Sensiz limanda fener
Dalga kıranlar küskün
Sevgi kırıntıları
Kuytu mekanlar küskün
Sevdalı gökyüzünün
Lacivert yüzü küskün
Sesini renge veren
..
Avuçlarında büyüyen
Papatya misali
Yırttım hüznünü efkârın…
Nerdeysen? Kiminleysen?
Hangi lodosun rüzgârı
Çalışıyorsa gözyaşlarını
Umurumda değil…
..
pekmezli ekmek
tereyağlı yumurta
oturan aynı
okuyan aynı
tek değişen
bir nasılsın anı?
..
Kınalı ve Burgaza kadar
Beyaz
Büyük adada
Mavi,
Yalovada karşılıyor beni
Lacivert bir akşam.
Damarlarlarımda şarabın sıcaklığı
..
Sararmış yapraklardan çıkıp geldin
Saçlarımı okşadın ama ellerin yoktu
Lacivert renginde uyurken sesin
Tümcelerin pamuktan sıcaktı
Düşümde sen
Yürüyüşün madenli akşamlarında
..
......... Sevdaya dair onca söyleminde tıkadığım kulaklarım yeni açılıyor ve anlıyorken şimdi seni içimde tarifsiz sancılarla kıvranıyor ve utanıyorum dinlememişliğimden... En çok gece uyuduğumuzda sabahladığın gün/hafta/ayları düşünür oldum şimdi asla boşa geçen geceler değildi, şimdi nasıl sancılar doğuruyorsam aynısını çekiyordun o anlarda...
......... Evveli sonrası olmamış gibi varsayarken sen hep bende içimdeydin, sen gibi sevgimi göstermez saklardım ama sen bilirdin, sen yollarımı açar, ufkumu genişletir, yürüdüğüm ve yürüyeceğim bütün yollarda olabilecek engelleri hesaplar ve ayağımdan takılmadan geçmemi sağlardın...
......... Ve en çokta kendine aldığın kitapları senden önce okuyup bitirmemi kıskanır ama gizli ve sevinç yüklü gülümserdin... Hep bir yanım eksik kalırdı okumayınca, gün yaşanmamış gibi, rutinden öte tekdüze olurdu… Can Yücel ve Nazım Hikmet derdin hep bense şiirden çok denemelerini okur ve keyif alırken ‘’ şair babam ‘’ diye öykünürdüm ama sen bilmezdin… Yazı ve şiirlerinde kimsenin farkına varmadığı ve ince sitemler yüklediğin babaannemin senin yazdıklarından habersiz olması da beni her zaman ve çok üzüyor...
……… Türkiye şair cenneti oldu baba…! İki kelimeyi yan yana getirip internetteki her hangi bir sitede yayınlayan şair oluyor ve altında yıkama-yağlama yorumları edebiyata katkı sunuyor…! Kime O ünlü dizeleri ya da şairleri sorsan biliyor gibi yapıyor ve bundan utanmıyorlar, oysa asistanlık sınavını kazanıp gideceğim akşam saatlerce şiir okumuştun ustalardan, bir kez daha aşık olmuştum sana ve nerde şair görsem senin gözlerindeki lacivert halkaları arardım, gizliden gizliye bakar göremezdim, kimsede yoktu ve gizlice ağlardım sana doğru…
..
Gökte mehtabında etkisiyle
Lacivert geceye bir cam kırığı sesi düşer
Can evinden vurulmuşluğun feryadıyla
Umutların, hayallerin tükenmişliğin
Sevgiliye, sevgiye tutunamamışlığın sancısıyla
Hayatta bir çok şeye geç kalmışlığın acısıyla
Sessizce çekip gitmek vaktidir
..
Bir şarkıydı yaşamak senin olduğun yerde.
Mutluluk gözlerinin içinde erimekti.
Lacivert bir akşamda, eflatun bir seherde,
Var olmanın anlamı, seni sevmek demekti.
Seni sevmek demekti baharların gelişi.
Pembe beyaz çatlardı çiçekler dal ucunda.
