Seni,ben doğurmadımsa ne çıkar...
Dur! bir ninni kadar kucağımda tutayım seni...
iç derdim...iç,
helal olsun ak sütüm sana,
Yeşil çimenler yatağın,
lacivert gece yorgan,
yat dizlerime istediğin kadar,uzan...
..
-Eskiden ne idi? ..-
Minare, camilerde, tırmanılan yer idi.
Vakti, uzaktakine, duyurulan yer idi.
Yüzyıllar böyle geçti; böyle imaj bıraktı;
Rabb'e secde etmeye çağırılan yer idi.
..
Her ayrılışımızda sözleşirdik
Baharda,lacivert gecelerde,
Birlikte uzatacaktık ellerimizi gökyüzüne,
Kayan yıldızları tutmak için.
Hiç bir baharda yanımda yoktun oysa.
Ben yalnız uzattım ellerimi gökyüzüne.
Ne bir yıldız kaydı,
..
Sığmıyorum bu kentin sokaklarına
Yeditepe dar geliyor, haliç bir kulaç mesafe
Boğazındaki inciler göz kamaştırmıyor eskisi gibi
Denizin artık lacivert değil, içinde hüznün alaca grisi
Çoktan yitirmiş bakireliğini kız kulesi
Sisler içinde kalan göz yaşları çivit mavisi
Çek al üstümden artık şu katran geceyi
..
Yüzüne bakıyorsun, sanıyorsun ki, insan
Kimliğine bakıyorsun meğer adı; Şahmeran....
Bıktık yanılgılardan,
Melek yüzlü şeytanlardan..
Durup bi dinleyin, azıcık sözlerime kulak kesilin...
..
Çareler Ellerimde Çürüdü
Küf Kokan Çıkmaz Yollara Bakıyorum
İskele Başında Ufku Tararken
Bakışlarım Takılıyor Kirpiklerime
Hapsoluyor Mavi Engin Özgürlük
Yeşil,Gözlerimde Mahkum Olurken
Dolar Dolar Ağlayamam
..
Günbatımı sessizliği...Güneşin yusyuvarlak,turuncu,kırmızı, karışımı olağanüstü güzelliği...Koyu lacivert bulutların yavaş yavaş o güzelliği gizlemek istercesine gökyüzünde süzülmeleri...Her şair anlatmıştır bunları mısralarında...Zaten ben tasvir edemem bu güzelliği...Bir akşam üzeri vaktini bu işe ayırmamış olan da tasavvur edemez.Ama sanmıyorum böylelerinin olduğunu.Her insan bir kez olsun seyretmiştir ömründe,bu olağanüstü güzel günbatımını...Bu güzellik beni nasıl etkiledi...Ne derin düşüncelere daldım...Uzun zaman olmuştu ufkun bu kızıllığını seyretmeyeli.Sayfa çevirip baktım da Eylül_94'te yaşamışım böylesi duyguları bir de...Yoksa o zamandan beri hiç seyre dalmadım mı ben...
Ve bugün bayram arefesi...Bir şiir yazayım dedim olmadı,sanat müziğine daldım ben de...Hislerime uydu,hoşuma gitti söylediğim klasikler...Yine de yetmedi bunlar.Bir şeyler yazayım diyorum.
Çocukluğumu,şimdiki öncesi okul yıllarımı,tatilleri,köy anıları,tanıdığım insanlar,tanıtılanlar,kardeşlerimle birlikte büyümemiz,gelişmemiz...Düşüncelerimiz,beklentilerimiz,hayallerimiz...Ve yaşadıklarım...Kendi adıma tam on sekiz yıl...Ne kadar uzun...Büyüklere az geliyor ama ben her geçen günün,konuştuğum her insanın,düşüncelerimi olgunlaştırdığını hissediyorum.İnsanın ideallerinin şekillendiği yıllar bu yıllar...'Ne kadar uzun yaşarsanız yaşayın,ilk yirmi yıl ömrünüzün en uzun yarısıdır'diyen düşünür diyorum aynen benim gibi düşünmüş.
