yag yamur yag camdan bakiyor çiçekler ip atliyor kizlar basini almis gidiyor güller yag yamur yag a budane? yoksa bir renk karmasasimi? tam yedi renk kirmizi turuncu sari yesil mavi lacivert ve mor çok güzel birsey yagmurda çikar ortaya
..
sen şimdi giydin ya abiyelerini al benili beyazlarini.. işte gran tuvalet siyahlarim..yoo bakma! ! ! düşman baksin ruganlarıma..hemide simsiyah vallahi.parlak değil derisi kumaşi..yüzüme bak hele..ayni benim ben..seni lacivert seven..
..
Doğuştan sosyetik bunlar
Geometrik analitik bunlar
Anlamayız biz bunların kafasından
Bi kurtulsalar fakirlikten şu muhitten
O zaman geçilmezler havasından
Lacivert taşlı yüzük lacivert taşlı kolye
..
Kağıdı kalemi aldı eline kadın. Neler yazacaktı içindekileri ama "Sen de uyumuyorsun benim gibi" diye yazdı. Durdu kalemi dudaklarına götürdü. "Sevmezsin uykuyu gülmeyi sevdiğin kadar. Belki sigara içiyorsundur lacivert geceye karşı gözünü uzaklardaki parlak yıldıza dikip Uzatsan tutuverecekmişsin gibi uzansan avuçlarınnda Herkesin gecesi aynı gece de bazılarını uyutmuyor kahretsin.." dedi. Yollamadı. Bu belki yüzüncü başlayışıydı. Yutkundu pişmanlığım yaşadıklarıma değil yaşayamadıklarıma... Yatağının içine girdi uyuyor gibi yaptı gözlerini kapattı..
..
……… Sevda; görmediğimiz çöllerin ortasında kıvranan sancılı karın ağrılarıysa eşit mesafede aynı anda onu hissettiğimizdir aslolan sevgili… Ve geçmeyen sancıların devredilmesinde bize kalan uğultularıdır, onunla avunur onunla seviniriz… Kimse öğretmeden biz ürettik biz sevdik uzaklıkları gözlerimizde...
……… Ebemkuşağının turuncu renkli ucuna tutunurken sen, sarıldığım sarı renklerden papatya desteleri yapıyor, yeşil renkli yollardan sana iletiyorum, ulaştığında deli mavi bir aşkın renksiz silueti yansıyor, gülümsemelerine eklenirken… Ne çok uzakmış ve ne kadar yakınmış aslında aynı gökkuşağının farklı renklerini ayrı kentlerin örtüşen yürekleriyle çok uzaklardan aynı gözlerle izlemek… Kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, lacivert ve mor renkleri aynı anda sevda soluklu tek nefes ve tek yüreğe dönüştürmek…
……… Vurgun yemektir aşk ve acemi dalgıcın denizin sığ kıyılarında kendisini Hint Okyanusunun gizemli derinliklerinde sanması, başını sudan çıkardığında ayaklarının yere değecek yakınlıkta olması değil, yüreğinin üzerinde hissettiği yürek yarısıdır, varlığı kıtalar ve okyanuslar arası uzakta olan aşkıdır, başarmıştır ilk deneyimi... Yakınlaşmıştır aşk farklı iklim ve soğukluktaki deniz suyunun ateşinde şimdi...
......... Tırnaksız ve yaralı ellerimi buz tutan yüreğimin üzerine koyuyor, yüreğime eklediğim yüreğinin sıcaklığı yayılıyor parmak uçlarıma ve bana ait olan o çıplak yürek düşük banketten yuvarlanıp sonu olmayan uçurumlara sürükleniyor, kayboluyor sensizlikte... Dizlerim titriyor ve çığlıklarıma karışıyor kayboluyorum... Senden öğrendiğim aşkın kelimelerine sarılıyorum yolumu bulmak için kitaplardan okuyup ta aşk zannettiğim kelimelerin sonsuzluğuna sürükleniyor ve iki uçurumun sonsuzluğunu birleştiriyorum, bir tek harf etmiyor, boş ve imlasız kitaba dönüşüyor aşk adına anlamsız uçurumlar ve uzaklıklarda...
