Leblebici Hacı Kemo Sokak kapımız bir girişe açılıyordu,o girişin sağ tarafında asıl evimizn giriş kapısı vardı, tam karşıdaki merdivenlerden de ablamın gelini olduğu akraba bir ailenin evine çıkılıyordu.o merdiven ve ayvan denilen evin girişi bizim evin tapusunda kayıtlıydı, 0nlara meş'a yani yürüme hakkı verilmişti, evler birbirine bağlıydı,pencere,yüklük,damdan dama bir mahalleyi sokağa çıkmadan dolaşabilirdik. herhalde bu evler sonradan bazı ara kapılar kapatılarak müstakil ev haline getirilmiş Ben her zaman ki gibi sokak kapısının eşiğine oturmuş etrafı seyrediyordum.Etraf dediğim bir- iki metre genişliğinde daracık sokak,işte bu sokaktan çarşıya giden gelen insanlar, hayvanlarıyla büyük çarşıya sebze meyva getiren köylüer,gezmeğe gidenler,alışverişten dönenler,... Hep kapımızın önünden geçmek zorunda idiler. En kısa ve doğru yol buydu. Her an hammal,yüklü hayvan,çoluk çocuk,trafiği vardı. Ben de trafik memuru idim sanki... Beni herkes kapıda görüyordu. Artık biliyorlardı kimin kızıyım. Kaybolsam mutlaka getiren olurdu aynı yere. Mahallemizde bir leblebici vardı,Dükkanları da Emir Hamamının Bakkallar çarşısındaki kapısının bitişiğinde idi.. Emir hamamının bir de Ana caddede girişi vardı.Mardin”in en güzel hamamı Emir hamamıdır Bu leblebici Hacı Kemo nun kızları benimle yaşıt, belki de daha büyük olabilirlerdi.Okula gitmiyorlardı.Zaten okumadılar,babaları 0nları çırak gibi çalıştırıyordu.O sıralarda,daha evvelce de bahsetmiştim,yüzüm de şark çıbanı vardı,yüzüme konmasın diye sinekleri kovalıyorum, ağrılarım var,belki de ağrılarımı unutmak için sokakta oturuyordum.can sıkıntısından. Halen böyleyim Katiyyen kapalı yerde kalamam. Sesim söylemesi ayıp güzeldi,sokak kapısında otururken, bazen şarkı söylerdim. Bazen ağlardım,hatta hiç unutmam,Yaşlı bir yakınımız vardı komşuydu evler zaten birbirini görüyordu,hatta dolapların arka duvarı yıkılsa ara kapı olurdu.sokaktan gidip gelmeğe gerek kalmazdı.Bu akrabamız olan teyze yeter loleny kulaklarımız gitti.sus biraz derdi,dinleyen kim? Evimiz üç katlıydı,kuyu birinci katta olduğu için o kattaki mutfakta çamaşırhanemiz vardı.kuyunun bitişiğinde,tam köşeye kocaman bir topraktan yapılmış küp gömülmüştü.geniş ağızlı,özel yapılıyordu,çömlekçilerde satılırdı,bizim orada zahireler küplere konurdu.30 -40-hatta 50 kğ. bulgur alabilecek büyüklükte küplerimiz vardı.üstlerine de temiz bir tahta kapak yaptırılırdı.onun altına umumiyetle beyaz bir örtükonurdu. kilerlerimiz çok düzenliydi.oralarda,akrep çok olduğu için,dikkatli olmamız gerekiyordu.fare de olurdu evlerde.bu bahsettiğim 1946-1950 yılları.tam 2.cihan savaşından yeni çıkılmış.kıtlık,yokluk,pislik hepimizi etkilemişti ekmek kartla satılıyordu.ama ekmek demeğe bin şahit isterdi.karışık unlardan. yapılırdı.millet ebegümeci,semizotu,ekşi bir ot vardı,bunları toplar ekmeklerine katık yaparlardı.veya un çorbası yapılırdı.sonra ismini yemek kitaplarında düğün çorbası olarak gördüm.ben 0na ve mercimek çorbasına CANKURTARAN ADINI takmıştım.İzmirdeyiz.yıl 1982. eşim Limontepe köyüne verilmişti.erkenden gittiği için evle pek ilgilenemiyordu.kahvaltıdan sonra çocuklar okula giderdi. ben öğleye ne yemek hazırlayayım diye düşünmezdim. mercimek çorbası hazırlardım. sıcak çorba çocuklarımızın da hoşuna giderdi Anne yemeğe ne var,dediklerinde Cankurtaran.cevabını alırlardı. sonra yavaş yavaş çeşit yapmaya başladım .nerden nereye.