Evin önünde hark vardı,
Harkın önünde alçacık köprü,
Köprünün üstündeki çocuklar
Hayalet gibi bir kuş gördü.
Eğilip baktık tahtalar arasından
Uzaklardan gelme bir garip kuş.
Kuzgun gibi,balıkcıl gibi birşey,
Köprünün altına yorğun düşmüş.
Kutupların,denizler
..........
..........
Kayıt Tarihi : 15.12.2009 13:11:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
CAHİT KÜLEBİ VE * İSTANBUL* ADLI
ŞİİRİ ÜZERİNE BİR TAHLİL DENEMESİ
A – ŞAİRİN HAYATI:
Cahit Külebi, 1917 yılında Tokat’ın Zile İlçesine bağlı Çeltek köyünde doğmuştur. Asıl adı Mahmut Cahit olup, aile soyadı Erencan’dır. Daha sonra babasının aile adı olan Güllep’ten yararlanarak Külebi soyadını kullanmıştır. İlkokulu Niksar’da bitirdikten sonra, ortaokul ve lise öğrenimini Sivas Lisesinde yatılı olarak okumuştur. 1940 yılında İstanbul Yüksek Öğretmen Okulundan mezun olmuştur. Antalya Lisesinde ve Ankara Gazi Lisesinde Edebiyat öğretmenliği yapmıştır.Daha sonraki yıllarda Milli Eğitim Müfettişliği, İsviçre’de kültür ataşeliği ve Kültür Bakanlığı Müsteşar Yardımcılığı görevlerinde bulunmuştur. 20 Haziran 1997 tarihinde Ankara’da vefat etmiştir.
Şair, ilk şiirlerini Sivas Lisesi öğrencisi iken okulda çıkarılan “Toplantı” adlı dergide yayımlamıştır. Yücel Dergisi’nde “Sivas Erkek Lisesi - Ahmet” imzasıyla, Gençlik Dergisi’nde “Mahmut Cahit”imzasıyla, bazen de “Nazmi Cahit” imzasıyla şiirleri yayımlanmıştır. Daha sonraki yıllarda Cahit Erencan adıyla Sokak, Gençlik ve Varlık dergilerinde de şiirleri yayımlanmış, Külebi soyadını sonradan tescil ettirmiştir. Cahit Külebi, 1940’lı yıların edebiyat hareketi içinde etkin bir rol oynamamasına, hiçbir gruba ve eğilime katılmamasına rağmen şiirini geniş okur kitlelerine kabul ettirmiştir.Yaşantılarını, anılarını ve gezip gördüğü Anadolu’yu ve Anadolu insanını konu edinen güzel şiirler yazmıştır.Onun şiirinde genel olarak, insanı bıktırmayan, oldukça serbest, fakat her dizesinde kendini hissettiren bir dil musikisi hakimdir. Onun için; şehre gelmiş, okumuş, fakat doğduğu memleketin havasını kaybetmeden yeni ve güzel şiire ulaşmış farklı bir şairdi, demek yanlış olmaz.
B – ŞİİR; DİL VE ÜSLUP:
***İSTANBUL
Kamyonlar kavun taşır ve ben
Boyuna onu düşünürdüm,
Kamyonlar kavun taşır ve ben
Boyuna onu düşünürdüm,
Niksar'da evimizdeyken
Küçük bir serçe kadar hürdüm.
Sonra âlem değişiverdi
Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak.
Sonra âlem değişiverdi
Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak.
Mevsimler ne çabuk geçiverdi
Unutmak, unutmak, unutmak.
Anladım bu şehir başkadır
Herkes beni aldattı gitti,
Anladım bu şehir başkadır
Herkes beni aldattı gitti,
Yine kamyonlar kavun taşır
Fakat içimde şarkı bitti.
