haylaz bir serçenin sesinden ısındım bu ilkyaz göğüne
eskimeyen bir güneşin ışıklarıyla tutuştu gövdem
kadınım o çocuk yüreğin nasıl yoksul komadıysa hayatımı
ela gözlerin de birer yıldızdır bu lacivert geceye düşen.
..
Kar, buza tutunursa yaşar! lacivert
parmaklıklara çivili prenslerin hislerindeki
buhurdandan üfleniyor parçalı bulutlu suçlar
Sanırım, aranıyorum uzunca bir vakittir
velakin, ağzıdaki delidolu akrepli tedbir
dolunayda haleleri aralar
..
-I-
ölümsüzlük yalan, diyordu zaman
dinle bak, içindeki o lacivert uçurum
derin bir kuyunun hüzünlü şarkısıyla
çağırıyor seni hiç usanmadan
ama sen ölüm yokmuş gibi sev
..
İz!
Beyaz bir ülkeden çıkıp gelen ikiz!
Lacivert çarşaflara buzdan siluetini çizen sonsuzluk
ve giz, Yaklaş!
Beden nerede parçalandıysa kartallar oradadır. Uykunun
beyaz kum tanecikleri gibi dağıldığı bir gün şeffaf
kanatlar seni yerden kaldıracaklar.
..
Futbol oynuyor çocuklar Downs Park'ta.
Sırtlarında siyah beyaz, sarı lacivert formalar,
saçları hep kapkara ve kısa.
Dalmış gidiyordum ki yanlarından,
'Şımaykıl gibi kaleciyim lan' sesiyle
nerede olduğumu şaşırdım bir an.
..
Mavi,
Işığını yitirince
Koyulaşır,
Lâcivert olur…
Işık,
Aydınlığını bitirince
..
Bu gece ay bir tomar ışık düşürdü bağrıma. Gece susuz, sessiz ve Lacivert. Alıştık, bittik mon ami. Kökü su'dan çektik. Kuruttuk, alıştık, bitirdik.
"Alışmak ağır ağır tükenmektir, tüketmektir" denir ya inanmamıştım o zamanlar bu bilgece söze. Oysa sonradan, anladım yakından bakınca servilere, servilerin nasıl birbirine alışıp sessiz sessiz eskidiğine.
Bir de bu çağda tez tüketilen, çok tüketilen, vitrinlere kalplerle, öpücüklerle serpiştirilmiş bir meta oldun sen. Ya nice lekeli flörtlere konu olmana ne demeli senin?
Vakit dövüldü alışkanlığın yıpratan tavında, yıprandın kısa ve ucuz bakışların pazarlıklı, hesaplı kıskacında sen.
Eskidin Lise kitaplarından birinin sayfaları arasında kuruyup, unutulmuş gül gibi. İncindin zamana yenilip kaldırıma düşen ve hırpalanıp ezilen sarı bir yaprak gibi. Saptırıldın, burkuldun, incitildin ve kırıldın o narince belinden.
..
şehzade nûn aşkıyla ağlıyormuş intizâr
rebâbın renklerinde uşşâkın isyanı var
vuslat inkılabıyla uyandırdı ruhu râst
ismin âhımla açar, nigâhımla şarkılar
sabâda kâküllenen ocak esrârı yıkar
çiçeklenir lâcivert ismin, ummana çıkar
..
hangi bulutlara niçin sarındın
gözlerindeki mavi kimin gökyüzü
süheyla değildi başkaydı adın
gülüşlerin donuk neş'e öksüzü
o erken sonbahar görüntüsü
inceden inceye boyanmaz mıydın
..
İzmir limanında suya çöktüğüm malum
suya kırk beş kuruşluk bir akşam çöktüğü
yirmi dört yıldızın battığı malum
lâcivert üstünde beyaz joseph conrad
sipsicim dişlerimin ucundan çekilmiş
dört yöne bıçak sırtı telgraf telleri
on sekiz nokta yirmi bir hat malum
..