çocukluğuma devam edeyim kaldığım yerden. birinci katta kuyu olduğu için çamaşırlar orada yıkanırdı. ‘ Merken’ denilen yere gömülü küpün içinde bir gün önceden kül ıslatılırdı. küllü suyun bulunduğu yerde baca tertibatı vardı,sarı topraktan yapılmış odun yakmağa uygun ocaklar vardı.çamaşır kazanı kararmasın diye dışı kalınca bir kül tabakası ile sıvanırdı,ocakta odun yakılırdı,odunları kısaltmaya gerek yoktu,yandıkça ocağa doğru sokulurdu,bir sürü,odun ateşi birikirdi,çamaşır yıkayan çamaşırcımız bir leğen,annem de karşısında oturur ikinci leğen de 0nun önünde Zevkle,sohbet ede ede 4 -5 ağızda çamaşırları hallederlerdi.Kalan ateş mevsim kışsa mangala alınırdı,yazsa suyla söndürülür,kenarda kuruması için bekletilirdi.Kuruyunca kömürlükteki yerini alırdı. Ütüye ateş gerektiğinde bu sönmüş kömürü kullanırdık.İnanın o günleri arıyorum,O kadüar zevkliydi ki çamaşır yıkamak.Şimdi makine yıkıyor,kurutuyor.bizler makine o işi yaparken,lüzumsuz işlerle uğraşıp zaman öldürüyoruz.Ayrıca bazı lekeler çitilemeden çıkmıyor.. Şimdi ise her lekeye deterjan uygulanıyor.bazıları vücudumuzda allerji yapıyor, kaşıntı yapıyor,kaşınıp duruyoruz.zeytinyağından imal edilmiş sabunla yıkanmış çamaşırlar sağlığımıza hiç bir zaman zarar vermezdi. Annem terzilik yaptığı için çamaşır yıkamaya zaman harcayamıyordu,Onun için mahalleden tanıdığımız Emine Hanım Allah Rahmet etsin. Tam 20 yıl bize çamaşır yıkadı.yine annemle birlikte çamaşır yıkarlarken, devamlı ben sokak kapısının eşiğinde otururdum ya. O günde kapının önünden gelip geçenleri seyre daldım.okula henüz gitmiyordum.5- 6 yaşlarındaydım, Bugün olmuş gibi hatırlıyorum. Komşu aynı zamanda akraba olan Esma teyze bana bir ad takmıştı.Loleny süryani bir ailenin benim sonradan aynı sınıfta okuduğum Viyolet adında çok güzel, kızlarıydı. Herhalde mecazi anlamda.bana bu ismi takmıştı.Çünkü yüzümdeki yaralar beni çirkinleştirmişti.Bana neden bu ismi verdiğini anlıyordum. ama o zamanlar büyüklere karşı saygımız vardı. ne derlerse karşı gelemezdik. sineye çekerdik.şimdi ki aklım olsa,çatır çatır, cevap verirdim.bütün olanlar beyinde yer ediyor,isteseniz de silemezsiniz.aynı kadın,nasıl olduysa bilemiyorum,avluda namaz kılıyordum. avlumuz ikinci katta olduğu için gören yoktu.,meğer aynı teyze,müstehzi bir şekilde,bir ata sözü ile, namazı isteklerim olsun diye kıldığımı ima etti.ben o zamanlar 14-15 yaşlarındaydım.o günden sonra,kabahat gibi,ibadeti de gizli yapmayı öğrendim.millet ne derse desin ben bildiğimi okuyordum. Güzel çirkin demeden, kendime güveniyordum,güzel olmak umurumda değildi. . Kimseyi takmıyordum.sinekler yüzüme konmasın diye 0nlarla savaşıyordum.bana laf atanlarla mücadele ediyordum.bana göre kimseye zararım yoktu.Leblebici Kemo nun kızları geçerken hep bana laf atarlardı,alay ederlerdi benimle.yüzümde yara var diye. Bir gün dur dedim kendi kendime,iki kardeş hep beraber gidip geldikleri için bir şey yapamıyordum 0nlara,ikisi beni döverler diye.Ama sırtlarında, nohut,leblebi,çekirdek v.s torbaları taşırlarken,fırsat bu fırsat diyerek saçlarını yolardım.Meğer başlarında yara varmış çekince saçları ellerimde kalıyordu.Bu kızlar beni anne babalarına şikayet etmişler.Hiç unutmam o günü..Rahmetli annem çamaşırcımız Emine teyzeyle çamaşır yıkıyorlardı.Kapının önünde bir gürültü duyuyorlar ama ikisi de sokağa çıkacak durumda olmadıkları için,dinlemekle yetiniyorlar.ben zaten ayaklarım üzerinde durabiliyordum.o yaşta bile mantıklı cevap verir hakkımı savunurdum.babamın evinde sultan