La'l Şiiri - Mine Alpman

Mine Alpman
1

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

La'l

Bir kitabın sayfalarını çevirir gibi bakıyorum hayata bazen. Hızlı hızlı çevirmek isterken bir yanım, önümden gelipte geçen cümleleri nefesim kesilircesine merak ediyorum. Hani birine takılsa gönlüm, hani birini okusa zihnim, o an orada öylece, çevirmekten vaz geçip sayfaları, kalakalacakmışım gibi geri dönüyorum harflerden. Bir kitabın sayfalarını, bir an önce son sayfaya gelmek için can atarcasına çevirir gibi bakıyorum yaşama bazen.. Son kelimeye gelip durduğunda vakit, önümden akıp giden onca harfe hasret devam edeceğimi bile bile… Bile bile lades diyorum…Bir şarkının en sızlatan melodisini dinler gibi dinliyorum hayatı bazen. Hay seni arabesk deyip gecelere saklanıyorum.. Ki insan en iyi gece yürür diyor içimin bir köşesi.. Sonra vaz geçip una palabra yı takıyorum yakama. Yakışıyor üstüme. bir kelime hiçbir şeyi anlatmayabilir ama her şeyi gizleyebilir… Gizli kalmasın diye kelimeler, saklanmasınlar diye sobeliyorum her birini teker teker en çocuk yanıma sığınıp…Bir şiirin en vuran mısrasına takılır gibi ünlemler yüklüyorum hayata bazen. Hayat dört şeyden kaimken ve ben de buna kendimi sonradan eklemişken diyorum,… ve kavganın göbeğidir benim yerim.. En kavgacı yanımı alıp yanıma, atıyorum şehre yüreğimi..şehrin orta yerinde kendinden geçmişçesine arşınlayan yolları, kendinden geçmişçesine bakan simalara bir yürek oluyorum. Bir filmin en heyecan veren sahnesini izler gibi izliyorum hayatı bazen. Beklenmedik bir sona bağlanıyorum çoğu kez. Beklenen sonların heyecanından uzak bir şaşkınlıkla dikiyorum sözlerimi en umulmadık kelimelere…Bir tiyatronun en suskun köşesinden bakıyorum hayata bazen. Sözler, sesler, hareketler, dokunuşlar kaybolup giderken zihinlerden, ben arka planda susuşumla mıhlanıyorum sahneye…Bir tablonun en boş çizgisinde renk buluyorum hayata bazen. Çizilmiş olanın daha ya, sonra ya, ve ye ihtiyaç duymayışına hayran kalırken bir yanım, renklerin içinde boğulmak isteyen diğer yanım yapışıyor yakama hoyratça. Ben iki yanlılığımla bakıyorum siyaha, beyaza, kırmızıya, maviye…Milatlar öncesinden çıka gelen bir hikayenin efsunuyla büyüleniyorum hayata bazen. Babil in o muhteşem asma bahçelerine dönüp ardımı, kendi bahçeme tek e indirgiyorum gönlümü. Tutunduğum eros olmuyor çoğu kez. Ben aşk a aşıkken belki bu kadar, tek olan aşk ın çok olan tecellileriyle avutuyorum gönlümü. Bir şizofrenin tanrılık iddiasından bakıyorum hayata bazen. Ruhum kıvrım kıvrım olup bedenimin bir köşesine sindiğinde a’raf ta delisi oluyorum yaşamın. Biz iki deliyiz diyorum. Sen ve ben… a’rafa vurgun iki delisiyiz hayatın…Düştüğüm yerin eminliğiyle kaybediyorum dengemi. Dengem dengesizlikle dengelenirken, etrafımdan akıp gidene, sürüp gidene, bakıp geçene, söyleyip gidene isimler vermiyorum. Yaşayıp gidiyorum belki biraz. Ve biraz nefessiz de kalıyorum. Çocuğu oluyorum zamanlarca. Bir türlü büyüyemeyen, sobelenme korkusuyla saklandığı yerden burnunu çıkaramayan, orada unutulup gideceği endişesiyle arada bir ses çıkaran. Bir yolculuk diyor biri… Ben yola tüm inancımla adımlıyorum hayatı çoğu kez. Biliyorum ki geceye sevdam, siyahı sevişim bunca bu kadar tüm renkleri olabilecek en naif haliyle saklayışından. Kendine emanet edilene ihanet etmeyişinden belki. Hani o meşhur yedi günaha, el sürmeyişim, göz kırpmayışım, o yedi günahı baştan çıkarmayışım geceden…Hira dinginliğine muhtaç bir hayat benimki itirafım olsun.. Dinginliğe, dinlenmeye, dinlemeye muhtaç… Ardına bakmadan, veda cümlelerine saklamadan gitmeleri, değerini yitirmeden gidilesi yollarım var… Çıkılası… Gidilesi… Sonra dönülesi yollarım…Bir tufana muhtaç hayatı izliyorum çoğu kez Nuh un güvertesinden. Ardımca kopan tufanları unutup hani, ardımca yükselen sesleri, ardımca yükselen tamtamları unutup, bir dost elinden kavrayıp, bir dost yüreğine emanet edip yüreğimi, tufanına muhtaç hayatlarca