..
İçine gece düştü,
Deniz şimdi koyu lâcivert...
İçindeki gurbet okyanusları aşkın,
Denizde dert, bende dert...
Yüreğim yalınayak,
Başımda esip duran bir kavak,
..
Yürüyor...!
Zaman ellerimde, mantığım parmak uçlarımda, ayaklarımsa gövdeme ters. Ayaklarım dönüyor,kararan gözlerim ıslak saçlarımı izlerken, suskun dilimse yeniden konuşmayı öğrenmeye çabalıyor. Alaca lacivert bir yürek benimkisi tüm tonlarıyla mavinin dans ediyor, parmak uçlarım beynime hükmederken, devrik olmayan cümleler kurmaya çabalıyorum bu kez de tepetaklak bir kekeleme çullanıyor üzerime. Acıyor yapma. Sustur gözlerini diyor yürek. Ama nafile sabah’ım ben, gece belki de kor karanlık, alaca lacivert asla gündüz değil ama. Bıçak sırtı bir yaşamak hep söz konusu olan. Çullanmışlar yüreğe, parçalanmış, peşmürde ve pişman dönüyor kaburgaların arasına.! Sığınağına.
Zaman...!
Hep gözlerimde ama takipsiz bir imleçten başka ne ki Yelkovan ve Akrep. Takipsiz ama nereye gideceği belli hep. Ve kavga göbek adım benim. Çabası yetmiyor depresyonların en gizlisini saklamaya, belki de! Belki de... en apaçık olanını saklıyor kamufle edip gizlilikle. Masal belki de yaşamak, kötü kalpli. Bazen de melek oluyorum ama ortası yok gene. Sabahları kovalarken gecenin kucağına düşüyorum hep.
..
bucağı uçsuz ucu bucaksız
alabildiğince mavidir düş denizim
ufkunda ahşap bir gemi
büyük kocaman enli
yelkenli
gerisi lacivert
..
Yavruağzı gecelerde
köpüklü denizlere karışan
lacivert hıçkırıklarım oldu.
Deniz göz yaşlarımı kabul etmese de
gecenin sessizliğinde
içimden kopup gelen tane tane
lacivert hıçkırıklar.
..
‘’Bir gün, zamanın gözleri bıçak gibi kesecek geçmişin perdesini ve bir aynada kanayacak yüzün. İşte o an, hangi yaranın kabuk tutmadığını anlayacaksın.
Şimdi git! ‘’
Dedin ve ben nefes nefese, bir yanımı sende bırakıp, bir yanımı alıp gittim; siyasi kaçaklar gibi, başka bir ülkeye sığınırcasına. Yüreğime yabancı bir dilde, bana ait olmayan aşklar bozdurdum. Senli lacivert gecelerin içinden kokunu ayıklayarak, doyumsuz hayatlara bıraktım kendimi. Yıllar an gibi gelip geçerken, hiç fark etmedim kalbimden geçip gidenleri. Aşkın biri geldi, biri gitti senden sonra. Hiçbirine kal demedim. Umurumda bile değildi hiçbiri ve umurlarında bile değildim hiçbirinin. Bir suçun diyetini öder gibi, her gece tenimde sana ait izleri yaktım; başka bir tenin bana ait olmayan dokunuşlarıyla..
Evet, gecede gözlerin yoktu. Hiçbir gecede yoktu. O dekoltesi lacivert gecelerde, tenimi yakana dek, karanlık yüzlerle sevişirken, bir saniye bile düşmüyordun aklıma. Başka biri oldum senden sonra. Kendime yabancı hayatlarla, başka hayatların zamanlarında yolculuk yapmaya başladım. İçimdeki ben, dışımdaki bana hiç ait olamadı. Hep, sinsice avını bekleyen yabani bir hayvan gibi, sadece dışımdaki beni doyurdum; başka vücutların yabani açlığını bastırarak.
