16/11/2021
Salı
Sevgili Sezai Bey,
Sayın Karakoç,
Kıymetli Ağabey,
Size nasıl hitap ederek başlayacağımı bilemiyorum. Yukarıdaki tarihten bu yana elimde kalem kağıt, aylardır boğazımda bir yumru, kalbimde bir ağırlık, gözlerim harfi seçemez bir halde kalkıyorum çalışma masamdan…
Hiç karşılaşmamış, birbirini hiç görmemiş, konuşamamış iki insanız. Size hiç mektup yazmadım, sizden hiç mektup almadım. Nedense dün gördüğüm rüyadan cesaret alarak aramızdaki metafizik bir evrenin tasavvurunu göz ardı etmeksizin bu mektubun size ulaşacağını hissediyorum. Tüm derdimiz de bu değil mi zaten. Hissedebilmek. Cisimsizlik…
Ben Lili… Yaklaşık on senedir böyle sesleniyorlar bana. Kuklalara inanan-yağdan kıl çeker gibi inanan-yüzü ruhu gibi aydınlık, hani gönlü soğuk sular gibi olan, istese de taş yürekli olamayan, çirkin adamları güzel adam yapan, güneşin altında güzelleşen, elinde valizi ile daima koşan, içi çılgın hür Lili. Allah’ın Lili’si işte. Sizin tarif ettiğiniz gibi…
Ömrümün en çetrefilli sınavlarını verirken tanıdım sizi. Kendimi sizinle tanıdım, tanımladım. Öğretmen oldum, çocuklarıma sizi okudum. Gönlümü sevdiğim adama şiirlerinizle açtım. Sevdiğim adamın deli Köşe’sinde durdum. Herkesin dateleri, birhthdayleri yazarken benim pastamın üzerinde Liliyar yazılıydı. Sonra içimdeki çocuğu şiirlerinizle büyüttüm, kendi çocukluğumu sizinle avuttum. Yüzde doksan dokuz düşünür yüzde bir şairim, derdiniz. Yazdığınız her satırı yüzlerce kez okudum. Şimdi tanışmıyoruz dersek ne kadar doğru olur?
Vefat haberinizi aldığımda Erzurum’da bir evde misafirdim. Bir odaya çekildim, ruhum çekildi... Bildim misafirlik nedir. Ben Kar Şiiri’nizi tıpkı dediğiniz gibi o gün anladım. Kar tutan toprağı, toprakta bir karış karı, kar içinde yanan karı… Ölüm bir haneye bir kere girdi mi her tabutun altına omzunu dayıyor insan. Bir hayat kamburluğu kalıyor Sezai Ağabey üstümüzde… Ağabey kelimesi şiiri büyüten biri için küçük mü kalır bilemedim. Nasıl denir? Denemez. Giden, harfleri de alıp götürüyor sanki. Dilsiz bir acı kalıyor taptaze. Afiyetsiz bir masa, tılsımını kaybetmiş bir ana, oyunsuz bir çocuk, üşüyen bir yaz, sahilsiz bir kasaba, vuslatsız bir tarih, sayabilirim daha... Çok yorgun ve hüzünlüyüm ağabey. Üst üste çok kayıplarımız oldu.
İşte böyle bir yakınım gibi. Bu cümlenin gibisi fazla. Sen, sana vaad olunan yere gittiğin gün ya da dünya sürgününü tamamladığında, insan ölüm diyemiyor adına… Çünkü ruhundan verdiği bir ruh, böyle hiç yokmuş gibi silinip gidemez bu dünyadan. Hep buna inandım ben. Hele sizin gibiler. Ummana düşmüş bir damla gibi hale hale yayılmaya devam edecektir. Böyle bir çağda görünmezliği tercih eden duruşunuz sizi bundan sonra mısralarınızla daima aşikâr kılacaktır.
İlk Mona Rosa’yla başlamıştı tanışmamız. Şimdi Lili’nin Şehzadebaşında Gün Doğmadan bir ak gül, siyah gül koyamadığı için toprağına darılma bana. Buna bir veda olarak bakamadığımdan, alınma. Benim sözlerim de sığamıyor işte bir mektuba. Hem ben bilmiyorum mimarını kaybeden bir kukla nasıl durur kutuda? Sen Suna da desen Leyla da, şiirlerinde asıl söylediğin en sevgiline göç ettin. Yolda da içinde taşıdın onu. Hepimiz şahidiz. Sırrına erdiğiniz anahtarın taşıyıcısı olabilmek duasıyla… Diriliş ruhunu taşıyan tüm nesiller adına sizi saygı, sevgi ve minnetle selamlıyorum. Ruhunuz şad olsun!
Esra Canpolat
Kayıt Tarihi : 29.4.2022 00:54:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!