koparıp yeni bir tufanı, firavunun son an secdesinden önce secde, son an tövbesinden önce tövbe etmek, edenlerin omzuna atıp elimi, öyle Rahmete ermek istiyorum belki kim bilir…Dimdik durasım gelmeyen karşısında, bir hayatı nefes alıyorum bazen…kimilerinin bana, ne kadar güçlü kadın, dememesini umursamadan göz yaşlarının ortasında bulmak istiyorum yüreğimi. Bağıra çağıra ağlamak, hıçkırıklara boğulup hani, duaya sarılarak devam etmek ne kadar nefesim kalmışsa yaşamda…Havva sı oluyorum bazen hayatın. Elime yasak meyve uzatılmazdan evvel kestiğim ahkamlar kahkahalar atarken ardım sıra, yaratanın katında ki ehemmiyetime göz kırparcasına bir ısırıkta ben oluyorum cennet sürgününde. Sürgün bir hayatın tüketirken an larını, bir bebeğin çığlıklarıyla ayaklarımın altına serilene selam ediyorum …Bir LA ile başladım adımlarıma.. bir baş kaldırıyla. Cümle sonlarına konurken noktalar, ben her kelimenin, hecenin, cümlenin, her rengin, her oluşun başlangıcının nokta olmasından aldığım güçle, aldığım cesaretle diktim burnumu kaf dağına. La ile başladım.. İsyanla… Kibri kuşanmış adımlarla yürürken yolları, yanı başımdan geçenlerin bakmadım gözlerine hiç. Kalplerine ellerimi uzatmadım belki. Kelimelerine aldırmadım da.. kendime döndüm.. kendim yaşadım… kendimi yaşadım. Ağlamadım yaşama. Ben tüm gücümle, tüm gücümü zırh yapıp bedenime, tüm gücümü zırh yapıp ruhuma, acizliğimi, muhtaçlığımı, insan oluşumu, var edilmiş, yaratılış oluşumu, kul oluşumu HİÇ e sayarak belki biraz, varlıkta yokluğu nefeslerken, her şeyden hiçbir şeye indirgeyişim kendimi, maceram oldu.. ruhumun, yüreğimin, benlikten sıyrılışımın macerası… Maceram… Kalbim orta yerinden çatlarken feryatlar içinde, bir Kabil i de ben oluyorum yüreğimin… Acımasız bakışlarla saplıyorum kelimeleri ortasına.. Merhametinden ediyorum onu… şefkatinden.. adem oluşunu unutsun istiyorum belki. Android edalı adımları olsun yaşama karşı..Sonra … hani yolun tam ortasında… Orta yerinde durup şöyle hafif sırtı eğik, gözlerim önümde… yavaş yavaş doğrulurken etrafımı çevreleyen bunca resmi tek tek süzerken, bunca bakışın birbirinden itinayla kaçışını izlerken, omuzların bir diğerine dokunmaktan imtina edişine şaşırır buluyorum beni… neden? İlmi, bilimi, fenni ilahlaştırırcasına başımıza kakan, her şeyi akla yoran, her şeyi akılla algılamaya çalışanlara inatla, yerle bir ediyorum içimin tüm putlarını. Ve asıl şimdi biliyorum ki inanmak akla değil kalbe yönelik. Var olanın var olduğuna ya da var olanın var olmadığına inanmak…kalbin işi sadece… yolun tam ortasında duran bedenim, ruh macerasının ön sözüne ilk kelimesini o an yazıyor… Dua…Şimdi ön sözü dua olan bir yürekle konuşuyorum. Yolun ortasında durup, dinlenir ve dinlerken sımsıkı sarıldığım acziyetimi haykırarak aleme, ben, tüm benliğimle insan olma çabasında ki ben, insanların yanıma yaklaşmaktan çekindiği çoğu kez, kelimem üzerine kelime söylenemeyen ben, güçlü, dimdik hani, çıkarıyorum edindiğim tüm zırhlarımı. Bir ben kalıyorum hayatın ortasında. Kendimden sıyrılmışlığımla ve şairin dediği gibi üzerime yüreğimden başka muska takmadan… işte burada, tam ortasında hayatın… ön sözü dua olan bir yürekle konuşuyorum. Tüm mükemmelliklerimi atıp köşeye, tüm beklentilerimi, tüm arzularımı atıp, duaya sarılıyorum sımsıkı… biliyorum ki her kelimeme kulak tıkayan birileri varken etrafımda, her kelimeme büyük ehemmiyet veren bir yaratıcım var. Her kelimemi harf harf dinleyen… Ben uzaklara, uzaktakilere hüküm giymiş bir insan… yaşamak sancısı acıtır yüreğimi çoğu kez. Ve ben, havva olsaydım ısırırdım yasak meyveyi… sonra döner, pişman olur, af diler, acziyetimde yaratıcımın merhametini görürdüm evet…Her tufandan bir yol çıkarana duayla…Sevgimdesin LA'l.…

(27 Kasım 2011, 22:37 İstanbul)

Mine Alpman
Kayıt Tarihi : 1.7.2014 13:59:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
ÖNCEKİ ŞİİR
SONRAKİ ŞİİR
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mine Alpman