come from, If you came this way in may time, you would find the hedges White again, in May, with voluptuary sweetness. It would be the same at the end of the journey, If you came at night like a broken king, If you came by day not knowing what you came for, It would be the same, when you leave the rough road And turn behind the pig-sty to the dull facade And the tombstone. And what you thought you came for Is only a shell, a husk of meaning From which the purpose breaks only when it is fulfilled If at all. Either you had no purpose Or the purpose is beyond the end you figured And is altered in fulfilment. There are other places Which also are the world's end, some at the sea jaws, Or over a dark lake, in a desert or a city— But this is the nearest, in place and time, Now and in England. If you came this way, Taking any route, starting from anywhere, At any time or at any season, It would always be the same: you would have to put off Sense and notion. You are not here to verify, Instruct yourself, or inform curiosity Or carry report. You are here to kneel Where prayer has been valid. And prayer is more Than an order of words, the conscious occupation Of the praying mind, or the sound of the voice praying. And what the dead had no speech for, when living, They can tell you, being dead: the communication Of the dead is tongued with fire beyond the language of the living. Here, the intersection of the timeless moment Is England and nowhere. Never and always. II Ash on and old man's sleeve Is all the ash the burnt roses leave. Dust in the air suspended Marks the place where a story ended. Dust inbreathed was a house— The walls, the wainscot and the mouse, The death of hope and despair, This is the death of air. There are flood and drouth Over the eyes and in the mouth, Dead water and dead sand Contending for the upper hand. The parched eviscerate soil Gapes at the vanity of toil, Laughs without mirth. This is the death of earth. Water and fire succeed The town, the pasture and the weed. Water and fire deride The sacrifice that we denied. Water and fire shall rot The marred foundations we forgot, Of sanctuary and choir. This is the death of water and fire. In the uncertain hour before the morning Near the ending of interminable night At the recurrent end of the unending After the dark dove with the flickering tongue Had passed below the horizon of his homing While the dead leaves still rattled on like tin Over the asphalt where no other sound was Between three districts whence the smoke arose I met one walking, loitering and hurried As if blown towards me like the metal leaves Before the urban dawn wind unresisting. And as I fixed upon the down-turned face That pointed scrutiny with which we challenge The first-met stranger in the waning dusk I caught the sudden look of some dead master Whom I had known, forgotten, half recalled Both one and many; in the brown baked features The eyes of a familiar compound ghost Both intimate and unidentifiable. So I assumed a double part, and cried And heard another's voice cry: 'What! are you here? ' Although we were not. I was still the same, Knowing myself yet being someone other— And he a face still forming; yet the words sufficed To compel the recognition they preceded. And so, compliant to the common wind, Too strange to each other for misunderstanding, In concord at this intersection time Of meeting nowhere, no before and after, We trod the pavement in a dead patrol. I said: 'The wonder that I feel is easy, Yet ease is cause of wonder. Therefore speak: I may not comprehend, may not remember.' And he: 'I am not eager to rehearse My thoughts and theory which you have forgotten. These things have served their purpose: let them be. So with your own, and pray they be forgiven By others, as I pray you to forgive Both bad and good. Last season's fruit is eaten And the fullfed beast shall kick the empty pail. For last year's words belong to last year's language And next year's words await another voice. But, as the passage now presents no hindrance To the spirit unappeased and peregrine Between two worlds become much like each other, So I find words I never thought to speak In streets I never thought I should revisit When I left my body on a distant shore. Since our concern was speech, and speech impelled us To purify the dialect of the tribe And urge the mind to aftersight and foresight, Let me disclose the gifts reserved for age To set a crown upon your lifetime's effort. First, the cold friction of expiring sense Without enchantment, offering no promise But bitter tastelessness of shadow fruit As body and soul begin to fall asunder. Second, the conscious impotence of rage At human folly, and the laceration Of laughter at what ceases to amuse. And last, the rending pain of re-enactment Of all that you have done, and been; the shame Of motives late revealed, and the awareness Of things ill done and done to others' harm Which once you took for exercise of virtue. Then fools' approval stings, and honour stains. From wrong to wrong the exasperated spirit Proceeds, unless restored by that refining fire Where you must move in measure, like a dancer.' The day was breaking. In the disfigured street He left me, with a kind of valediction, And faded on the blowing of the horn. III There are three conditions which often look alike Yet differ completely, flourish in the same hedgerow: Attachment to self and to things and to persons, detachment From self and from things and from persons; and, growing between them, indifference Which resembles the others as death resembles life, Being between two lives—unflowering, between The live and the dead nettle. This is the use of memory: For liberation—not less of love but expanding Of love beyond desire, and so liberation From the future as well as the past. Thus, love of a country Begins as attachment to our own field of action And comes to find that action of little importance Though never indifferent. History may be servitude, History may be freedom. See, now they vanish, The faces and places, with the self which, as it could, loved them, To become renewed, transfigured, in another pattern. Sin is Behovely, but All shall be well, and All manner of thing shall be well. If I think, again, of this place, And of people, not wholly commendable, Of no immediate kin or kindness, But of some peculiar genius, All touched by a common genius, United in the strife which divided them; If I think of a king at nightfall, Of three men, and more, on the scaffold And a few who died forgotten In other places, here and abroad, And of one who died blind and quiet Why should we celebrate These dead men more than the dying? It is not to ring the bell backward Nor is it an incantation To summon the spectre of a Rose. We cannot revive old factions We cannot restore old policies Or follow an antique drum. These men, and those who opposed them And those whom they opposed Accept the constitution of silence And are folded in a single party. Whatever we inherit from the fortunate We have taken from the defeated What they had to leave us—a symbol: A symbol perfected in death. And all shall be well and All manner of thing shall be well By the purification of the motive In the ground of our beseeching. IV The dove descending breaks the air With flame of incandescent terror Of which the tongues declare The one discharge from sin and error. The only hope, or else despair Lies in the choice of pyre of pyre— To be redeemed from fire by fire. Who then devised the torment? Love. Love is the unfamiliar Name Behind the hands that wove The intolerable shirt of flame Which human power cannot remove. We only live, only suspire Consumed by either fire or fire. V What we call the beginning is often the end And to make and end is to make a beginning. The end is where we start from. And every phrase And sentence that is right (where every word is at home, Taking its place to support the others, The word neither diffident nor ostentatious, An easy commerce of the old and the new, The common word exact without vulgarity, The formal word precise but not pedantic, The complete consort dancing together) Every phrase and every sentence is an end and a beginning, Every poem an epitaph. And any action Is a step to the block, to the fire, down the sea's throat Or to an illegible stone: and that is where we start. We die with the dying: See, they depart, and we go with them. We are born with the dead: See, they return, and bring us with them. The moment of the rose and the moment of the yew-tree Are of equal duration. A people without history Is not redeemed from time, for history is a pattern Of timeless moments. So, while the light fails On a winter's afternoon, in a secluded chapel History is now and England. With the drawing of this Love and the voice of this Calling We shall not cease from exploration And the end of all our exploring Will be to arrive where we started And know the place for the first time. Through the unknown, unremembered gate When the last of earth left to discover Is that which was the beginning; At the source of the longest river The voice of the hidden waterfall And the children in the apple-tree Not known, because not looked for But heard, half-heard, in the stillness Between two waves of the sea. Quick now, here, now, always— A condition of complete simplicity (Costing not less than everything) And all shall be well and All manner of thing shall be well When the tongues of flame are in-folded Into the crowned knot of fire And the fire and the rose are one.

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

İsmail Aksoy