leyla kırmızı, leyla mor, leyla siyah
koynumda gül kanaviçe, ay doğar bir sır gibi kaçar ilmek eyvah
kuşlar dönün durmayın dönün dönün dönün
avlu ağlar taşlar ağlar bülbül öldü, kışa girer gibi öldü, dönün
Kara gözlüm bu ayrılık yetişir,
İki gözüm pınar oldu gel gayrı.
Elim değse akan sular tutuşur
İçim dışım yanar oldu gel gayrı.
Ayların sırtında yıllar taşındı,
Devamını Oku
İki gözüm pınar oldu gel gayrı.
Elim değse akan sular tutuşur
İçim dışım yanar oldu gel gayrı.
Ayların sırtında yıllar taşındı,
Bilhassa aşağıdaki bölüm gerçekten düşündürücü.vesselam
Yeri geldi, neden çekinmeli, öyleyse söylemeli: Nietzsche'ye, Deccal'de, 'bizim kültürümüzle karşılaştırıldığında bizim kültürümüzden daha yüksek bir kültür olan İslâm kültürüyle savaşmak yerine onun önünde diz çökmeliydik' dedirten şey, yine onun deyişiyle, 'İslâm'ın hayata 'evet' diyor olması'ydı işte
Yusuf Kaplan
Devamı bugünkü yeni şafakta arzu eden bakabilir.
Şairin ruh üfleyen bir şiir olarak hayatı ve sanatı
Sanatla hayat arasında ne tür bir ilişki vardır? Sanatla hayat arasındaki ilişki, birbirini çeken, besleyen bir ilişki midir; yoksa birbirini iten, yok eden bir ilişki mi?
'Dün', bu sorulara verdiğimiz cevaplarla, bugün verdiğimiz, vereceğimiz cevaplar, taban tabana zıt -handiyse.
'Dün', yani modernlikten önceki kadîm insanlık çağlarında, insanlığın insanlığının önünde tehlike sinyalleri çalmadığı zamanlarda, sanat, hayatı besliyordu; hayat da sanatı: Sanat, hayatı anlamlı kılıyor, hayata anlam ve ruh katıyor, insanın varoluş bilmecesinin sırlarını çözmeye katkıda bulunuyordu; hayat da, sanatla daha bir anlam kazanıyor, insan daha insanca bir hayat yaşayabiliyordu.
* * *
Ama bugün öyle mi, peki? Sanatın, herşeyleşerek hiçbirşeyleştiği, -Walter Benjamin'i, sanatın 'bittiği' fikrine götüren- bir işle/yi/m'e, yalnızca teknolojik üretime dönüştüğü, kitlelerce salt tüketim nesnesine dönüştürüldüğü, hayattan koptuğu, hayattan koptuğu ölçüde hakikatten koptuğu, kendisini de, hayatı da, hakikati de anlamsızlaştırdığı ve bitirdiği bir zaman aralığında, sanat, kendi hakikatini de yitirdi: Yalnızca anlamsızlık üretiyor artık; anlamsızlığı çoğaltma işlevi görüyor: Sanat, sanatı öldürüyor yani.
Oysa sanatın özünde sahicilik gizlidir: Sanat, sahiciliğini yitirdikçe biter, ruhunu yitirir ve hayatımızdan çeker gider: Bu kaçınılmaz bir kuraldır; sanatın varoluş kuralı.
Sanatın sahiciliğini yitirmemesi için, hayatla doğrudan irtibat kurabilmesi şarttır; hayatla doğrudan irtibat kurabildiği ölçüde, sanat, doğurganlaşır; hayatla doğrudan irtibatını yitiren sanat, durağanlaşır, donuklaşır; kendisi donmaktan, hayatı da dondurmaktan kurtulamaz.
* * *
İnsan, kendinde giz'lenen varlık ve hakikat hazinesinin gizemini çözme çabasını ıskalayan bir yokoluşlar dehlizine sürüklendiği için, sanatın özündeki, ruhundaki sahicilik boyutunu da yitirdi çağımızda. Sanatla hayat arasına kapatılamaz bir sınır çizgisi çekti ve sanatla hayat arasındaki o koparılamaz irtibatı koparıp attı.
