Yıl 1991 Gaziantepte yaşıyorum.Eski bir kenar mahallede dolaşırken gözüme bir şey ilişti.Bu dikkatimi çeken olay eski bir kilimci atelyesinde bir adam ve adamın kilim ürettiği makina...Makina tıkır tıkır çalışıyor,hem de tık demeden...Makinanın üzerinde ise imalat tarihi yazılı: 1740..Ülkeme bakıyorum Yani o tarihlerde ülkemde Lale Devri yaşanıyor...Nasıl bir nefesimi durduran bir duyguya kapıldım,anlatamam; gözlerim yaşardı...
Elin adamı (gavuru) dediğimiz sevmediğimiz kişiler hayallerini gerçekleştiriyor.Biz ise gözlerimizi hem gerçeklere hem de hayallere elimizle kapıyoruz(Nasıl bir insanlık yaşamı ise) ...Hayaletlerle yaşıyoruz..Yani ellerin insanları ellerini taş altına koyarken(Hitler bile savaşta zorla güzellik olur deyip bu güne kadar gelen Halk Arabası VolksWageni icat ettirmiş...Hikayesini araştırın okuyun) bizler ise taş altına değil de elimizi toprak içine sokmuşuz hem de arkasından diri diri girmişiz o kara toprağa...Hem de saplanırcasına...) Tamam sanata evet ama,tek öyle kalakalmışız...Yoksa o dönemlerde dışarda Leonardo da vinci...varken bizde de Osman Hamdi..var...Yani kısaca bizler hala göz yaşartan Lale Devri Soğanlarıyız..(Bir de kanser ilacını bulan bulmaya çalışan Doktor Ziya Özel'i sürgüne göndermişiz.Padişahlık döneminde Galata Kulesinden uçan Hazerafan Ahmet Çelebi'yi Arabistan'a sürgüne gönderdiğimiz gibi) .Sanki bu neye benziyor:Deveye sormuşlar'' boynun niye eğri'' diye, o da'' nerem doğru ki'' dememiş.''doğuştan'' demiş...Yani bu böyle gelmiş böyle gider...
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.
Cebimde bir lira desen yok,
gercekten harika ve yaşanmış gercekler.
çok anlamlı güzel bir yazı elinize duyarlı yüreğinize sağlık
Bu şiir ile ilgili 2 tane yorum bulunmakta