..
Yükseklik korkusu olan kartal göğü nasıl tanımlar
Düşmeyi bilmeyen yağmur hangi uçurumu anlatır
Sen bir düş özetisin üstelik en lacivert
Seni görmek de işitmek de bu öyküyü ağlatır
..
Orada,
Mavi suların derinliklerinde,
Bir kahverengi kayanın makyajını üzerine kuşanıp,
Saklayamadığın lacivert gözlerine,
Umarsız bir eda takınıp,
Arkamdan bakma,
Seni bulurum..
..
Gökyüzüne lacivert yakışır ;
Aşka mavi...
Güneş sarıysa güzel ,
Çiçekler alabildiğince beyaz...
Çocuklar pembe olmalı...
Yemyeşil hayatlardan , kan kırmızı umutlara koşmalı insan.
..
Üzüntü lacivert sestir aklımda yer etmiş
mühürlenmiş donmuş onüç emir
kristal bir ses parçalanmış gitmiş aklımdan
sanki lacivert müzik
artık sanatım mırıldandıgım buzul parçaları gibi nemli
kırılıp düşüyor zaman parçacıkları
usul usul yaklaşıyor kutuplar.
..
Hasretin yıkılır üstüme
Ağlarım,altında kalırım yalnızlığımın...
Haykırırım,susarım sonra
Anlarım beni gözyaşlarıma emanet edip,
Gittiğini umarsızca.
Yağarım lacivert akşamlarda üstüne
..
MUTLULUKğun rengide beyaz olabilir.Ama sanki yeşil gibi.Yeşilin normal ve tüm koyu tonları.Gözlerime temasından sonra yaşadığım dinginlik,çocuksuluk ve akabinde gelenler...
Kimseye dair bir fikrim yok lakin benim HAYALLERim mavi ve tonlarında saklı.Sanki tüm maviler farklı bir hayal için yaratılmış.Belki de benim mavilerim hayal ile gerçek arasındaki köprücüklerdir.Kim bilebilir ki?
Herşeyden daha önemli SAĞLIK beyaz rengini kucaklamış.Sağlıklı yaşayan bir birey ÖZGÜRLÜKtür.Beyaz özgürlüğünde rengidir.Açıyorum kollarımı dönüyorum,koşuyorum,gülüyorum yorulmadan.Evet kesinlikle daha çok beyaz.Kış rengi beyaz,kış hayranı ben.Üşüyorum lakin rahatlatıcı derecede güzel.
Ahşap tonları,ahşap rengi,ahşap...Bütün kahveler.İşte HUZUR.Rengiyle görülen kokusuyla büyüleyen...Rengini verip huzur aşılayan ve bir daha gitmeyen.
Peki ya BAŞARI?
Hayatta tüm renklere sahip olabilmen için gerekli olan tek renk Lacivert.Resmiyet,saygınlık,asalet ve başarı rengi.İnsan kalbi bu renge sahipse o rengi görür ve taşır.Lacivert aynı zamanda inancımın rengi.Tüm renkleri beraberinde getirir.
AŞKa gelince bu duygu için gerçekten bir renk bulamıyorum.Hiç bir renk bana aşkı hissettirmiyor.Uzmıanlar buna mor demişler lakin bunlar benim renklerim.Mesela benim aşk dediğim mor sevmiyoru.Aşk rennksiz bir duygu,zaten ömrüde yarı zamanlı geçiyor.
..