Sonra da putlaştırdığı akılcılığın-bilimciliğin bunaltıcı, ruhsuzlaştırıcı hurafelerinden kurtulmak için sanata kapağı attı ve bu kez, sanatı araçsallaştırdı / putlaştırdı; yokoluş serüvenini aşma sürecinde kurtuluşu sanatın omuzlarına yükledi: Sonunda sanat, patladı; isyan etti buna ve bitti-gitti.
Bu gerçeği en iyi kavrayan cins adamlardan biri Umberto Eco'ydu. O yüzden, çağdaş göstergebilimin babası, bilge adam Eco, Columbia Üniversitesi'nde, bir film göstergebilimi dersinde, öğrencilerle Casablanca filmini işlerken, filmi sessizce izlerler sonuna kadar hepbirlikte. Ama Eco, filmin sonunda beklenmedik bir 'hareket çeker' öğrencilerine: Filmde, kahramanın söylediği şarkıyı, yüksek sesle söylemeye başlar, birdenbire; öğrenciler de ona eşlik ederler seve seve. Böylelikle, sanatla hayat arasında bir ortak yaşama alanı inşa eder Eco: Sanattan hayata giden bir yol döşer.
* * *
İslâm, sanatla hayat arasındaki ilişkiyi, birbirini besleyen, vareden bir ilişki olarak belirlemiştir: Sanat, hayatın ve insanın aynası işlevi görmek yerine, hayata ve insana hakikatin aynasını tutabilmeli, insan, sanat eserinde, -tıpkı kendinde ve hayatta olduğu gibi- hakikatin izlerini sürebilmeli ve gizlerini çözebilmelidir: Zira sanat, hakikatin hakikatinin, dolayısıyla insanın ve hayatın hakikatinin kavranmasına katkıda bulunduğu ölçüde hayat yaşanabilir, insan da hayatı yaşabilir özellikler kazanabilir: İşte o zaman sanat da, hayat da birbirini besleyebilir ve insanın, anlamın ve hakikatin izini sürme yolculuğuna hikmet yüklü, sahici katkılar sunabilir.
* * *
Sanatla hayat arasındaki bu kopmaz, birbirini besleyen, vareden, çoğaltarak zenginleştiren irtibatı, âlemlerin övüncü Peygamberimiz (sav), şiir hakkındaki bir hadis-i şeriflerinde enfes bir şekilde şöyle izah eder bize: Şiir, insana, hayatın ve varlığın kendini ifşa etmesine aracılık edecek bir ruh üfleyebiliyorsa, Rahman'ın rahmet nefesi olabiliyorsa, şiirdir, hâs şiirdir; övülür ve sevilir.
Eğer şiir, insanı, kötülüğü emreden nefsinin karanlık, ayartıcı dehlizlerine hapsediyor, şeytanın sesi ve iğvalarının malzemesi oluyor ve insanı, hem kendi hakikatinden, hem de hayattan uzaklaştırıyorsa, şiir değildir; hâs şiir değil, 'ham' şiirdir; bu şiir, yerilir ve reddedilir.
Yeri geldi, neden çekinmeli, öyleyse söylemeli: Nietzsche'ye, Deccal'de, 'bizim kültürümüzle karşılaştırıldığında bizim kültürümüzden daha yüksek bir kültür olan İslâm kültürüyle savaşmak yerine onun önünde diz çökmeliydik' dedirten şey, yine onun deyişiyle, 'İslâm'ın hayata 'evet' diyor olması'ydı işte
Yusuf Kaplan
Devamı bugünkü yeni şafakta arzu eden bakabilir.
Leylali
unuttum kendi türkümü
araban bir şarkıyım artık!
leylali!..
yar/elli,yar/elli
of aman
gene gene yar/elli!.
çağa tıkalı kulaklarıyla
ölüler dinlesin gayri!..
leyli
leyli
leylali!..
