DENİZ LACİVERT ŞİİRLERİ

DENİZ LACİVERT ŞİİRLERİ

Deniz

İki denizin buluşması iki denizin kaynaşması gibiydik. Berrak bir incinin saflığında yakalamıştık, zemheride kaybolmuş duygularımızı. Yüreğimizdeki ateşin alevi büyüdükçe, dumanı azalıyordu. Kırılmış olan kalbimiz tutunacak dal ararken, dilimizdekini değil yüreğimizdekini zikrediyorduk.

İçimizdeki sevi ile varlığı, aşk ile hakikati yaşıyorduk. Karşılıklı oturup göz göze bakmak yerine, yan yana oturup aynı yere bakıyorduk. Yüreğimizde büyüttüğümüz aşk menziline ulaşmak için. Yüzüme bakan gözlerin kalbimin içine hasret alazları bırakırken, hangimizin özlemi daha baskındı. Gecenin örtüsüne saklandık, saklanılacak en güzel yerdi. Biz gecelerde yaşadık. Lacivert gecelerde baş başa kaldık. Âşıkların sırlarıyla dolu olan gecelerde, aşkın tekilliği ile harmanlanıp yoğrulduk…

Yüreğime batmış kıymık gibiydin, çıkarmaya çalıştıkça daha da içine gömülüyordun. Senden gelen her zulme katlanmaya çalıştıkça daha da güçleniyordum. Seni içimde hissederken seninle aynîleşiyordum. Seninle kavuşmayı beklerken hayale dönüşüyordun. Karamsarlık rüzgârlarının dalgalanmasına izin vermiyordum. Gönlü iklimine hükmederken, beni öksüz bıraktığının farkında bile değildin…

Gün batımı kızıllığında gönlümün hüzünlerini eleyip, sığınmak için göğsündeki kuytuyu arıyordum. Bulutların ardından gülümseyen bahara rağmen, kırık bir güz hüznünü yaşıyordum. Cemre suya kor yüreğe düşmüştü. İçimdeki ateşin dumanı ise dudaklarımdan ah olarak çıkıyordu…

Aşk; varsa alevli bir ateş, yoksa kapkara bir dumandı…

..

Devamını Oku
Deniz

Hercai Gönül

Küllük dolusu sigara yüreğimdeki derin sızıyı yok etmiyor artık… İçimde özleminin girdabı gidişinin acısıyla derinleşirken. Suskunluğumun rüzgarlarında fırtınalara dönüşmekteyim… Soğuk bir akşam üstünün telaşı saranken bedenimi, yüzümü ayaza verip içimdeki amansız kışı yaşatmaktayım…Yabansı özlemlere sarılıp, örselenmiş ve incinmiş ruhumu göstermelik gülüşlerle süslerken..İç dünyamın kapkara camları arkasında, bir kum fırtınasında hiçlikte kaybolan varoluşumu saklıyorum… Usumda duran ince sızı, gözlerimden gönlüme akarken, geçtiği her yeri kanatarak senin adını kazıyordu…

Gözüme mesken tutmuş damlalar, yanaklarımı nasılda özlemiş… Giden bedenin ardından ruhuma yoldaşlık eden ruhun acımasızca intikam alırken…Hiç görmediğim birini özlemek gibiydin… Oysa kaç bahar geçirdim yokluğunda vuslata gebe… Ne azgın fırtınalara sinemi siper ettim… Gözlerinde saklı gülüşleri görmek için kaç kapı araladım… Lacivert gecenin kızıl karanlığında kan ter içinde uyanırken, güllerin nefeslerindeki aşkı yudumluyordum…

Sen gittiğini zannediyordun, lakin ben yollamamıştım seni. Sen unuttuğunu zannediyordun… Henüz bende unutulmamışken…

Karanlık canımı acıtırcasına yüreğime yerleşirken… Ben içimde sonsuz bir kuyu gibi derinleşen beden hissettim… Düştükten sonra ayağa kalkmanın onuruyla… Yüreğinin bir yerinde yerim olduğunu bilseydim. Yangın yerine dönmezdim…

..