***Cahit Kulebi
Görüldüğü üzere şiir; altışar dizelik üç bölümden oluşmaktadır.Her bölümdeki ilk iki dizeler üçüncü dizeye geçildiğinde tekrar edilmektedir.Öyle zannediyorum ki şair hem ses, hem anlam bakımından şiire aktivite kazandırmak amacıyla bu metodu seçmiştir.Şiirde tekrarlanan cümleler çocukluğunu geçirdiği yöredeki anılarından hareketle şairin kendisinden bir parçaymış izlenimini veriyor. Ses hatıraları uyandıran en önemli vasıtalardan biridir.Bu yüzden şairin sadece bu şiirinde değil, hemen hemen pek çok şiirinde Anadolu toprağından gelen bir ses, bir koku, bir renk ve bir ruh vardır. İstanbul şiiri; şairin diğer bazı şiirlerinde de olduğu gibi tekrarlanan unsurlarla değişen unsurlardan meydana geliyor. Tekrarlanan ve değişen unsurların iç içe beraber yürümesi şiire estetik bir yapı kazandırıyor. Hemen hemen bütün sanat eserlerinde bu iki zıt unsuru, yani değişen ve değişmeyeni beraber bulmak mümkündür. Şiirin tekrarlanan bölümleri daha önce de ifade ettiğimiz üzere, her bölümdeki ilk iki dizeleridir ki peşpeşe tekrar edilmektedir. Gerçi aynı zamanda tekrarlanan ilk iki dizeler her bölümde farklıdır ama bölüm içinde tekrar edilmektedir. Şiirin tamamen değişen unsurları ise, her bölümdeki son iki dizelerdir.Şiirin birinci bölümünde; büyük şehre gelen insanın (şairin) çocukluğuna ve çocukluk yıllarını geçirdiği köyüne(memleketine) özlemi dile getiriliyor. İkinci bölümde ise ayrı bir havası ve kozmopolit yapısı olan büyük şehrin ruhunda bıraktığı eziklik ve yine çocukluk hatıralarının unutulmaya yüz tutmasından kaynaklanan bir acı seziliyor. Üçüncü bölümde yine kozmopolit büyük şehir ve bu büyük şehir insanının birbakıma Ekonomi Biliminde tarif edildiği üzere home ekonomis (çıkarcı insan) tipi ile Anadolu ve Anadolu insanı karşılaştırılıyor.Şiir genel olarak; şairin diğer şiirlerinde olduğu gibi yalın ve akıcı bir dille kaleme alınmış, şiirde ses ön plana çıkmakla birlikte renk ve figürlerle bütünleştirilmiş ve okunması kolay bir ahenk sağlanmıştır.Ayrıca şiir; gerek şekil gerekse içerik olarak pek çok ünlü şairimizin “İstanbul” konulu şiirlerinden farklı bir şiirdir.
C – ŞİİRİN İÇERİK OLARAK TAHLİLİ:
Altışar dizelik üç bölümden oluşan şiirin birinci bölümünde; çocukluk duygularıyla köyüne bağlı olan şairin, çocukluğunu geçirdiği günlere ve memleketine olan özlem dile getiriliyor.
Niksar’da evimizdeyken
Küçük bir serçe kadar hürdüm
dizeleri bu duyguyu öyle güzel açığa vuruyor ki, bunun üzerine ne söylesek yine de sözcükler kifayetsiz kalır.Şehirli şairlerin ve sanatçıların çoğu Anadolu’yu ve Anadolu insanını dışardan ve dış görünüşüyle görmüşlerdir.Onlar Anadolu çocuklarının yaşantılarına sahip olmadıkları için, bilhassa bu dizelerin yazıldığı yıllardaki Anadolu’nun sosyal ve ekonomik yapısı da dikkate alındığında, bazen araya ideoloji de karıştırarak yoksulluk ve sefalet edebiyatı yapmışlardır. Özellikle o yıllarda savaştan yeni çıkmış ülkemizde, bugünkü anlamda her türlü sosyal, ekonomik ve teknolojik mahrumiyet büyük boyutlardaydı. Ancak Anadolu, bazı şehirli şairlerin zannettiği gibi sadece yoksulluk ve sefaletten ibaret değildir. Anadolu; her türlü maddi anlamdaki mahrumiyetin dışında estetik bir ruh zenginliği, sevgi, insanlık, merhamet, kahramanlık, düğün, bayram ve folklor gibi manevi bir zenginliği barındırmaktadır.İşte şairin de her türlü imkanlara sahip büyük şehirlere rağmen, Anadolu’ya ve çocukluğunu geçirdiği yörelere özlemi bundandır.Anadolu’da şehirli edebiyatçılar arasında bunları anlatacak pek az sayıda şair ve yazar yetişmiştir. Az sayıda da olsa zamanla büyük şehirlere gelerek yüksek kültür edinmekle beraber ilk yaşantılarını kaybetmemeyi başaran ender şairlerden birisi de Cahit Külebi’dir. Onun pek çok şiirinden yoksulluğuna sefaletine rağmen buram buram Anadolu vardır. İşte”Yurdum” başlıklı şiirinden bazı dizeler;
“Koca koca kamyonlara binmişim
Daha büyük şehirlerine
Okumaya gitmişim,
Eşkıyalar yolumu kesmiş
Alacak şey bulamamışlar.