..
beni kimliği bozuk bir cumaya bağladım. sizi okuyorum yazılmamış satırlarda. ellerim denizi rengine göre çalkalamakta. iki uzun bir kısa... musada asa, bizde kalem... 'size selam getirmişem.' siz ne getirmemişsiniz kendinizi tanıtacak. buyrun... kaleminiz mikrofon, sözcükler sesiniz olsun. hayırlısı olsun.
her gün bir mevsimi tersinden yaşıyorum. koşuyorum iklimden düşmüş bir ülkenin sokaklarında. yarı çıplak... lacivert öpücükler bırakarak vitrinlere... size geliyorum... kapınızı aralık bırakın loş bir ışık sızsın içeriden. dışarıdan gayr-i resmî acılar... kuşatılmış kale gibi sarınca bedenimi... tüm bakışlar resmî geçitte... acele huzur aranıyor, ama nerde...
..
1/:
Sallar kuyruğunu farem
Lacivert ekranım aydınlanır
Açılır binlerce pencere
Bilgi akar önüme.
2/:
Sallar kuyruğunu farem
..
Sen
En yeni gerçekten
Daha gerçeksin
Gözlerine baktığımda
Gece açan çiçekler gibisin...
Susman
Konuşman olur...
..
Güneş inerken zeytin ağaçlarının arasından dağlara doğru, ay yükselirdi denizin üzerine. Bir akşam yemeği telaşına kapılırdı, mutfaktan masaya gidecek tabaklar, bardaklar, çatal, kaşık, bıçak, peçete. Bir akşam yemeği bitimine savururdum karabiberi telaşla, bir akşam yemeği sonrasının düşlerine taşardı kahve. Bir akşam yemeği bitimine çarpardı kalbim... Ay düşerdi denize, yakamoz sarılırdı dalgaya, mesajın düşerdi telefonuma, “ Sahildeyim”.
Nerede olduğunu bilmeden gelirdim, bilir gibi ilerlerdim, bulurdun beni bilirdim. Ben hep beyaz, sen lacivert giyerdin, ben hep görünürdüm, sen gecede görüntünü silerdin, yaslanırdın karanlıkta, ben ışık olurdum sana. Sımsıkı sarılırdık, çarpmayan yanımda vururdu yüreğin, çarpmayan yanında vururdu yüreğim, iç içe çarpardık. “Seni seviyorum” derdin, öperdin, öperdin. Saçlarımı doldururdun avucuna, parmak aralarına, dağıtırdın, ruhumu karıştırırdın, sarsılırdım. Yüzümde gezinirdi gözlerin, sesin, kendine çekerdin. Alnıma dayayıp alnını beni solurdun, kollarının arasında senden gayrısına kaybolurdum, sana karışmış nefes olurdum... Denizin dalgalar dokunan sesinde susardık, uzaktan bir gitar ezgisi uzardı bulunduğumuz yere. Yokluğun uyurken dizlerimde, varlığın konuşurdu ellerimde. Eğilirdim alın yazına, eğilirdim öperdim burnundan dudaklarından, iç çekerdin, yıldız geçerdi üzerimizden. “ Dilekler olur mu gerçekten,” derdim, “kayan yıldızlara tuttuğumuz? .” “İnanmak istediklerimize inanırız bazen” derdin. Sana inanmak isterdim, inandıramayacağından korkardım, bir de gözlerini öpmekten. “Neden? ” derdin, “Ayrılık olur derler” derdim. Derdim de en çok gözlerini öpmeyi isterdim... Rüzgârın fısıltısı dolaşırdı yapraklarda...
Sabahlar bir terkediliş gibi dirilirdi. Sahilde görürdüm seni. Sen de benden ayrı yerini... Bazen geceye can çekişirdin, bazen kuşluk vakti gibiydin. Kendine yürürdün, bazen bir bankta oturup düşünürdün. Taş sektirirdin gömülmeye, biraz daha, daha ileriye.
Bazen kapımın önünden geçerdin, bazen beni alıp giderdin, kalabalıkta gizlerdin. Bir barda bira içerdik, bir cafede nescafe, benim için istediğinde sütlü olsun derdin...
..
Mavi rengi sevmem desen
Ne değişir ki?
Her şey mavinin içinde gizli!
Kırmızı, turuncu, sarı,
Yeşil, menekşe,
Lacivert ve mor renklerin,
Deniz ile gökyüzü arası
..
Hep korkulan olur,başımıza gelir ne olacaksa,
Gözlerde korku,yüreklerde ürperti başlar.
Kim önleyebilir ki,her şey yerinde kalacaksa,
Ya da olacaksa...
Her şeyi sineye çeken,
Lacivert sabahları hayra yor,
..