Devamını Oku
Deniz

Mazgalda Bir Katre

Mazgaldan yuvarlanan cam bilye sesinin çığlıklarıyla duvarlara vuruyorum. Kirlenmiş ruhlar arındırılırken kokulu sabunlarla, etrafımı hüzün sarıyor kızıl akşamlardan kalma yalnızlıklarda... Gözlerim sabit ve durgun, yüzümde buzdan heykel gülümsemesi, kirpiklerimdeki isyankâr edayla etrafı seyrediyorum. Karanlığın sarıp sarmaladığı dehlizde…

Yağmurların getirdiği hırçın ve delişmen suların arasında, sorumsuz ve uçarı, oradan oraya sürükleniyorum. Yüreğim bedenime sığmıyor. Kalp atışlarımdan hüzzam makamının namelerini duyuyorum. Yorgunluğumun gölgesinde dinlemeye çalışıyorum. Her yanım hüzün, her yanım yalnızlık. Her tarafım dipsiz kuyularla çevrili. Karanlığa doğru kürek çekiyorum, buselerle büyüyüp çoğaldığım sayfalarda…

Bana güneşin parlaklığından öte, bir ışık huzmesi yeter. Gözlerimizden bakan bakışları değil, yüreğimizin kızıllığında raks eden ruhlarımızı görmeye. İçsel bataklığımdan kurtulmak için duygu girdabında çabalarken daha da derinlere batıyorum. Lacivert gecelerde, sonu belli olmayan rüyalarda kan ter içinde uyanıyorum. Arıtılmış ruhlardan arta kalan sabun köpükleri içinde.

Akarsuyun içinde balçıklardan kurtularak denize kavuşmanın özlemini duyuyorum. Bir katrem güneş ışığına ulaşana kadar. Hiçlikte bile olsa yaşadıklarımızın bir zerre içindeki renklerin ahengi gibi hüzün yorgunu gönlüme çörekleniyor. Dudaklarımda biriken özlem ve yaşam biriken tortular arasında tamamlanmayı bekleyen ezgiler gibi kalıyor. Öfkeli ırmakların seslerinde verilmiş sözlerin aksi vururken duvarlara, sen bıçak gibi içimi oyuyorsun.

..

Devamını Oku
Deniz

Gece dingin,gece yorgun, gece acımasız, gece katran karası, gece lacivert, gece günahların kapanması, yüreğin hesaplaşması.gece kelimelerin sağanağında cümlelerin yok olması.sukutun boşluğu acımasızlığın yalnızlığı. Kangren yaranın kanamaya başlaması. Hercainin yaprağındaki gözyaşı, toprağındaki nem. Her dolunayın yeniden doğuşundaki seremoni. Kirpiklerin ucunda saklanan damlalar. Göz bebeklerinde büyüyen sevda.düşteki günah yaşanmamış gece…

Ruhumun labirentlerinde dolanıyorum, her dönemeç bir çıkmaza gebe. Ateş kadar kırmızı, alev kadar ısrarlı, kor kadar yakıcı. Kana kana içiyorum, ateşle ateşi söndürmeye çalışıyorum. Ne gazabı, ne sürgünü görüyor gözüm içsel yolculuğum batakhanelere düşmüş, ruhum yitirdiği zamanları arıyor. Mum alevi aydınlığında, yüreğimdeki prangaların çıkarttığı toz bulutları içinde buz dağına saplanıyorum. Gözlerimin üzerine son görüntünü yerleştiriyorum. İçimde esen ölümün soğuk rüzgârlarına beklemesini söylüyorum. Henüz menekşe yaprağındaki çiy tanesinin toprağa süzülüşündeki çıkardığı aşikâr cümleleri, yüreğimin söyleyemediği sırlarımı açıklamasını bekliyorum.