DÜNYANIN EN GÜZEL GÖZLERİ
Onu tanıdığımda,19 yaşımdaydım.Dayımlara gitmiştim.Nur yengem,canım sıkılmasın,kuzenlerimle vakit geçireyim diye,beni kendi evlerine götürmüştü.Akşam,hep birlikte televizyon seyrederken,komşuları geldi.Şükran teyzeyi,gündüz tanımıştım.Akşam eşiyle geldiklerinde ise,Şükran teyzeyi öpmüş,amcanın da elini sıkmıştım.Pek ilgilenmemiştim.Amca arkamdaki koltuğa oturmuştu.Konuşmaların odağı olmuştum.Herkes,benim ne kadar harika olduğumu anlatıyordu.Utanıyordum.Susuyor,yerimde büzüldükçe büzülüyordum.Amca,ilgimi çeken,çok güzel şeyler söylemeye başlamıştı.”Kim bu? ”diye düşünerek,yavaşça arkama döndüm.Hiç abartısız,tutunmasam düşecektim.Başım dönüyordu,ayaklarım yerden kesilmişti.İçime,evrenin tüm güneşleri dolmuştu sanki.Sevgi dolu,ışıl ışıl,bir çift lacivert göz bana bakıyordu.Güzel yüzünü,başının üzerinde,hafif mavimsi,bembeyaz-yoğun saçları süslüyordu.Gülümsedim ona.Konuşmaya başladık.Yaşamıma,geleceğime dair bana çok güzel şeyler söylüyordu.O sevgiyle yanan gözler,yüreğime-beynime kazınmıştı.Dayımlarda kaldığım süre içinde,her gün yanıma geldi.Benimle çok ilgileniyordu.Bir gün konuşmalarımız sırasında,”Sen hayatta çok başarılı olacaksın.”dedi.Hafifçe dalga geçerek,”Nereden biliyorsun? ”diye sordum.”Çünkü önce gülmeyi öğrenmişsin.”Yanıtını aldım.Sustum.Ne anlama geldiğini? Tam kavrayamamıştım.Sonra bir gün yine,”Sen çok zekisin,İngilizce öğrenebilirsin.Hemen öğren.”dedi.Tamam,söz yanıtını verdim şaşkınlıkla.Eve döndüğümde anneme,İhsan amcamı anlattım ve İngilizce öğrenebileceğim bir kitap istedim.Kitabı aldı annem.Alfabesinden başlayarak,öğrenmeye başladım.Tekrar dayımlara gittiğimde,kitabı ve çalıştığım yerleri gösterdim.Sınav yaptı beni.Gözlerinden damlalar düştü.Üzüldün mü? diye sordum.”Hayır,sen çok başarılısın.Ben de çok mutlu oldum.İnsan mutlu olunca da duygulanır.”Diyerek,koluyla omuzumu sardı ve öptü yanağımdan.Uçmuştum sevincimden.Onun yanında kendimi çok güçlü,daha bir insan ve mutlu duyumsuyordum.O benim,manevi babamdı.Keşke gerçek babam olsaydı,düşünceleri takılıyordu usuma.Ona sık sık telefon ediyordum.Çok işi olsa bile,her arayışımda,beni sevgiyle,sevinçle karşılıyordu.Tatlı sevgilim,güzelim gibi sözler söylüyordu.Kitabımı çıkarttığımda,benimle birlikte mutlu oldu.Kardeşim evlenecekti.Ben onca işin,karmaşanın arasında,İstanbula gidemeyecek,nikaha katılamayacaktım.Annem beni,çok eski bir tanıdığımıza bırakacaktı.Gündüz,Şükran teyzemi aradım.Bize gelsene Nilgün dedi.