Kuşak Farkı Şiiri - Enver Özdil

Enver Özdil
84

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Kuşak Farkı

Torunu diyor ki hep: Dedemin eli sıkı.
Param yok diyor amma, aslında kirli çıkı.
Biraz harçlık istesem, acep dedem verir mi?
Cimri adamnın teki, eli cebe girer mi?
Sinema, konser, disko, dedem bundan ne anlar.
Sanki bu gibi şeyler var mıydı o zamanlar.
Bu yaştan sonra onun para neyine gerek.
Kefen parası diye saklamaya ne gerek.
Pabamdan dün kopardım haftalık nafakayı,
Hepsini de erittim, düşünmedim sonrayı.

Dedeyi arkadaşına şikayet ederken
- Ağır işitir dedem, kulağı duymaz derken
Dede minder üstünde torununu dinledi
- Gel evlâdım, seninle sohbet edelim, dedi.
Duydum dediklerini, beni sağır belleme.
Harçlığın da veririm, dedem anlamaz deme.
Gençsin, elbette gezip tozup eyleneceksin.
Ama her an, her yerde kendini bileceksin.
İnsanı her belaya arkadaşı yetirir.
Papuç fazla gezerse, mutlaka bok getirir.
Karga onmaz, bokuna basanı da ondurmaz.
Taşıma su koskoca değirmeni döndürmez.

Arkadaşını iyi seç, iyilerle düşüp kalk.
Her işin sonu olsun yüzün açık, alnın ak.

Ey benim deli oğlum, sen hiç kıtlık gördün mü?
Sırf boğaz tokluğuna ele hizmet gördün mü?
Gün çarığı sıktı mı, çarık çıplak ayağı,
Yetim başında yumruk, sırtındaki dayağı?

Baba seferberlikte, ana hummadan öldü.
Hem yetim hem de öksüz üç kız, üç oğlan kaldı
Yaşı geçkin bir nene ayak topal, gözü kör,
Altı çocuk başında, tasvir etmez hayli zor.
Nene ağlar akıtır, bir kafaya üç yumruk.
Kader derler adına, Tanrı’dan geldi buyruk.
- Genç yaşımda dul kaldmı, ardından oğul gelin
Altı çocuk ortada, ne olacak bu halim?
Kimini azap çoban, kimin hizmetçi verdim.
Bu hallı yaşamaktan kazandık bunca derdi.
Askere dek hizmetkâr oldum el kapısında.
Ektim, biçtim, çift sürdüm, taş çektim yapısında.
Günde bir öğün ekmek şükür ederdim.
Beterin beteri var diye dua ederdim.
Askere çağırdılar, yaşım yirmiye erdi.
Kursağıma üç öğün ekmek orada girdi

Bu günler de var imiş diye bayram eyledim.
Askerlik hiç bitmese, teskere koysam dedim.
Sırtım kavi elbise, karnım sıcak aş gördü.
Zulüm, kahır kalmadı, bitti azaplık derdi.
Üç sene askerlikten sonra terhis ettiler.
Çok çetin bir hayatın kucağına attılar.
Tertipler sevinirken ben oturdum ağladım.
Askerli bitti diye karaları bağladım.
Şimdi nere gideyim, evim yok, köyüm nerde?
Bacı kardeş sorarsan, her birisi bir yerde.
Her baş kendi derdinde, kardaş bacı kim sora.
Önce kendini kurtar, sonra onları ara.
Yalın ayak, baş kabak yaya düştüm yollara.
Bir lokma ekmek için, minnet ettim kullara.
Amelelik,çobanlık, çiftçi, çırak, hamallık,
Yapmadığım kalmadı, Allah verdikçe sağlık.
Onca badire geçti, sarsılmadı inancım.
Önce namus, ahlakım, sonra helâl kazancım.
İlden ile dolaştım, yurdun dört bucağını.
Ovasını, dağını, soğuk ve sıcağını.
Yedi yıl böyle geçti, ilktim alın terimi.
Zamanı geldi gayri, belliyeyim yerimi.
Üç askerde, yedi yıl gurbetlikle geçmişti.
Ocağa döndüğümde, yaş otuzu aşmıştı.

Garip kardaşlarımı bir bir sual eyledim.
Ağlasam mı, gülsem mi, ne haldir bilemedim.
Kardaşımın ikisi ısıtmaya tutulmuş.
En küçüğü de ince hastalıktan yok olmuş.
Üç kardaşım bu minval, ebediyete yetmiş.
Kalan bacım kocada, oğlan askere gitmiş.
Baba ocağı viran, taş üste taş kalmamış.
Ören yeri kimsesiz, dönüp bakan olmamış.
Kerpiç kestim taş çektim, iki göz bir dam yaptım.
Beş on dönüm çürüğe, on dönüm de ben kattım.
Çiftti, çubuktu derken, yerleşip kaldım köye.
Dünya evine girdim, ocağım yansın diye.
Küçük kardaşıma da ben atalık eyledim.
Ev bark sahibi yaptım, varımı pay eyledim.
El kapısı pek zordu, ekmeği de ağuydu.
O ekmeği yesen de, yemesen de ağuydu.
Onun için sarıldım, dört elle toprağıma,
Ekine, bostanıma, tarla, bahçe, bağıma.
Tırnak vurdum, biçtim, sürdüm, savurdum,
Geceyi gündüz ettim, tırpan saldım, bel vurdum.
Öküzün teki öldü, ben koşuldum yerine.
Alın teri akıttım, göz yaşının yerine.
Birini iki edip, ikimi dört etmeye,
Gündüz çifte giderdim, gece koyun gütmeye.

