Dışarıda yağmur.
Pencerede sönen sesler.
Hiç dinmeyecek gibi.
Bir cenazenin ardındaki hüzünle,
Bir doğumun sevinci arasında sıkışmış,
Yaşam gibi bir yerde.
Çek ellerini yakamdan İstanbul.
Çek ellerini üzerimden! ...
Bakma gözlerime mavi mavi!
Üşüdüm...
Duymasın sokakların üşüdüğümü
Sökükleri dikilmemiş,
Zamanlarım var benim.
Kör kuyuya anahtarı atılmış,
Dilsiz anılarım var benim...
Adresi değişmiş,
O çok bildik görünen öykülerin bile,
Gecelerinin sefil karanlığına gizlenen
Başka başka çığlıkları vardır.
Ne kadar insan; o kadar çığlık.
Ne kadar insan; o kadar öykü.
Hepsi birer yaşamlık öyküler...
Ve kabardı deniz,
Kabardı...
Aya çattı,
Söylendi yıldızlara...
Taştı öfkesi köpük, köpük...
Gece;
tüm karanlığıyla
ertesi gününün aydınlığıyla savaşırken,
ulu orta sererken elindeki tüm kötü kartları,
çirkinken,
acımasızken,
Yine gece olmuş.
Kaç gün oldu?
Masa hala bıraktığın gibi.
Vazodaki güller küskün.
Ölümün susuzluğunda tenleri.
Sustum.
Yutkundum.
Yine sustum.
Hapsettim kelimeleri ruhuma.
Yığıldı,
Kopkoyu bir yalnızlık demledim kendime.
Yanında ne kızarmış ekmek kokusu,
ne de annemin yağlı, reçelli ekmekleri...
Kopkoyu, bir yalnızlık demledim kendime...
Önce bir eşik yaptım, en soğuk mermerden.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!