Çünkü dayımlar da nikaha gidecekti.Sorun olmaz mıyım teyzeciğim? dedim.Hayır,Figen’le sana bakarız.Hem o da çok sevinir dedi.Figen kızlarıydı ve benim de arkadaşımdı.Serdar ve Amerikadaki oğulları da arkadaşımdı.Tereddütlüydüm.Onları yormak istemiyordum.Akşamüzeri,İhsan amcamı aradım,kısa süreliğine veda etmek için.Hayır,hiçbir yere gitmiyorsun,bize geliyorsun dedi.Biliyor musun? Şükran teyzem de çağırdı beni.Tamam gelirim dedim.O bir şey söyleyecek ve ben yapmayacaktım.Olanaksız bir şeydi bu.Gittim.Hayatımın en güzel 18 gününü geçirmeye.Bir haftalığına gitmiştim.Annemler dönünce de beni bırakmadı.İstediğin kadar kal dedi bana.O aileyle ben birbirimizi öylesine benimsemiştik ki.İhsan amcam,telefonu bile yanıma koyuyor,sen bak telefonlara diyordu.Telefonu açıp,buyurun ben kızlarıyım diyordum.Figen sanıyorlardı,hayır ben Nilgün’üm diye açıklama yapıyordum.Figen evliydi.Sabah yanıma geliyor,akşam eşiyle dönüyordu evine.Sanki,asıl ailemin yanındaydım.Şükran teyzemin komşularıyla,Figen’in arkadaşlarıyla,çok güzel vakit geçiriyordum.Ama en güzel zamanım,İhsan amcamla geçiyordu.Akşam yorgun geliyordu.Cin-tonik bardağını alıp yanıma oturuyordu.Konuşuyorduk.Kahkahalarla gülüyorduk.Ben seviyorum diye,her gün bana,çikolata getiriyordu.Ben çocuk muyum? getirme diyordum.Yalnız çocuklar yemez ki.Kilolu olmasam,ben de yerim.Sen çikolata seviyorsun,ben de seni yanıtını veriyordu.Sonra da,kimin daha çok sevdiğine dair,tatlı bir yarışma başlıyordu aramızda.dinlenmek için kanepeye uzanırdı ve uyurdu.Sanki soluk bile almazdım.Sessizce otururdum.Keşke,başını kucağıma alabilsem ve onu ben uyutsam diye geçirirdim içimden.Komşulara ve başka gezmelere giderdik.Çok,çok mutluydum o evde.Hiç dönmek istemesem de,benim başka bir ailem ve evim vardı.Yüreğimde sonsuz sıcaklıklar ve bi dolu anıyla döndüm eve.FONO Mektupla Öğretimin İngilizce bölümüne Baş vurdum.İlkokul diploması gerekiyormuş.Dışarıdan sınavlara girerek,aldım diplomayı.Sonra İngilizce kursuna başladım.Bir yıllık dersi,6 ayda aldım.Son 8 dersi alamadan,sınava gittim.Kalemle yazamadığım için,kursa başvuru yaparken,yardımcı öğretmen istemiştim.Sınav günü,bana öğretmen vermediler.Benden daha az bilen birini verdiler yanıma.Ayrı bir odadaydık ama süre aynıydı.Zaman,zaman harf harf yazdırarak,soruları yaptım.Tüm haksızlıkları,eşitsizlikleri aşarak,on üzerinden 8’le almıştım ilk sertifikayı.Son 8 dersi de çalışabilseydim,kesinlikle on olacaktı notum.Kursta tek engelli bendim.Başaramadığı için ağlayanlar vardı.Ben çok mutluydum.İhsan babam için başarmıştım.Ankaraya,eve döner dönmez,müjdeyi verdim.Çok mutlu oldu.Bu daha başlangıç,sen çok şey başaracaksın dedi.