Yıldızların arasından sesleniyorum sana. En yakın yerden zamana.Sade ve berrak bir arınmışlıkla.Düşlerine sesleniyorum.Ete kemiğe bürünmüş duygularla.. Elimde tüten bir boş vermişliğin öyküsü.Sonuysa yanıp kül olan bir nazlı gül sonunda.. Satırlarsa anlatılan nisbetince hatırlarda.. Vakit mi? Sadece baka kalır ardımızdan.Bizse yürürüz betonların arasından.. Evlerin ışıksız pencerelerinin nezaretinde. Ayak seslerimiz yankılanır boş sokaklarda.
Zamanın kıyısında beliyoruz özlenenleri.Bir bavul un kalbimize vuran hasretiyle bekliyoruz.Gözlerimizde yine hasretliğin izleri... Uzanıp tutacakmışcasına umut dolu...Bir sırra matem gibi sessiz... Endamlı...
Akşamları kulağımıza misafir olan bir yığın insan sesi dinleriz bir pencereden... Sonuna kadar hayallerimize açık... Karanlık evlerin soğuk yüzü eşliğinde...Saçlarımızı okşayan rüzgarları özleriz...
Herkesle,yalnız yaşadığımız yolculuğu paylaşırız bazen yastığımızla bazense...Paylaşırız paylaşmasına da, hasretliğini kimle paylaşırmış insan? Yanlızlığıyla mı?
Su gibi aziz olmalısın yâr.
Adımların toprak kokmalı.
Arkana saklanabilmeli bir çocuk.
Ellerinden görmeli kediler şefkati.
Yapraklar hayat bulmalı yanı başında.
Üzerinde durmalı bulutlar.
İçi sıkılısa insanın, gidermiş.
Kimseciklerin yoğun olduğu bir yere.
Gidermis gitmesine de, zamanın göz kırpıp durduğu bir yerde Unutmanın zorluğunu hiç bilememiş mi insan?
Uzunca gitmeler falan işte.
Giderek daha çok sevmeler.
Yada kalarak unutamamak sevdanın kokusunu.
Arzuhalce arzum ellerimde bir buket temennim...