Yüreğimin kapılarını kapatmasına izin vermiyorum. Biliyorum ki o kapılar kapandığında zaman bitecek ve ben sonsuzluğa gideceğim. Saklı olan sözcükleri yerinden çıkarıp birer birer yüreğe koymak ve orada kızıl gonca gibi açmasını bekliyorum. Kelimelerle kalbimin arasının açılmasını hiç istemiyorum.

Yüreğimde ki sürgünlerden kurtulmak, geçmişte sakladığım sarıp sarmaladığım yürek sesimi haykırmaya başlasın istiyorum. Yalnızlığımda açıp okuduğum hasret kitabımın sayfalarında benliğimi arıyorum. Her sayfası gözyaşı, her bölüm hasret kokan. Sırsız aynalardaki görüntüme bakıp yüreğimi görmeliyim. O’nun isteklerine cevap vermeli, benleri çıkarıp biz olmayı öğrenmeliyim

Goncadan türeyen kelimeler kırık kalbinin mürekkebini solduruyor, alazdan çıkanlar ise yüreğimi donduruyor. Yüreğim ağladığında ise cümleye dönüşmüş kelimeler hiç ağlamamış gibi ağlıyor. Yüreğin sesi olsaydı da sır olarak saklananlar söylenebilseydi. Kelimelerin tükenip, yürek sesimin olmadığı anlarda kalbim daralıp kapanmak yerine dile gelip söyleşebilselerdi. Kendi başına saklı sözcükler yürek dilindeki anlamıyla şakısaydı. Konuşsalardı zamanı durdurup hayatın acımasızlığını, yarınların umutsuzluğunu. ıslak gözyaşlarımızı bir yana bırakıp, cam kırıklarını oluşturduğu yaraları onarmayı öğretseydi..

..

Devamını Oku
Deniz

Aradığım kaybettiklerim miydi? Özlediklerim mi? Neydi beni buraya çeken? Yaşadıklarım mı? Yaşayamadıklarım mı?

Ruhumun derinliklerinde kanamaya başlayan yaranın ince sızını dinlerken yüreğim yıllar öncesinden açık kalan bu yaranın izlerini taşıyordu. Asma yapraklarının altında oturduğum sedirde ruhum kaybolmuş gibiydi. Her safran kokusunda, her safran renginde kangrenli yara acıtarak kanıyordu. İçine saplı kalan bıçak gibi her sapına dokunduğumda içim tekrardan oyuluyordu. Kapatmak için gözümde biriktirdiğim tuzla dağlıyordum.

Hiçbir şey değişmemişti. Közde pişen kahvenin kokusu. Çarşının içine işleyen efsunu. Beni eskilere götürürken anı yaşatıyordu.Koşarak geçtiğimiz Arnavut kaldırımlarında, her ayağımın tökezlediğinde belime sarılıp tutardın.Bu seremoniyi tekrarlamak hoşuma giderdi. Beni her tutuşunda teninin kokusunu içime çekmek ve kokunu içime hapsetmek en büyük zevkimdi.Bir daha ki buluşmaya kadar o kokunla yaşamak, cehennemde cennet kokusunu duymak gibiydi.

Hükümet konağının bahçesinde dolanırken, işte dedim ben burada yeniden doğdum: çünkü gün veda busesini gökyüzüne kondururken, ilk kez dudağımda bırakmıştın dudak izini. Gökyüzü gibi yanaklarım kızarmıştı. Her gün batımında safran sarısı konak bahçesi gelir aklıma. Nefesimde içime dolan kokun.

Evlerin saçakları altından ağır adımlarla geçerken ceylan gibi uçarak inişimiz hatırladım. Nasılda saklanırdık hanın odalarında. Yüreğimizin odaları gibiydi. Duygularım arasında mekik dokurken bu dünyaya ait değilim diyordum. İçimdeki volkanı bastırırken cevabını veremediğim sorular soruyordun.

..

Devamını Oku