Sırça saraylardan kalma avlak köşke hapsedilmişti zaman
Latife düşlerini tarıyordu yaldızlı aynalarda
Cam-ı Cem zamanından kalma düşler süslüyordu kadehini
Sofalardan kapılar açılıyordu ardı ardına
Ahşap merdivenlerden ayaz çatırdıyordu
Hayasızdı ayak sesleri gitmek bilmiyordu
Latife, düşleriyle sicimli yorganda uyumayı bekliyordu
Ne zaman İzmir'e gitsem hep seni düşünürüm bir de Latife'yi
İpincecik bir kız vardı, dokunsam kırılacaktı
Mevsimler göçmüştü teninde,
Sayfiyeler toparlanmıştı ellerinde
Parmak uçlarına kadar üşüyordu
Bir parça güneş vardı; yüzüne sığınmıştı, üşüyordu
Latife şöminesini harlıyordu
Soğuktu ellerin, Latife'nin düşlerine sokuluyordu
Ne zaman İzmir'e gitsem hep seni düşünürüm
Yokuştan Latife çıkıyordu bir de sen
Tanıdık yüzler geçiyordu, yelkovan apansızlığında
Pejmürde müneccimin ellerinde yıldızlar
Yıldızlar avuçlarında ayalanıyordu
Taşlar döşenmişti pespaye yollarda
Hangi taş aralansa ardında ayak seslerin işitiliyordu
Latife'nin döşünde serpişmiş yıldızlar
Latife her taşın altında seni saklıyordu
Ne zaman İzmir'e gitsem hep seni düşünürüm
Kehkeşan tadında bir sofra vardı
Sofrayı Latife kurmuştu.
Karşımdaydın,
Kah gökyüzü kah deniz oluyordun
Bir şilep sığınmıştı gözlerinin ardında
Uzak diyarlara kaçıyordun
Korkuyordum, kirpikten bir duvar örüyordum,
Karşıya bakıyordun, gözlerini kaçırıyordun
Latife'nin gözlerinde sen
Latife, seni bana getiriyordu.
Kayıt Tarihi : 5.5.2020 20:50:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!