Uyku girmez gözüne, el kapısı görenin.
Yorganın yakılışı, yüzündendir pirenin.
Sen bu günlerimize kolay mı geldin sandın.
Deden, baban yokluğa, sen de varlığa kandın.
Elinde türlü alet, televizyon radiyo,
Dilinde moruk, kendine iyi bak, çav, adiyo.
Ama suç sende değil, bilemezsin bunları,
Anlatmamız gerekir, öğren yaşananları.
Kökü olmayanın, gövdesi de olmazmış.
Kökünden ayrı düşen, ayakta kalamazmış.
Geçmişinden ibret al, övün geleceğinle.
Bilmediğini öğren, hayır öğüdü dinle.
Her cefanın bir sefası olur ya, işte öyle.
Cefa sefa, emek yemek, kâr zarar işte böyle.
Onun için bilirim, kuruşun kıymetini.
Yokluk ölümden beter, çok çektim zahmetini.
Her zaman bir kenarda üç beş kuruşum olur.
Hayat bu, kul başına neler gelir kim bilir.
Elinde malın yoksa, başkasında da olmaz.
Bir hacet hasıl olsa, ha deyince bulunmaz.
Kara günde dost olur, varsa eğer ak akça.
Atalar böyle söyler, doğrusu budur hakça.
Alan elden değil de, veren elden olmalı.
Hatırı çok, dostu bol, varsa insanın malı.
El açıp dilenmekse, Allah korusun beter.
Sıkışınca insanın, malına gücü yeter.
Bulduğun gün sile de, bulmayınca çile mi?
Artanını saklamak düsturun olsun emi?
Bildiğin gibi yaşa, sakın cimrilik etme.
Elindeki nimeti, şuursuzca tüketme.
Cimrilik de müsriflik kadar tehlikelidir.
Her birşeyin kararı, sınırı da bellidir.
O günleri görenler böyle karar ederler.
Buna cimrilik değil, tedbirli olmak derler.

Torunu dinlenenleri huşu ile dinledi.
Dedenin elin öptü, ondan özür diledi.
- Bilemezdim bunları, anlatmasaydın eğer.
Öğrenmemiz gerekn ne çok şey varmış meğer.
Ben kendimi herkesden çok bilirim sanırdım.
Böyle konuşmasaydık, seni nasıl tanırdım?
Sık sık anlat sen bana sevgili dedeciğim.
Geçmişten ders alarak, ileri gideceğim.
Geçmişi olmayanın geleceği olmazmış.
Dolu zaten almaz da, boşa koysan dolmazmış.
Sizlerin sayesinde eriştik bu günlere.
Anladım ki, çok şeyler borçluyuz dünlere.
Sizsiniz mimarları bu mukaddes vatanın.
Bizlere emaneti Ulu Önder Ata’nın.

Sizlerle kıyaslarsak, biz çok ilerideyiz.
Bizden sonra gelecek olandan gerideyiz.
Ak sakallı, nur yüzlü, benim gün görmüş dedem.
Varlık ile yokluğun sırrına ermiş dedem.

Dedesi biliyordu torundaki cevheri.
Yeter ki anlatılsın, ona doğru ile eğri.
Şaka yollu toruna uzatararek elini
- Sen nasıl anladınsa, deden de anlar seni.
Bundan sonra seninle konuşur söyleşiriz.
Hem güler, hem öğreniz, hemi de paylaşırız.
Sen dedeni anlarsın, dedn de torununu.
Bu şekilde çözeriz şu kuşak sorununu.
Haydi aç şu aleti, bir seyire bakalım.
Sözüm pek seçemiyor, şu gözlüğü takalım.
Gerçi pek göz görmüyor, kulak ağır işitir.
Bu iş göz kulak değil, lâkin gönül işidir.
Yaş sekseni devirdi, belim büküldü amma,
Ben bir delikanlıyım, gönülü kocar sanma.

Günler aylar geçtikçe, daha yakın oldular.
Mutluluğun sıırnı konuşarak buldular.
Kuşak farkı kalmadı, çözüldü tüm sorunlar.
O, torunu anladı, onu da tüm torunlar.

Enver Özdil
Kayıt Tarihi : 10.4.2016 22:05:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Enver Özdil