Levni, asıl adı Abdülcelil Çelebi, Osmanlı minyatür sanatçısı, halk şairi.
17. yüzyılın sonlarında Edirne’de dünyaya geldi. Asıl adı Abdülcelil Çelebi idi. Yaşamı ve eğitimi hakkında fazla bilgi yoktur. Genç yaşta İstanbul’a giderek Topkapı Sarayı'ndaki nakkaşhanede tezhip öğrendikten sona II. Mustafa zamanında sarayın başnakkaşlığına getirildiği bilinir. III. Ahmet döneminde de bu görevini sürdürdü. Lale Devri'nin en önemli ve yetenekli saray nakkaşı oldu. Mesleğinden ötürü Levnî (Levn:renk) adı kendisine sonradan verildi.
İlk büyük çalışması, Dimitri Kantemir'in Osmanlı Tarihi ile ilgili kitabı için II. Mahmut'a kadar hüküm süren 22 padişahın portreleri idi. Bu portrelerin orijinalleri günümüze gelemedi. Padişah portrelerinin yer aldığı Silsilename, sünnet düğününün resmedildiği Surname-i Vehbi ve tek tek sayfalardan oluşan Murakkalar onun en önemli eserleri idi.
Aynı zamanda bir halk şairi olan sanatçının şarkı, türkü, gazel, semai, gazel-i semai ve kalenderi formunda şiirler yazmıştır. Adı, Kilâri Ahmed Efendi'nin 1131 (1718) tarihli Enderunlu Şairler, Hattatlar ve Musikî San'atkârları Tezkiresi’ nde geçen Levni'nin şairliği dolayısıyla halk şairlerinden oluşan bir çevresi vardı. Atasözü ve deyimleri içeren Atalar Sözü Destanı adlı eserin de ona ait olduğu kabul edilir.
1732-1733'te yaşamını yitiren sanatçı, Eyüp'te Otlakçılar Camii yakınlarına defnedildi. Fakat bugün mezarının nerede olduğu bilinmemektedir.
Lale Devri'nin yaşamış sanatçı, Osmanlı minyatür sanatının son büyük temsilcisidir. 17. yüzyılda duraklamış olan Osmanlı minyatür sanatına renk, perspektif, betimleme anlayışı ve natüralist öğeleriyle yenilikler getirmiştir.
Eserleri, iki boyutlu bir yüzey sanatı olan minyatürle, perspektifi ve ışık gölgeyi kullanan Avrupa resmi arasında bir geçit olarak kabul edilir.
III. Ahmet'in şehzadelerinin 1720'deki sünnet düğünün anlatan Surname-i Vehbi adlı eseri süsleyen minyatürleri Levni'nin en ünlü eserleri arasındadır.
Şiir de yazan Levnî'nin yirmi kadar şiiri günümüze ulaşmıştır.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!