Ay düşer gözlerime
Bakarım
Gözlerin gece gibi lacivert
O sevgiyi söyler
Çoğalttığımız her heyecana eş
Hani yüreklerde durur hala çırpıntısı
Ay düşer gözlerine
..
çalımlarım sana fıstıki ruganlarımla
saçlarımı taradım ilk defa beğendim kendimi
beyaz çizgili lacivert donumu sana satıyorum anla
mahallenin en güzel kızı özlem
innecilik oyununda söz acıtmıycam canını
tavuklarınızı ürkütmiycem
kedinizi taşlamıycam
..
Kararan ufka bakma
Dönmez artık kırlangıçlar bu bahar
Bu kış sert geçti
İçlerinden bazısı toprağa düştü
Bazıları da dönmemeyi seçti.
Yıldızlar ki; lacivert gecelere ait
..
……… Sevda; esir nefeslerden özgürlüğe kanat çırpışıdır adı olmayan kuşların, ressamın tualine son fırça darbesi, bestekarın son ve anlamlı altın bestesi, pisinlerdeki yüzücünün rekora uzanan son kulacı, uzaklardan onurlu dünya kuranların, açmamış çiçeklerinin aşk tohumlarıdır, toprağa ekilmeye gebe, yeryüzüne kıvılcımlarla fışkırmaya gün sayan…
……… Engizisyonlarında bizsizde olsak engelleyemediler güneşin doğuşunu, bitiremediler biriken özlemlerin onurunu, kurutamadılar akan nehirlerimizi, uzaklaştıramadılar uzaklıktaki yakını, açmazları, korkuları, heyecan boranlarımızı dindiremedi, fark edildi farkındalıklar… Er yada geç farkedilen dünyalara bedel güzellikler vardır, dile, yüreğe, bedene düşen ve iz bırakan ve geçmeyen asırlarca ve çağlar öncesinden var olduğuna inanılırda gizemler örülür üzerine, sırlarla dolu agoradır…
……… Vaftiz edilmeden adı konur hani, yıllar sonra adı, varlığı, susuz kutsanır ve ekmek ve zeytin ve şarapla dünyadan kaçış yolculuklarında, içselliklerinin dışa yansımasıyla oluşturdukları sunaklarında kelebek kanatlarında aşklarıyla yeniden doğarlar inadına… Kutsarlar gözlerinde, kimsesiz kalan sağ yanakları, serçe parmaklarında ve koyarlar adını gizemli bahçelerin zirvelerinde sönmeyen ateşlerin yamacında… Törensiz aşk mabetlerinde sessiz kutlamadır, yerinde yeller esen, tarihe yazılan antik kentlerin kalıntısında ve vaftiztir sevgileri ve sunaktır yedikleri, içtikleri…
……… Tanrıların yaratılmadığı çağlarda gülümseyerek doğuşun, güne, aya, yıla adını veriyordu ve ben örümcek ağlarından tül perde örttüm ipeksi, meleksi, bebeksi tenine ama sen hiç bilmedin, çünkü ben iki kişilik üşürdüm senli olmayan zamanlarda… Kumdan kale yaparken sen, midye kabuklarından ev yapardım sana, bir tekmede yıkardın, kendi yaptığın kumdan kalenin içinde prenses gibi yaşayacağını söylerdin, ben gülerdim, sen kovalardın… Oysa biz bu yaşımızda bile yüreğimizin çocuk kalmış saf yanıyla, sevdamızın gücüyle roller edinir sergileriz dünya adına! İnsanlık adına! Sahte mutluluklar ve ikiyüzlülükler adına! … Bilirizki kirlenen dünyada saf, masum, temiz kalan esir yüreklerin özgürlüğü, koca bir halkın özgürlüğüne eşdeğerdir…
..
Bir şarkıydı yaşamak senin olduğun yerde.
Mutluluk gözlerinin içinde erimekti.
Lacivert bir akşamda, aydınlık bir seherde,
Var olmanın anlamı seni sevmek demekti.
Seni sevmek demekti, baharların gelişi,
Pembe beyaz çatlardı çiçekler dal ucunda.
..
Ah, nedir bu sessizlik, gecenin endişesi?
İşe çıkmış olmalı şehrin her fahişesi
Lacivert bir ölüm dışarıda hüküm sürmekte;
Belli, yerinde yine Azrail’in neşesi…
Ah, ne olurdu sanki çıkıp gelsen yerinden,
Birkaç damla mutluluk düşürsen gözlerinden,
..