T.Atay
Naci dosttan destek alarak ve de Naci dostu güzel şiiri için kutlayarak.
şiiri ilk okuyuşumda benim de dikkatimi çekmişti yazım ve imla yanlışları.bu konu üzerinde şöyle düşündüm açıkçası. seçici kurulda olan arkadaşlarımız neden görmüyor bunları!yani 'günün şiiri' köşesinde hiç değilse bu hataları içermyen şiir okumak,okuyucunun hakkı değil midir? rahmetli annemin bir sözü vardı,onu hatırladım şimdi. 'hak değirmende olur' derdi rahmetli annem.belki de bu meseli o da duyup söylüyordu ama,ben ilk kez ondan işitmiş olaktan dolayı,anneme malettim işte!:))
ve burası değirmen değil,hakkın da olamaz diyenler çıkabilir şimdi.çıkarsa da katlanırız birader!:)))
şiire gelince: şiire kahraman olan Leyla ile şair arasındaki tezat gariptir bence..yani şiri yazanın bir erkek olması daha normal gibi göründü gözüme!keşke dedim Kerem'e,Yusuf'a,Ferhat'a, ne bileyim ben bizim kahramanlardan biri için sallasaydı kalemini, şair!..belki de sallayacaktı ama,sanırım utanmış!:)sadece bir varsayımdır bu,ötesine gitmeyeceğim!..:))))
kutluyorum hemcinsimi ve saygılar sunuyorum herkese..
site yönetimi yasaklarımızı kaldırır belki Mehmet hocam..
Allah'dan umut kesilmez..sağolun varolun..
Güzel şiir usta :))
Naci Bey, geçen de yazdım; ama dikkatinizden kaçtı zahir: Arkadaşlar 'Ahmet', ben de 'Oynak İstanbul' adlı şiirinizi önermiştim.Şiirler kabul gördü; ama bu defa da sisteme kaydedilemedi.Derinden pasiflenmişsiniz anlayacağınız.Neyse buralardan okuruz artık :))
Selamlar.
Uçurtma Yali Ley Lâ
sicimin ucunda
uçurtma
yali ley lâ
istanbul dan baksan
ankarada görünür
sicimin ucunda
uçurtma
yali
ley lâ
altından baksan
sicim görünür
uçurtmayı martılar vurdular
yali ley lâ
uçurtmayı unut
beni unutma
sicimi topla
yali ley lâ
Naci Kasapoğlu
(eski bir şiirimdir,aklıma geldi)
Leylâ
Gece gibi saçlarına aldanıp da mecnun güya
Akşamın çölde serapmış gündüzün gördüğü rüya
Tekmil erkek milletinin imgelerindeki kadın
Sana her kim ki tutulur dilini yakarmış adın
Sevip de kavuşamayan kadınlarda kaldı hüznün
Bir eski şarkı dinlerken dağılan o kardeş yüzün
Kimlere Leylâ demedik ah çekip de gitmediler
Ete teşne nobran âşık gerekmezdir dediler
Bir nazenin naif ruhu taşımadı bedenleri
Ah Leylâ hep bu yüzden çağırmadı gidenleri
Bilmem sükun bulmuş mudur o seven kalp o tenhada
Hiçbir kadın sevemedi onun gibi bu dünyada
Mehmet Binboğa
26 şubat 2012
11.51
Leylasını yitirenlere gelsin.)))))
Telvesi taşmış hayatın
Bir fırtlık neşesi vardı
Onu da aldı firkatın
Geride acısı kaldı
Gidişin ahir ömrümde
Bil ki! son/baharı çaldı
Talan yemiş şu gönlümde
Sadece yokluğun kaldı
Vurgunu, vurdun da gittin
Daha doğrulmaz bu yatık
Ruhumdan soydun erittin
Be/densiz gölgeyim artık
leyla leyla herkes şimdi güya leyla sen değilsin ama leyla nede mecnun var ortada aşkda sevdada zebil. kutlarım günün şiirini.
Bu şiir ile ilgili 40 tane yorum bulunmakta