tek kişilik yanlızlığıma bilmem kaç vücut sığdırdım,
ayıp bilmedim
hatta ar damarımı çatlattım inadına.
yetmedi!
unutmak için tenini,
sana dair tüm yılları ve yolları ödünç bıraktım hiç bilmediğim
bir adamın yüzünde.
ey sevgili
bir kadın çığlığı kaydı gördün mü?
ardından sabalar oldu.
fahişe ruhumu giyip,
hızla dönen bir dünyanın siktir çekilmiş günahkar bir ülkesinin caddelerine
attım kendimi.
kelimeler vardı,
kelimeler vardı,
kelimeler vardı,
adını unuttuğum bir şairin senle dolu kelimeleri vardı.
neydi ki adı?
umut..
hayır
hayır!
olamazdı.
umut kapatılmıştı çoktan pandoranın kutusuna.
peki ya neydi?
sigara...bir sigara gerek bana.
ve karanlık çöker yine..
bense bitmiş bir hikayenin,bendeki bitmemişliği ile savaş verirken
sen bendeki bana bak.
ey sevgili!
bir kadın sustu duydun mu?
ben sana yenik düştüm,
biz birbirimize yenik düştük,
yitirdim seni..
beni unuttuğunda
geceler kadar karanlıktı gözlerim
sayısız söylenecek ağrı vardı/solumda
ihtiyar bir kadın tütün sarıyor;
bir coğrafya çocuklarını gömüyordu
cümleler çaldım
sana yazdığım mektuplardan
sonra/onları hikayesinin sonunu unutan
bir ulağa verdim
anlatsın diye seni yollara.
yollar kayboldu..
zamanlardan bir zamandı
ölüm can çekişiyordu döşeğinde.
sen daha sorgusunda adı meçhul konulmuş bir cinayet,
sınırsız bir ülkenin sınırında kazara vurulmuş bir kaçakçı
oysa;
ağıdını bu kadar erken yakmasaydı çirkince bir kadın
sevinecektik beraber ölümün ölmesine
bağdaş kuracaktık belkide seyredalarken çivit gökyüzünü
kronik bir acı oldun sen içimde
tedarik edilmemiş bir öç
telaffuzu saklı bir dilsin.
bense
giyotini ilk defa görmüş bir suçluyum sanki
cinassız bir mani
afyonsuz derviş
istasyonunu kaybetmiş tren
bedenimdeki ölü döl
cabadan gelmiş bela
efsununu kaybetmiş bir büyücü sanki
senin bana bıraktıkların bunlardır...
kumpasa düştük biz senle
hava mazot kokuyordu
hava sancılı..
kuzgunlar siyaha bürünüp yol boyunca sıralanmışlardı
belli ki habercilik yapacaklardı ölüme!
kentse giderek grileşiyordu
her yer beton kesmişti zaten
orgazm ve esrar kokuyordu üçüncü sınıf bir otel
ara sokaklarda çığırtkan bir eskici kelimeler satıyordu
hemen ilerde ise kaçınılmaz tecavüzün/zevkini çıkarmakla meşguldü bir kadın..
ve bir ses yankılandı birden bire içimde...
bir hanımefendi rozasını düşürdü boynundan
ahmak bir dilenci bunu gördü..
dilenci yüksek doz sevinçten dans etmeye başladı
kuş uçtu
yol bitti
yağmur yağdı
güneş açtı
yıldız yandı
yetmedi
yüzümü vurdum kapına kimse açmadı
ağladım
kanattım
koca bir şehir lal oldu
kimse söylemedi bana
bulamadım seni...
artık mişli geçmiş zamanın devrik bir cümlesinde kaldın
tamam
kabul
say ki ben seni unuttum
say ki ölüm öldü
bende saydım
on sekiz
sen yoktun..
(parasasız ve sigarasız)
sebat su taşı deler sandım
taş çok sertti
delemedi
su yolunu değiştirdi...
kuyruğuma bastın sewgili yıldızlı ülke
niyaz ediyorum sana
çek o ahmak ayağını
kangren olacak yoksa
senin vicdanın gibi
bak diyorum sana çek ayağını!
hallice seni düşünmekteyim bugünlerde
türevsiz,ironik bir sevişmek içinde
biliyorum/özlemek vakti geçti
gönlüm beynime seni unutmak için yavşaklık ve yataklık yaptığından beri..
söylesene,
yağmur yağıyordu
çok yağmur yağıyordu
bir ülke kendince yas tutmuş
o ülkenin bir kayıp çocuğu kendince saklanbaç
oynuyordu.
bu gidiş melun bir yanlızlığa sürükler beni
ilmek ilmek geceyi örer üstüme
sesim konuşamaz artık..
tırnaklarımı yerim/ yabancı bir tenin et parçaları girmesin diye içine
tırnaklarım kanar...
bu şehir yanlız
ve yanlızlığı insanlarla doludur
en çokta senle dolu.
bu şehrin suskunluğu münzevi bir ben yaratır içinde
ben şehir olurum...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!