bendim. kapı eşiği benim tahtımdı. kim bana karışabilirdi.kimsenin hakkı yoktu,zaman geçmezdi dört duvar arasında… O yıllarda zenginlerin evinde bile radyo yoktu.bazı meraklılarda gramofon vardı.o taş plakları dinlemek ne güzeldi.evlerde radyo,telefon yoktu.sokakta canlı yayınları seyretmekten başka bir eğlence yoktu,haliyle sokaklar da tehlikelerle doluydu. kendi evinin önünde olsan bile adı sokaktır neticede.sana küfreden de olacak sen de karşılık vereceksin.işte leblebici hacı Kemo ince yapılı bir adamdı,iş önlüğü üzerinde sanki haydut kesilmiştim de adam durmadan bana bağırıyordu.aslında iki kızına gücüm yetmiyordu.onlar daha büyüktü yaşça.ben tektim.benden büyükler okulda oldukları için korumam yoktu. o zaman okullar tam gündü.Adam bağırdıkça ben de 0na cevap yetiştiriyorum.kızların bana böyle dedi, şöyle dediler diye,kızlarımın başında saç bırakmadın. Eşkiya mısın nesin? Onlar da benimle alay ediyorlar yüzüne bakın nasıl yara dolu diye. zaten senin kızların keldi.niye başlarını örtüyorlar.kel oldukları için dedim. Adam bana son olarak,pes dedi, Kızım sen varsın ya kız kardeşlerinin de bahtlarını bağlayacaksın. Sizi alan olmayacak dedi ve çekip gitti. Eşkiya mısın nesin sen? Kızlarımın başında saç bırakmadın. Kel olanın başında saç olur mu dedim.Bu son ihtarım kızlarıma bir daha dokunma..ŞÖYLE BİR BAKTIM,Benim yüzümdeki yaralardan 0nlara ne,? niçin beni aşağılıyorlar ve zaten senin kızların keldi. Bana ne,ben suçlu değilim ki dedim ve içeri girdim. Sanki büyük bir zafer kazanmıştım.Annem sabırsızlıkla bekliyor kiminle kavga ettiğimi ama kavgaya karışmak istemediği, bir de çamaşır yıkadığı için sokağa çıkacak durumda olmadığı için beklemiş. Anneme,Hacı Kemo bana bağırıyordu.ben de 0na cevap verdim.Sen ne zaman uslanacaksın.Biraz içerde otur.kapıya çıkma.dediyse de ben dinlemiyordum ki Kapıda oturmaya devam ediyordum. Bir gün yine kapıdayım,bizim eve bitişik evin girişinde fakir bir aile oturuyordu.köylü bir aile. Ama kadın çok iyi bir insandı.eşeğe kilim yüklemiş kapımızın önünden geçerken,ben 0nu uzaktan takip ederek gittiği yere kadar gittim. O zamanlar Mardin” de evlerde su yok. Kilimleri yıkamak için Firdevs bahçesine gidecekmiş.Tabii ben nereye gideceğini bilmiyorum. Peşine takıldım.2 km.lik bir yoldu.yürüdüm o kadar yolu. Kadın beni görmesin diye yakınında yürümüyordum. Firdevs” e ulaşınca yaklaştım.kapı kapanırsa dışarda kalırım diye düşündüm herhalde.Kadın beni daha görmeden,o evin sahibi hanım İffet hanımın kızını niye getirdin dedi.? Nerde deyiverdi beni hala görmemişti nasıl geldin ,annenin haberi var mı? Yok dedim,seni gördüm,sen yürüdün ben de seni takip ettim. Yapacak bir şey yoktu. Annemler beni araya dursun. Ben akşama kadar orada kalmak zorundaydım. Telefon yok. Gelen giden yok. Kilimler yıkandı kurudu. Benim karnımı da doyurdular. Eve döndük Ama ben kendi evime gidemiyorum. Korktum bana kızacaklardı. Kadın beni bebeklerle kandırdı Bana plastik bebek verdi .elimden tuttu. Anneme teslim etti Emin yerde olduğumu anlattı. İşte ben kabına sığmayan bir insandım ,yerimde duramıyordum. şimdi de değişen bir şey yok.millet yürürken ben koşuyorum. Hareketsiz, işsiz duramıyorum. 14.02 2009 Mountain View Kaliforniya Vehbiye Yersel
Vehbiye YerselKayıt Tarihi : 9.7.2014 10:52:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Vehbiye Yersel](https://www.antoloji.com/i/siir/2014/07/09/leblebici-haci-kemo.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!