İkinci kursu normal süresinde aldım.Bitirme kursunda,en iyiler sınıfındaydım.Doktorlar,mühendisler,üniversite öğrencileri,çeşitli mesleklerden insanların arasında,mavi boncuk gibiydim.Yine aynı haksızlıklar,eşitsizlikler.Ama söke söke,çok iyi bir notla aldım sertifikamı.O akşam,arkadaşımla deniz kıyısına gittim.Bira içerek kutluyordum başarımı.Herşey yolundaydı,çok güzeldi.Ama içim öyle sıkılıyordu ki…Kendimi dalgalara bırakmak istiyordum ve nedenini anlayamıyordum.İstanbul’a gideceğim zaman,İhsan amcamı aramış ama ulaşamamıştım.İşi çıkmıştı hep.Eve döndüğümde aradım.Hem yeni kitabımın hem de son sertifikamın müjdesini vermek için.Telefona oğlu Serdar çıktı.”Babanla görüşebilir miyim? ”Dediğimde,”Maalesef babayı kaybettik.”yanıtını aldım.Bir tek,”Hayır,olamaz.”sözleri döküldü dudaklarımdan.Nefes alamıyordum.Ağlayamıyordum bile.Kapattım telefonu.Serdar aradı bu kez.”İyi misin Nil? ”dedi birkaç kez.Sonunda konuşabildim.”Tamam,iyiyim merak etme.”Dedim ve nasıl olduğunu sordum.O yaz çok sıcaktı.Zaten kalbi rahatsızdı.Şükran teyzemle alışverişe gitmişler.Şükran teyzem,onu eve yollamış,kendisi de ekmek almaya gitmiş.İhsan babam,duş alırken fenalaşmış,dayanamamış yüreği.Ama dedi Serdar,epey mücadele etmiş.Banyodaki izlerden belli oluyormuş.Yaşamayı,sosyal hayatı çok seviyordu.Telefon biraz çalmasa,ne oldu bunlara diyerek.Kendi arardı arkadaşlarını-dostlarını.Hayatımın en güzel insanı yoktu artık bu dünyada.Çok üzülmüştüm.Onun,güneşlerle dolu,harika lacivert gözleri,toprağın altında çürüyemezdi.Usum-yüreğim kabul edemiyordu bunu.Sanki dünyada tek başıma kalmıştım.Ama onun istediği gibi yaşayacaktım.Bana dostluğun,gerçek anlamını öğretmişti.Yine bana,benden çok inanıp güvenmişti.Hayatımdaki tek çıkarsız,yani zorunlu olmayan,gerçek sevgiydi.Anne bile,çocuğu olduğu için sever.O benim hiçbir akrabam,ailem değildi.Sadece,İNSAN’dı.Bilinçle,isteyerek,içten gelerek sevmişti beni.”Bu dünyada,en çok seni seviyorum.”derdim ona hep.Hala en çok onu seviyorum.Yaşamımın armağanıydı bana,tıpkı adı gibi.BU ŞİİR USUMDAYDI HEP.GÖZLERİNİ YANIMDA TAŞIDIM.BİR BARDAK SUDA.AÇILDIM OKYANUSLARA.DUYUYOR MUSUN.SESİMİ YOLLADIM SANA.ÇIĞLIKÇIĞLIĞA MAVİLER.Evet.O,beni duyuyor,görüyor,hep inanıyor.Konuşuyorum içimden onunla.Ve bir gün,ruhum beyaz bir ışık olup uçtuğunda.Onun yanına gidecek.TEŞEKKÜRLER GÜZEL İNSAN’IM.İYİ Kİ GİRDİN HAYATIMA.SANA LAYIK OLMAYA ÇALIŞIYORUM.
Nilgün ACAR 22. 06. 2008
..
Ey sevdiğim elbisen lacivert çizgili,
Saçların yakanda siyah dalgalı,
Dişlerin tavşan, gözlerin kartal
Ey sevdiğim annen beni neden hatırlamaz.
Kalbimde bir ter göğsüme sıkışan.
Gittiğim sokağın sonu çiçekten dükkan.
..
Seni lacivert sulara bıraktım......
Yüreğim/n/i arsız dalgalara attım...
ve arkama dönüp bakmadım......
02.07.2009 23.10
..
Mavidir huyum
Huysuzlanınca
Derine kaçınca
Lacivert olur .
..