Topraklarının üstünde
Top oynamış, aşık olmuş, düşünmüş
Ahbap edinmişim.”
“İstanbul” şiirinin ikinci bölümünde; şairin öğrenci veya memur olarak büyük şehre gelişiyle birlikte, büyük şehrin bu kozmopolit yapısının Anadolu insanının hayallerini nasıl bir bıçak gibi kesip attığı gerçeği en bariz bir şekilde ifade edilmektedir. Her türlü sosyal, kültürel, ekonomik ve teknolojik anlamda büyük imkanlara sahip büyük şehirlerdeki günlük rutin ve yapay ilişkiler, çocukluk duygularıyla köye bağlı olan şairi mutlu etmez, bu yüzden kendini buralara yabancı hissetmektedir..Büyük şehirlerde Anadolu insanının o saf ve temiz ruhunu bulamadığını ifade etmektedir. Büyük şehirlerin kendine özgü yapısıyla, havasıyla, suyuyla, kozmopolit ilişkileriyle alışılmışın ötesinde farklı yaşam biçimi şairi mutlu etmemektedir. Mevsimlerin, yılların geçip gitmesiyle birlikte anıların unutulmaya yüz tutması gerçeği ile karşı karşıya olan şair buna üzülür ve çocukluk günlerini geçirdiği Anadolu’ya özlem duyar. Şiirdeki şu dizeler bu duyguyu ne kadar güzel dile getirmektedir;
Sonra alem değişiverdi
Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak
Sonra alem değişiverdi
Ayrı su, ayrı hava, ayrı toprak
Mevsimler ne çabuk geçiverdi
Unutmak, unutmak, unutmak
Şiirin üçüncü bölümünde; yine büyük şehir insanının insani ilişkiler noktasındaki zaafı şairane bir şekilde dile getirilmiştir.Bu şehrin insanında Anadolu insanının samimiyetini, doğruluğunu, saygısını, sevgisini bulamaz.Burada da kamyonlar kavun taşımaktadır, ama tüm ilişkiler ticari çıkarlar doğrultusunda “home ekonomis” bir anlayış içindedir.Sonuçta şair; bu şehrin insanıyla, havasıyla, suyuyla, sosyal ilişkileriyle kendine göre olmadığını itiraf etmektedir. Ama “Fakat içimde şarkı bitti” dizesiyle, artık o günlere geri dönmenin mümkün olmadığını da vurgulamaktadır.
