Sine-i Dem' de sebebine intizar ettiğim bir kader çizgisindeki ayrılmış bir kaderin tercümesiyle gecenin kıyısında tekrar ve tekrar inadına sessiz ve bana inat olan sensizlikle yazıyorum... Işık düşmesede sana doğru, ben aydınlanma çağıma girmiş bulunmaktayım... Elleri umud ve umudu üşüyen bir çift elin sihriyle, leyl olan kainatın hafif hafif seslerini duyuyorum... Kah gülüyorum kah gülüyorum ve hep gülüyorum... İnadına tekrar ve tekrar gülüyorum... Ve gülerek leyl' e gönderiyorum bu sefer...
Gülmek öğreticisidir aslında üzüntünün...Ayağını yere bastığında nasıl ki yerin varlığını anlarsan, işte ancak gülerek anlarsın üzülmenin huzursuzluğunu... Kalemim gülsün, kağıdım gülsün, mürekkebim gülsün, gül bezeli sözcükler gülsün diyerek; gül kurusu akşamlardan dost hasretiyle yazıyorum... Gülmeyen kadere dik durmak için ama bir o kadarda kabullenmişlikle, bir palyaço suratı çiziyorum en güleninden... Sahnede bir perdelik tiyatronun kimi zaman başrolündeyim, kimi zaman ise bir figüran oluveriyorum... Güldürdüğüm insanların aslında, ben haline gülüyorum... Muhabbet duymanın şerefine nail olamamış, saygı ifadelerini sunan; bakan ama göremeyen, işiten ama duyamayan, dokunan ama hissedemeyen sevgi yoksulu, his garibesi, taşlaşmış bünyelerdeki güzelliğe gülüyorum... Gülün etrafının dikenli olması elbette gülün güzelliğini örtpas etmez, işte neden gül gibi bir güzelliğe; Mevla neden diken vermiştir, bunu çözmekten acizim... Demek ki bildiği bir şey var diyorum...
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.
Cebimde bir lira desen yok,
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta