ballı öpücük, biraz ıhlamur ve ateşin dudakları
ışıkları küçültüp bir otun solgun kıyısından sürüklendiğimiz günler
sonra titrek, çiğ nemli dokunuşlar
kendi rüzgarlı sabahımızın arkasından yürüyoruz
gıcırdayan ahşabın kavrayışından, güvelerimizin dirilişinden biliyoruz
oyuklarımız içinde suyu sudan ayıran sınırı
bütün sınırları kaldırıyoruz sesimizin sesine kadar
ve merhamet gösteriyoruz içimizdeki aynalara
uykumuz yok. gelmiyor uyku kendi rüyalarından uyanıp yanımıza
duvardaki saatin dairesel yüzünden uzaklaşıp çekiliyorum odaya
hani filmleri yarım bırakıp hep seviştiğimiz
en çok seviştiğimiz o yeşil odaya
mona lisa ve kitapların arasında aşkı yeni bir şiir ile taçlandırmaya
sonra sen geliyorsun, gidiyorsun; bir fincan kahve koyup masama
bir filin ağırlığı ve sabrı ile öğreniyor diyorum
fincanı ne kadar doldurup sütüme kahve karıştıracağını
biliyor kahvenin değil de onun sıcağına eriyen buz aralıklarımı
ben ki her gece kendi dalgalarının üstünde sıçrayan yorgun bir ay
sonu gelmeyen afilli dönemeçler, safralı geçitler ve kırılgan gelgitler
ben ki ellerini aşındıran bagetinin ucunda
bir konçertonun son notasına benzeyen o eşsiz desenler
kaderine asılı vuruşlar, bir fa anahtarı
seviyorum seni ve öğreniyorum
rüyalarını rahatsız etmeden sana ne kadar sarılacağımı
Kayıt Tarihi : 22.6.2018 10:31:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!