Anladım bu şehir başkadır
Herkes beni aldattı gitti
Anladım bu şehir başkadır
Herkes beni aldattı gitti
Yine kamyonlar kavun taşır
Fakat içimde şarkı bitti
D – GENEL DEĞERLENDİRME :
Cahit Külebi, herhangi bir şiir grubuna ve ekolüne bağlı olmamakla birlikte Cumhuriyet dönemi şairlerimiz içinde kendini kabul ettirmiş şiirini beğenerek okuduğum şairlerden birisidir. Özellikle öğretmenlik ve milli eğitim müfettişliği yaptığı yıllarda Anadolu’yu gezip görmüş olması şiirine zenginlik katmasını sağlamıştır. Onun her şiirinde Anadolu ve Anadolu insanı vardır desek abartmış olmayız. Daha önce pek çok şiirini okudum, hatta defalarca okuduğum şiirleri olmuştur.Tokat’a Doğru, Sivas Yollarında, Rüzgar, Yurdum, Cebeci Köprüsü, Kayıp Sevda, Zerdali Ağacı, Kadınlar şiirleri daha önce okuduğum şiirlerinden bazılarıdır. Ancak itiraf etmeliyim ki “İstanbul” şiirini daha önce hiç duymamışım nedense, veyahut bir şekilde gözümden kaçmış. Bu şiiri birkaç gün önce antoloji şairlerinden Dr.Osman Tuğlu hoca bir grupta paylaşmış tesadüfen okudum, sonra tekrar tekrar okudum harika bir şiirdi. Şiirin imza yerinde de bir isim göremeyince, paylaşımda bulunan saygıdeğer şairi aradım ve bu şiirin kime ait olduğunu sordum, kendisi bana dönerek şairin ismini yazmayı unuttuğunu belirterek Cahit Külebi’ye ait olduğunu bildirdi. Şiirlerini her zaman keyifle okuduğum ve kalemine saygı duyduğum Dr.Osman Tuğlu hocama bu şiiri tanımama vesile olduğu için ayrıca teşekkür ediyorum.
Şiiri tahlile geçmeden önce, şiirin ilk bölümünde şairin çocukluk hatıralarını andığı Niksar’a kadar gidip gözlem yapmayı düşündüm. Çünkü Niksar, şu an bulunduğum Taşova’ya takriben yetmiş kilometre kadar bir mesafededir.Aynı zamanda daha önce ziyaretime gelen Niksar Milli Eğitim Müdürü dostumuza da bir iadeyi ziyarette bulunmuş olacaktım böylece. Bu niyetle yola çıktım, yolum Tokat’ın bir başka şirin İlçesi Erbaa’dan geçiyor.Ayrıca, Erbbaa’yı çok severim bu yüzden belki her hafta sonu genellikle Cumartesi günleri Erbaa’ya giderim. Eşim ve çocuklarım da yanımda olduğu halde Erbaa’ya vardık, niyetimiz biraz dolaşıp gezdikten sonra oradan Niksar’a geçmek idi.Erbaa’da alış veriş yaptık, gezip dolaştık derken vakit geçiverdi ve günün büyük bölümünü orada geçirmiş olduk, böylece Niksar’a gidemeden evimize geri döndük.
Ancak şunu belirmek isterim ki Erbaa ve Niksar aynı ile bağlı ilçeler olduğu gibi insanıyla, tabiat güzellikleriyle ve hatta nüfus yapısı itibariyle birbirlerine çok benzerler. Dolayısıyla Niksar’ın da her bakımdan Erbaa gibi olduğunu düşünüyorum. Erbaa’ya doğru yol alırken hava çok güzeldi, sanki ilkbahar gelmişti, sanki ifadesini kullanmam belki yersiz gerçekten gelmişti.Yeşilırmak boyunca uzanan yol kıyısındaki yerleşim yerlerinde insanlar tarlasında bağında bahçesinde çalışıyor, bahara hazırlık yapıyorlardı. Erbba merkezi ise büyük şehirlerden farklı değildi görüntü itibariyle, yani Cahit Külebi’nin şiirlerinde dile getirdiği yoksul ve bakımsız Anadolu kasabalarının yerinde şimdi modern görüntüsü ve büyük şehirlerdeki imkanları aratmayacak şekildeki gelişmişliği ile ellibin nüfuslu Erbba veya Niksar şehirleri vardı artık. Zaten Taşova’dan itibaren Kelkit’e kadar uzanan Yeşilırmak Vadisi kapsamında Taşova-Erbaa-Niksar da dahil olmak üzere on ilçe merkezi yer almaktadır.İşte bu ilçeleri kapsayan Yeşilırmak Vadisi adeta ikinci bir Çukurova gibidir.Bu bölgede narenciye hariç her türlü meyve sebze ve diğer ürünler üretilir, başka illere pazarlanır. Ayrıca çeşitli faaliyet alanlarında üretim yapan irili ufaklı fabrikalar mevcuttur. Her şeyden önce de tabiat bir başkadır buralarda gezmeye, görmeye doyum olmaz. İnsanları mutlu ve iyi yüreklidir, hangi bağa bahçeye uğrasanız misafire büyük bir iltifat gösterirler.Yazın kavun tarlalarında, sebze tarlalarında ürünlerini toplayan insanlarla sohbet etmenin tadını yaşamak gerekir. Şairin “İstanbul” şiirinde belirttiği gibi yazın bol bol kavun kamyonları geçer, ben oturup çayımı yudumladığım balkonumdan onları seyrederim.