Düşünebildiğim için mutluyum.Keşke lisede yaptığım konuşmanın metnini saklasaydım.Öğrencilerin anlayamayacağı dilden konuşmuşum.Evet,onlara düşünün demiştim.Çünkü 'düşünen insan maden kuyularında kazma sallayan işçiden daha çok çalışıyordur'O gün gerçekten bambaşkaydı duygularım.Her şeye rağmen güzel şeydi başarmak...Her şeye rağmen diyorum çünkü okul birincisi olmak değildi benim başarıdan anladığım,hayatı bilmekti,evreni bilmekti,daha da önemlisi kendini bilmekti...Bunun öylesine farkındaydım ki...Hayatı bilmekse Allah'ı bilmek...Tüm sevdiklerim bir gün toprak olacak.Herkesin bildiği bir gerçekse de bu,yalan gibi geliyor insana...Zorluyorum bazen kendimi fakat alamıyorum aklımı dünyevî fikirlerden...Ben başarmak istiyorum:'Mutlu olurken mutlu edebilmek...'
Başarmak nedir? Belki,bir gün öncesi olsun,on yıl öncesi olsun; insanın yaşadıklarından pişmanlık duymamasıdır'Herkes payına düşeni yaşar'Bu bilinmeli...Zorlanmamalı kader...Belki de istenilmeden kırılmış kalpleri onarabilmektir en güzel şekilde.Yeryüzünde bir tek kimsenin kalbi kırıldığında arş titrermiş.Öyleyse sadece ben bile gün değil anlar boyu kaç kere titretiyorum arşı.Evet anladım galiba.Kalp kırmamaktır,gönül yıkmamaktır,arşı titretmemek için elden geleni yapmaktır başarmak...
'Bir kez gönül yıktın ise,bu kıldığın namaz değil...
Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil...'Y.Emre
..
Bir hüznün gözyaşlarıyla geldim bu kente
Son bedduam imparatorluğu
Çatılaşmış hüznün muaf yanları
Bir Pinokyo burunlum
Lacivert düşlerimde seni bana benzeten
İnternet çatılarına sığmayacak kâmil saadet
Tanınmamış insanlardan medet umulacak egoların Konfüçyüs tanımı
..
Şehre yapışmış lacivert yağmur gibiyim bugün, baktığım her yer kapkaranlık.
Seni her düşündüğümde, çaresizliğim geliyor aklıma
Bak yine çaresizce özledim seni.
İçimdeki yalnızlık büyüdükçe hayallerimi içinde barındıran bir çocuğun umutları gibi, yarım kalmış özleyişler sızlatır kapanmayan yaralarımı.
Sen sen egenin en güzel kızı, gökyüzündeki çoban yıldızı, bense Akdeniz de adını sayıklayan bir sokak serserisi.
Hani eşit olsak seninle diyeceğim yok ama sen kim ben kim, gülüyorum kendime bazen.
Âşık olmak da neymiş diyorum kendi kendime.
..
Lacivert menekşe
Ortası bal sarısı
Öncesinde oturmuş suya
Sonra kalkmış bir kâğıt parçasıyla
Beraberliği sürüyor duvarda
Altın yaldızlı çerçevede
Çayımı yudumluyorum
..
Hani senin kuşların kanatlarında güneş taşıyan
Hain gecelerde ihanet yanlış okşanan saçlara takılan körlük
Evden kaçışların lacivert hazzı biriken mosmor bir sır dudaklarında
Örgüt mensubu bakışları masum dürtülerek uyandırılmaktan saçları uzayan
Ürkütülmeden sevilen yürek yok
..
Günlerden turkuaz mevsimlerse lacivert bugün
Gökyüzü bir acayip güneş bulutlara saklanmış
Yıldızlarsa saçmaz oldu parlaklığını yoksun diye
Siyaha bürünmüş gündüz sanki yas tutar gibi..
Çınar bile saklamış gölgesini bugün oda küs sana
Irmaklarsa tersine akar geri dönmeni ister gibi
..
Uyku göz kapaklarımı kapatacak biraz sonra
Ne yazık ki sabahtan kalan mutluluk
Efkâr eseri şimdi,
Elime sinmiş koynundaki gül kokusu,
Paylaştığımız bulut, dağ, lacivert caddeler
Sıcak bakışların,
Kutsal duygularım bekliyor seni,
..
Gidiyorum sonunda biliyorum eyvallahın yok
Üzülmezsin nasırlaşmış kalbinde sevgiye yer yok
Lacivert bakışlar hatırına son gecemizde kaldım
Ümitlendik biran huysuz volkanik kaya misali
Manyetit özelliğinde sardı kollarım ince belinden
Seviştik gece boyu nazenin boynunda nefes aldım
Etkilendim sözlerinden,romantizmden,ağlamandan
..
