Kuzey Yolcusu
Ulu bir yağmuru düşürüyor toprağa
sonsuz derinlik
Ekinler boy boy vermiş
Harran ovasında
Nemrut’un dağlarından bir kartal
hışımla uçuyor Fırat’a
Mezopotamya’nın boynu bükük
Geceler,
sinsice değiştiriyor göğün yatağını
Gözlerinden ateş fışkıran karanlık
saçlarını kızıla çalıyor bulutların.
Ve bir infiali andıran ezeli zaman
Kendini ebedi bir hesaba çekiyor
Şimşeklerin akıttığı
gözyaşlarından anlıyorum bunları
Şimşeklerin gözyaşları ki
tuzlu ve yakıcı
Şimşeklerin gözyaşları ki
zehir ve ateş dolu….
Şafaklar fecre dönerken
Bir güneş doğar
Halil’ür-Rahman şehrine
Bir güneş ki aşkı bırakıp
Kendi gider karanlığın içine
bir aşk ki getirdiği ölüm,
ölüm bile ölür içinde
oysa hep duvarları masumiyetten
bir kalple beklerken
ne acı tertemiz olan
seni bulmak
büyük bir günahın içinde
Ey aydınlığın
ve karanlığın Tanrıçası
Ey yokluğa gebe kalan
varlıktan doğan
sen geldiğinde
Ocaktı,susuzdu,
karanlıktı zaman
Adını sordum
Oysa biliyordum adını
Kendi yalanına inanan
ancak falcı kadınlardı
ben,
ayaklarıma mahçup
bir kalpten öğrenmiştim
senin adını
İlk defa oturduğumuz orada
Elini koyduğun o masa
Yüreğimi koyduğum masaydı
ölüm ve yaşam oradaydı
Umut ve yıkım orada
Oradaydı her şey
Geçmiş ve gelecek oradaydı
Şiir oradaydı
Rüyadaydım
Belki bir düşteydim
Uyandım.
kalbim ve ruhum oradaydı
ve
ilk oradaydı
gözleriyle sınırları ören bir ceylana
hürriyetini bağışlamış bir kaplan
Ya boyun büküp terk etmeliydim
Ya bu acıyı daha da büyütüp
kuşatmalıydım bu şehri
Ben tuzlu ve yakıcı sular serptim zamana
Ki zaman artık ezeli hüviyetine sırt çevirmiş
Kendini ebedi bir sorguya çekmişti
Günahlar, yıkımlar,kavgalar
omzumda hep birer yüktü
Kalbim büyük savaşlardan
yeni çıkmış ve yenikti
Geldim bir son durağa
Aşkın adını daha da acıya çıkarmaya
İki dilde
iki nehrin arasında
Yukarı Mezopotamya’da
Fransız’a yar olmamış şan-ı büyük Urfa’da
Ki günler doğar günler batar
bu şehirde insanlık,
göğsünde ateşten bir tarih saklar
Ve tenime çarpan
Asırların o dinmeyen alevi
işte şimdi yine çığlığını duyar gibiyim
benden önce
beyazlarını kuşanmış gelinlerin…erlerin
oysa bir suçlu gibi hüzünlü yüreğim
ve yüküm katlandı
çünkü ben acılarına
bir acı daha kattım bu şehrin
bu şehrin bütün günahları
artık benim
gidiyorum işte
haziran ve sıcak duvarlar aynı yasta
‘’veda’’şiiri yazılıyorken vedasız bir yolculukta
Ama yorgun avuçlarımda
Sanki zamanı tutmuş ta bırakmıyor
boşluğa alışmış ellerim
biliyorum bu eller bütün günahlarıyla
artık benim
şimdi,dünyayı tersten görüyor gibiyim
çünkü ayaklarımdan geçtim
üzerinde yiten bir ömrün
ateşiyle taşa dönüşmüş
omuzlarımın üzerinde yürüyorum
bu taştan omuzlar ki
artık benim
ve senin hayalin,
ben,aşk,şiir,Fırat,Dicle
hüzün,acı,yıkıntı,ve tarih
hepsi o yolculukta.
Ki çıplak yüzüyle ölü bir zamanın
oyulmuş gözleriyle bir kaplanın
en hüzünlü tanığı gibi fırtınaların
esaretiyle kuzeye gidiyorum.
Kuzeye giden bütün yollar
artık benim.
Kayıt Tarihi : 10.8.2020 12:24:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!