Bir kente, bir insana nasıl başlanır
takvimlerden düşmekte olan soluk bir pazartesiye
taraçalarda - gaz tenekelerine yerleştirilmiş -
mor karanfiller, taş basamaklara...
Yeşil bir su akıyor gecenin içinden
Asitlenmiş kuleleri ve yorgun parkları kentin
..
Pembeler içinde geldin dünyaya
Masmavi umutlarla kucaklandın
Yeşillerde uzandın huzura
Lacivert gecelerde kanatlandın
Kırmızılarda vuruldun aşka
Sararmış mevsimlerde kanadın
Turuncu iklimlerde yokluğa
..
Ağaç demişim ağaç olmuş
Kuş demişim kuş olmuş
Bir de tutup gök demişim
Kocaman bir gök olmuş
Bulutlar kara kara bulutlar
Ya size neylemişim
..
Gülüşümü ıslattım —kar yağdı bütün gün—
Daha yağsın
Kar yağsın bütün otellerin üstüne
Üstüne üstüne bütün otellerin
Kar yağsın
Lacivert gözlerine Seniha'nın
..
Teninde doğum fırtınaları
Gölgesi durgun suda uyuyor ulu çınar
Uzak umutlar süzülüyor usundan
Prizmasından tarih geçiyor
Gün güle değiyor hüznünün gergefinde
Gamdan örülmüş bir tülün ardında elin
..
Ak libasına sarınmış lacivert akşam
Sönmüş yangın ıssızlığında karşı kıyı
Işıltıyla bakıyor tambur rengindeki cam
Dingin gülüşünün derinliğinde
Durmadan akıyor ve sürüklüyor anlamı
Ahşabına zamanı sindiren yalı
..
Karanlıkta nakış işliyor kızlar
Kızlar yasak düşlerde yalnızlar
O şakalarında saklı elması
Büyüten aynalarında çatlağı
Yalnızlar
..
Beni çevreleyen sükunet içimdeki sükunetle birleşti, ben sabahın solgun sessizliğine karıştım.
Küçük bir sazan balığı, bir dağ yemişi, bir zakkum çiçeği gibi o sakin güzelliğin bir parçası oldum.
Böyle bir sabah vakti inci grisi bir gölü, nefti dağları, sulara çizilmiş lacivert çizgiyi, kızılımsı zakkumları sevmek için buraların sahibi olmak gerekmiyordu, burası benim vatanım olmasa başkalarına ait bulunsa da hissettim ki ben orayı gene sevecektim.
Bu toprakların tarihi ise, binlerce yıldan beri oraların sahibi olmak için birbirlerini öldüren insanları, savaşları, baskınları, felaketleri anlatıyor.
O insanlar yok artık.
Hiçbir yerin sahibi değiller.
Bugün bu ıssız sabah vakti, onların ele geçirmek için savaştıkları göle bakan, huzuru huzursuzlukla karşılayan beyaz sakallı adam onların adını bile duymadıkları bir ırkın çocuğu; hâlâ bir yeri sevmek için oranin sahibi olmak gerektiğine inanan, hâlâ toprağı insandan önemli sayan, hâlâ tanrının kendi şaheserini insanlara tadını çıkarsınlar diye bağışladığını, tadını çıkarmak yerine bunu ölüme dönüştürmenin akılsızlığını anlamayan ırkıyla pek de anlaşamayan, herhangi bir sabahın parçası olmayı bir ırkın parçası olmaktan daha değerli bulan biri.
..
10. nazım hikmet
hüzün ki en çok yakışandır bize
belki de en çok anladığımız
biz ki sessiz ve yağız
bir yazın yumağını çözerek
..
akşamın
sonrası baktığıyla suçlandığı yere kurayazdı yuvasını
yine de yazgısı ertelenmiş tembel kalp de
bilir hatalarını hatırlayan delikanlıların girdaplarıyla
gidip geldiği dolaplarda düşürülmüştür çocuk çığlıkları
ile konuşan bir adamın yeminidir çünkü duyduğu
hisler ne anlatabilir ki ağzını midye kesen ü harfi
..