şimdi öl
ve şimdi yaşa düşsellikte
burası senin evin
burası tek göz oda
işte barındığı insanlığın
ıssız ada mavi düş
ve yalnızlığa gebe kadınlar
..
Ne uykusuz gecelerde,
Ne şiirler yazmıştım,
Sana aşkımdan liseli kız,
Kızıl sarı saçlarınla,
Sivilceli yanaklarınla,
Lacivert önlüğünle,
Elinde kitaplarınla,
..
Gerçekler tarihtedir
Avrupa hep fatihtedir
Siyah beyaz
Sarı lacivert
Sarı kırmızı
Kardeş bugün
Babaları fatih bugün
..
kınım dolu kanla
süzülür gözbebeklerimden
katledilebilmiş değilim henüz anla
zarflar tutuşmakta posta kutularında
ah, söyleyemez ki zavallı kalbim
lacivert kraterin ayaklarında
fikirlerim bir çift kelepçe
..
BEN YAĞCIBEDİR’İM….
Sındırgı elinde türkü olmuşum
Karakeçelide tadı bulmuşum
Gün ışığında has rengi almışım
Namım var; adım olur YAĞCIBEDİR
..
Melissa, o akşam içinde olmak isteyeceği kıyafetin nasıl olması gerektiğini düşünüyordu. Birkaç etek, blûz, pantolon denemelerinin sonunda seçtiği bir takım üzerinde karar kıldı. Lacivert kısa eteği ve üzerine yeni aldığı pembe dantelli bluzu birbirine ve kendine çok yakıştırıyordu. Gerçekten de, çok güzel olmuştu giyinince.
Arkadaşı Özlem’le birlikte Şirinkent’e doğru arabayla yola çıktılar. Son günlerde nedense hep morallerini bozacak bir şeyler oluyordu. İkisine de oralarda biraz takılmak iyi gelecekti. Bir müddet etrafta öylesine dolaştıktan sonra, Kömür’ün Yeri’ne girmeye karar verdiler. Çevredeki insanlar bikinili, mayolu dolaşırken onların bu şık kıyafetli ve onlarla kıyaslanınca fazla özenli kalan hâlleri oldukça dikkat çekiciydi. Ancak duruma aldırmamaktan başka yapacakları bir şey yoktu. Hava kararmaya başlayınca ise, bikinili kızların yerini yavaş yavaş alımlı kadınlar ve onların şık kostümleri almaya başladı. Bu hanımlar, öylesine abartılı giyinmişlerdi ki; aynı gece içinde, aynı mekânda, aynı kıyafetlerle özensiz ve silik kalma duygusunu yaşadılar bu kez de.
İki bira içip denizi ve etrafı seyrederek sohbet ettiler aralarında biraz. Artık kalkmayı düşünüp, hesap istediklerinde sekiz lira hesap geldi. Melissa hesap almaya gelen gence on lira uzattı ama kısa süre geçmeden para olduğu gibi geri geldi. Kömür, Özlem’in kocasının tanıdığıydı ve şimdi yengeden para alınamazdı. Öte yandan yenge de ödeme yapmazsa bir daha buraya gelemezdi. Üstelik kendi arkadaşı da değildi bu adam.
Bir süre ne yapacaklarına karar veremeden, masada öylece oturdular. Hesap konusunda olağanlaşmış davranış şeklini gözlemlemeye başladılar, belli etmeden. Görevli genç, insanların kalktığı masanın yanına kısa süre içinde geliyordu.'Demek ki, masaya bırakılan paranın kaybolması olanaksızdı. On lirayı (bu durumda para üstünü de gözden çıkarmak gerekecekti) iyice tabağın altına sıkıştırıp hızla ayağa kalktılar. Kömür “iyi akşamlar” deyip bir şeyler söyleyecek gibi oldu, onlar yanından geçerken. Ama kızlar kısa ve keskin bir ifade ile” iyi akşamlar”a hızlı bir karşılık verip, koşar adımlarla kapıya yöneldiler. Bahçeye çıktıklarında elinde on lira ile peşlerinden koşturan genç, onlara seslendiğindeyse telaşla koşmaya başladılar. Kızlar önde, genç arkada koşturmaca sürerken genç tökezlendi ve yere düştü. Hayır, durup arkaya bakacak zaman yoktu. Koşup arabaya dar attılar kendilerini.
..