Aşk mektebi
mecnûn ile bir mekteb-i’aşk içre okurduk
ben Mushâfı hatm ettim o Ve’’l_leyl’’de kaldı
Lêadrî
Dinle sevdiğim, bu ayrılık saatidir.
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.
Devamını Oku
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.
Sayın Ali Rıza Beyefendi,
Müsaadeniz olursa, yazdığınız “şairi bilinmeyen” beyti, bir kere yazıp açıklama denemesi yapayım.
Mecnûn ile bir mekteb-i ‘aşk içre oturduk
Ben Mushaf’ı hatmettim, o “Ve’l-Leyl”de kaldı
Mef’ûlü/ mefâ’îlü/ mefâ’îlü/ fa’ûlün kalıbıyla yazılan bu şiirden şairin muratları –Allahu a’lem- şu olmalı:
Mecnûn ile aşk mektebine birlikte gidiyorduk, ben Mushaf’ı ezberlediğim, hitâma erdirdiğim hâlde, o “Ve’l-Leyl”i sûresinde kaldı; oradan öteye geçemedi. İsmi bilinmeyen şair, Mushaf’ın tamamını ezberlemiş. Mektepte okunması gereken şeylerin en önemlisi, en yüce Kur’ân-ı kerîm’i okumak, hatta hıfzetmektir. Mecnûn ise Ve’l-Leyl’de kaldı, oradan öteye geçemedi, istidâdı bundan ötesine müsâade etmedi. Zâhirî olarak bu anlama gelmektedir.
Ancak aşk mektebinde bir başka okuma şekli daha vardır ki, müsâade-i âlîniz olursa, âcizâne okumaya çalışayım:
Aşk mektebinin kitabı mutlaka ve mutlaka üzerine yazı yazılan sayfa, kitap anlamına gelen Mushaf’tır. Şair diyor ki ben Mushaf’ın tamamını okudum, hatta ezberledim.
Mecnûn’sa Ve’l-Leyl sûresinden yukarıya çıkamadı. Demek ki ezberleme işine Nâs suresinden başlamışlar, Fâtiha’ya doğru gidiyorlarmış. Ancak Mecnûn Leyl suresinde takılıp kalmış.
Bir de şöyle okumak ya da açıklamak mümkün gibi geliyor bana:
Aşk mektebinde seygilinin yüzü; pürüzsüzlüğü, saflığı, temizliği, aydınlığı dolayısıyla kitabın sayfalarına benzetilir. Sevgilinin yüzündeki tüyler ise hatta benzemesi dolayısıyla kitap üzerindeki yazıya benzetilir. Yani seygilinin yüzü, üzerinde hatların bulunduğu Mushaf’tır. Şairin okuduğu bu Kitap’tır.
Mecnûn’un takılıp kaldığı Leyl ise “gece” anlamına gelir. Yani karanlık. Leyl suresinde Allah demiyor mu? “Örttüğü zaman geceye andolsun”. Şair burada karanlık, örten, kapatan, kaplayan, setr eden anlamına kullanmıştır bu kelimeyi.
Peki Mushaf’ta, yani kitapta ne vardır, ne yazar? Kitap; gerçekleri, hakîkatleri yazar. Hakîkat nedir öyleyse? Herhâlde “Lâ mevcûde illallah”tır. Allah’tan başka varlığın olmadığı hakikati. Yani Vahdet-i Vücûd diye ifade edilen hakîkat. Gerçek âşık, bu hakîkatin peşindedir tasavvufta. Şairin okuduğu, ezberlediği hahîkat bu olmalı.
Peki Mecnûn’un takılıp kaldığı Leyl, gece neyi örter? Karanlık oluşundan dolayı, siyah renginden dolayı, bu hakîkatlerin yüzünü örter. Kitâbı örter, onun anlaşılmasının önünde engel teşkil eder. Hangi kitabı örter? Mushaf’a benzeyen sevgilinin yüzünü örter. Mecnûn’un takılıp kaldığı ve öteye geçemediği Ve’l-Leyl budur.
Bir de şöyle düşünsek nasıl olur:
Tasavvufî anlayışa göre Allah’tan gelen insanın, geçici olarak kalacağı bu dünyâ hayatını tamamlayıp vatan-ı aslîsi olan ebedî âleme gitmesi gerekir. Yani insan bu fânî dünyada gurbettedir, sıla’ya dönmek için gayret etmesi gerekir. Bu yüzden bazı şairler ayrılıktan şikayet eder, sıla özlemini dile getirirler. Sılaya kavuşacakları vuslat ânını, Mevlânâ’nın ifadesiyle şeb-i arûs sayarlar. Sılada da kavuşacakları, kavuşmak istedikleri Cennet’ten ibaret de değildir; daha ötesini isterler, yani Vechullah’ı isterler. Asıl sevgili budur. Bu yüzden mâ-sivâdan geçerler.
Mutasavvıf şairlerin amacı, Cemâlullâh’a erişmektir. Şairlerin mâ-sivâ dedikleri şeylerse, bu hedefin önündeki en büyük engeldir. Bu engellerin bir türlü aşılması gerekir. Hattâ bazıları daha da ileri giderek, Yunus Emre’nin dediği gibi söyler:
Cennet cennet dedikleri bir ev ile ber kaç hûri
İsteyene virgil onu bana seni gerek seni
Asıl konumuz olan beyte geri dönecek olursak şöyle özetlemek mümkün gibi görünüyor: âşık sevgilinin yüzünü, yani Mushaf’ı, yani Vahdet’i öğrenmişken; Mecnûn, Vahdet’in yüzünü örten, karartan, kaplayan Leylâ’nın saçlarına, yani kesret âlemine takılıp kalmıştır.
Aslında Mecnûn’u kesret âleminden kurtaracak bir yorum daha yapmak mümkündür; ama maksadımızı aşma ihtimalinden dolayı sarf-ı nazarı müsanip gördük.
Affınıza sığınır, Saygılar sunarım.
Hamdi BİRGÖREN
Allah razı olsun . Her bir kelimesinden, her bir harfinin manasından, her bir zerresinin yapısındaki müşahededen zevk alana selamlar olsun.
Beşerî ve mecâzî aşkların ilâhi aşkın zübdesi olduğunu anlatan bu eserinizden dolayı zatınızı kutlar kadîm eş'âra dair eserlerinizin mütemadî olmasını dilerim.
Bu şiir ile ilgili 3 tane yorum bulunmakta