Şiire dönecek olursak; dile, söyleyişe, şiir duygusuna daima önem veren Cahit Külebi “İstanbul” şirinde de aynı özeni göstermiş ve edebiyatımıza güzel bir şiir kazandırmıştır.O, şiirlerinde Anadolu’yu kendi hayatı ile birleştirmiş, onun taşını toprağını kendi varlığının bir parçası gibi hissetmiştir. Bu güzel şiir vesilesiyle merhum şairi rahmetle, minnetle anıyorum.Bu güzel ve derin anlam yüklü dizelerle ilgili duygularımı şiirseverlerle paylaşmak istedim.Saygılarımla…11/03/2007 – ali rıza atasoy
KAYNAKÇA :
1- Bilimin ve Aklın Aydınlığında Eğitim, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, Sayı 82, Ankara 2006.
2- Kaplan, Mehmet. Şiir Tahlilleri Cumhuriyet Tarihi Türk Şiiri, Cilt -2, Dergah Yayınları, İstanbul 2002.
3-Türk Edebiyatı Dergisi, Ekim-2003, Sayı 360, İstanbul 2003.
4-Yörük, Yaşar. Güzel Konuşma Yazma, Serhat yayınları, İstanbul
Reşit Paşa Mustafanın, gülhane hattı hümayunundan günümüze uzanan tanzimat fermanının evrelerini merak edenler,kuşların ölümüne yazılan mersiyelerin evrelerini de merak ederler elbet..
Kuşa bir başka mersiyeyi de biz kayıt düşelim bu vesileyle bir başka merhalesini göstermek için Türkçe sözlü şiirin....
Kuşun Ölümü
Kuş damdan düşünce
sarışın bir yürüyüşüdür artık ölümün
bir yağmurdur açılan kuraklığa
bir yağmurdur kulübesi nisandan
ve onun ayaklarına dolanan o gökyüzü
kansız yüzleridir diri kuşların
kuş düşünce camdan
kuş düşünce damdan
kızlar saçlarıyla ölümü düşünürler
uzun bacaklı tanrılar koşuşur sokaklarda
kuş öldü herkes mi arıyor
gençlik mi yürüyor herkese ve mi arıyor
onun gözlerini satılan çarşılarda
kuş öldü kanadının altındaki o yara
yağmurun karanlığını getiriyor geceye
yağmurun ırmaklarını getiriyor geceye
kuş öldü
küçücük bir yorgunluktu ölmeden önce
öldü, kim ısıtır artık onun ellerini
suların aynasında üşüyen ellerini
suların saygısıyla üşüyen ellerini
ismet özel
Kuş öldürmek kötüdür!
Yine bak çocuk!
Allah kuşları sever ama öldürmenize de izin verir..
Çünkü Allah çocukları daha çok sever..!
Bir daha ve son kez bak çocuk!
Allah çocukları daha çok sever ama onlarında öldürülmelerine izin verir..
Çünkü Allah çocukları ölümden de çok sever..
TÜM YORUMLAR (35)