Alt beyin, orta beyin bizden önceki dış dünyanın bilgisini taşıyan kapasitelerdir. Bunlar biz doğmadan önce kabataslak ve kısmi bir dış dünya bilgisini içimizde taşırlar. Hayat doğmadan önce hayati bir önem belirten "rızkı verilme bilgisi ve mülkün sahibi olma bilgisi", bizim gibi diğer hayatların içinde de yoktu.
Hiç bir hayat, rızkın verilmesi ve mülkün sahipliği üzerine bina olmuyordu. Hayat tuzlu sularda hücreler düzeyinde inşa oldu. O ilk aşamadaki hayatın çevresi tuzlu suydu.
O günlerin deniz suyu 2,1 oranında tuzluydu (oranda yanılıyor olabilirim). Ne bir eksik ne bir fazla olarak hücrelerimiz milyonlarca yıldır suyun bu tuzluluk oranını koruyordu.
Bunu nereden mi biliyoruz? Tortul kayaçlar içinde hapis olmuş fosil su damlacıklarından. Yaş tespitli fosil damlacıkların tuzluluk oranı hücreler arası sıvının tuz oranıyla bire bir aynıydı. Bu oran şimdi denizlerde 2,2 seviyesindedir.
Yani tuzluluk oranı denizlerden karalara çıkan hayatın hücreler arası sıvısındaki tuzluluk oranının fosil kayıtlarıyla aynı olmasından biliyoruz. Hayat; tuzluluk gibi hayati önemde olanları üremeyle aktarıyordu. Bu aktarımlar içinde enerji sağlama hayatiyetine denk gelen mülk ve rızk takdiri yoktu.
O günkü denizlerin tuzluluk oranı hayatın illa ki arayıp tercih ettiği oran değildi. Hayat adım adım inşa olurken çevresinde bu tuzluluk oranını bulmakla kendisini bu tuzluluk oranına göre inşa etti.
Hayat bu deniz suyu oranı taban alarak Entropisini dengeye götüren süreçlerdi. Değilse vücudun bu oranı taban alıp bu oran üzerine düzenlenen süreçlerle olmasına bakıp ta hücreler arası sıvı tuzluluk oranı tam da hayatın istediği kıvamda bir orandır demek beyhudedir.
Hayat çevresinde olup biten kısıtlı bir kütle, kısıtlı bir enerji, kısıtlı bir işlev durumlarla ve bunların kısmi bir reaksiyonları içinde yaptığı seçme ayıklamalarıyla kısmi bir yalıtımla oluyordu. Geçici olarak entropiyi durduruyordu.
Rızk ve mülk kavramı El 'in dediği gibi bizden önce ve hayati önemde bir takdir ve çevre koşulu olsaydı; mutlaka içimizde genetik düzenleme olurdu. Neden mi? Çünkü vücudumuz, yukarıda da dediğimiz gibi enerji bağlanım ve enerji çözümleme süreçlerinin bilgi ve işlevsel donanımlarını kendi içinde yalıtmıştır.
Bu denli hayati olan özümleme süreçleri dışta bir mülk ve rızk ilişkisi üzerinde sağlanıyor olsaydı, özümleme süreçleriyle birlikte mülk ilişkisi ve rızk kavramı da içimizde kısıtlı bir hayatın korunum yasası olarak taşınıyor ve irsi olaraktan da aktarılıyor olacaktı. 24
Mülk ve rızk kavramı ne kadar hayati önemle belirtilirse belirtilsin rızk kavramı ve mülk kavramına endeksli böyle bir başlangıç yoktu. Hayat bu iki söylemin izini bile taşımıyordu.
Çevrede kütle durumuyla ve akan potansiyeliyle enerji vardır. Enerji, entropideki üs sel duyumluluk nedenle türlü permütasyon ve kombinasyon içinde mikro bir biçim alışın, makro görünüşüyle de çevredeydi.
Her şey evrene açık oluşun kısmi bir kapanma durumuyla, yokuş aşağı olup; izole evren özelliği gösterecek bir entropi içindedir. Hayat: yokuş aşağı olan entropi duruma karşı fiziki bir dirençle, kimyasal bir reaksiyonla, biyolojik bir tutumla; evrimsel kuvvetler eşliğinde bugünkü durumdu.
Entropi o şeyin kendi iç dönüşümü ile ortaya konuyordu. Entropinin daima dağılma ve saçılmadan yana olan bir uzay zaman yönü vardı. Dağılma saçılmalar açık evren davranışının kesikli sürekli durumlarıyla, bu dağılma içinde atom yapıları gibi öbekleşirler.
Dengeye girmemiş dağınıklığın ya da yıkımın; mikro dünya içinde milyarlarca kere milyarlarca türlü permütasyon ve kombinasyon olasılıkları vardır. Oysa atom yapılar çok çok kısıtlı bir kombinasyonlar içindedirler. Çok düşük entropiye kayan yıkmanın bin türlü yolu var iken yapmanın, inşa olmanın yolu çok az türlüdür. Bu nedenle yıkmak kolay, yapmak zordur.
Atoma dek yapılar çok az kombinasyonlar içinde yeni bir düzenli kimyasal yapıları oluşurlar. Atomik düzeydeki kısıtlı kombinasyonlar; bir tek atomun yapamayacağı türden çok farklı olarak yepyeni bir özelliklerle polimer yapılı molekülleri ortaya korlar.
Buna kimyanın evrimi diyorduk. Yeni özellikli polimer moleküllere hidrojen ve oksijen atomunu örnek verecek olursak; hidrojen atomu sayısız kombinasyonlara açık yanıcı bir gazdır. Oksijen atomu da sayısız kombinasyonlara açık yakıcı bir gazdırlar.
Hidrojen, hidrojen atomu; oksijen, oksijen atomu; ya da oksijen, hidrojen atomları bileşimleri sayısız kombinasyonlar yapabilmek yerine çok daha kısıtlı kombinasyonlarla örneğin su moleküllerini ortaya koyarlar. Su ne yanıcı, ne yakıcıdır. Su, tek tek hidrojen ve oksijen atomunda olmayan yepyeni bir özelliktir.
Kayıt Tarihi : 30.10.2021 18:42:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!