Sonuç olan köleci anlayış ve kişilerin fakir olma söylemi bir iman ahdiydi. Yani mülk sahibi olma anlayışlı sonuç iman akdini gibi yeni bir sonucu doğurmuştu. Mülk sahibi olmayı kaderle ve evvel emirdeki takdirle açıklıyordu.
Özelleştirme anlayışının nedenleri, ancak kolektif süreçle ortaya konurdu. Özelleştirmeci süreç daha yeryüzü bile ortada yokken takdir diye, kader diye nasip diye kolektif inşanın başına konmakla; sonuç, nedenden önce gelmeye başlamıştı!
El "biz rızklarınızı evvelden takdir ettik" demekle takdire göre pay dağıtmayı üreten ilişkinin önüne koyuyordu. El bu tür alicengiz oyunlarıyla rızk verdim dediği inandırmayla, ürün dağıtan etkin sonuç üzerinde kendini meşru kılıyordu.
El hiç bir zaman kolektif yapıyı ortaya koyan bir sonuçla ortaya çıkamaz. Nitekim de milyonlarca yıl toplumsal yapıyı ortaya koyamadığı içinde milyonlarca yıldır da mülkün sahibi olan "benim" diyememiştir. Kolektif yapı olmadan evvel de El, sen kimsin? Diyecek bir soruya karşılık ta, "ben mülkün sahibiyim" diyemezdi. 23
Hayat yeryüzünde kendi var olma hikâyesine başladığı sırada yeryüzünde ne mülk vardı, ne de mülk sahibiyim diyen vardı. Mülk sahibinin söylediği sözü anlayacak bir "özne beyin de" yoktu. Beynin öznelliği, şunun şurasında 750 milyon yıldır var.
Her şey gibi hayat ta bir çırpıda bugünkü haliyle ortaya çıkmamıştı. Aslan sizin mülk sahipliğinizi dinlemiyordu. Mülk sahipliğiniz mikrobun umurunda bile değildi. Aygır, beygirin peşinde günaha batmak için koşmuyordu.
Zaten bizler de mülk sahibi olunan tapulu bir zilyet içine, bu türden bir genetik bilgilerle doğmuyorduk. Hayat bir çevre içindeydi. Hayatın da bu çevreyle bir ilişkisi vardı. Bu ilişki mülk ilişkisi değildi.
Bu ilişki hayati önemde madde ve enerji giriş çıkış ilişkisiydi. Hayati önemde olan birikimler, üreme yoluyla kendisinden sonraki kuşaklara aktarılıyordu.
Mülk söylemi hayati önemde olmayan özel ve özgün bir tanım. Eğer mülk gibi rızk gibi mana anlayışına tabii özel ve özgün tanım ya da sonuç durumlar hayati bir önem taşısalardı her hayatın içinde olurdu.
Neden mi? Enerji sağlama süreçleri hayatın en temel süreçlerinden biri ve ilkidir. Enerji sağlama süreçleri sizden önce ve bu nedenle sizin doğumunuzla sisin içinizdedir. Enerji sağlama süreçleri hayati önemdedir ve üreme yoluyla kendisinden sonraya aktarılırlar.
Mülk ve rızk söylemi de sonuçta birer enerji sağlama süreçlerine denk gelen anlam ve anlatımdırlar. El 'in dediğine göre mülk sahipliği de evvelden; rızkların verilmesi de bizler doğmadan evveldendi. Yani El 'in söylemine göre mülk te rızk ta hayatın bir gerekliliğiydi!
Eğer bu bilginin ifade ettiği anlam, hayatın doğuşundan önce bir belirlenim olsaydı mülk ve rızk bilgisi de enerji sağlama süreçleri olarak hayat ile birlikte, bizim içimizde bir bilgi olarak bulunurdu.
Özümleme süreçleri ve havanın ısı koşullarını ölçmenin bilgisi daha biz doğmadan önce, bizde olan bilgilerdi. Yani bizlerin doğumuyla birlikte hayati önemdeki kimi dış dünya bilgilerinin kopyaları içimizde vardı.
Biz doğmadan dış dünyayı biliyormuşuz gibi ısı ölçümü yapan vücudumuz gibi mülkü refleks olarak duyuyor, vücudumuzda rızkın anlamının bilgisini taşıyor olurduk. El 'e göre mülk ve rızk mana anlayışı hayati önemde olmakla biz doğmadan önce varlar. Ama bunlara ait irsi bilgi içimizde yok, bu nasıl olur?
Yani hayati önem taşır olmakla vücudun sindirim yapıyor olmayı bilmesi, vücudun ısıölçer bir kapasiteyle doğuyor olması; savunma sisteminin biz doğmadan önce sanki kimi mikropları tanıyıp, biliyor olmamakla; vücudun kimi mikroplarla savaşmayı biliyor olması birikimli evrimsel bir kuvvet alanı nedeniyle bizlere aktarma olurlar.
Eğer El 'in mülk sahipliği ve rızkları takdir etmekle enerji sağlama süreçli kaderlerimizi elinde tutması; bu kadar hayati önemde ve biz doğmadan öncenin bilgisi ise; mülk ve rızk ta biz doğmadan önce doğumla bizim içimizde olması gereken bir dış dünyanın bilgisi olmalıydı.
Tıpkı özümseme süreçleri, savunma mekanizması, havanın ısısını ölçme gibi durum aktarımlar hayati önem taşırlar. Hayati önemle olanlar genetik olarak üreme yoluyla aktarılırlar. Eğer hayatın kendi evrimi ve kendi aktarımı içinde biz doğmadan önce; hayat kendi çevresinde bir mülk ilişkisini bilip tanıyor olsaydı; bunu bize aktarırdı.
Söylendiği gibi hayattan önce mülk sahipliği ve rızk takdir etme gibi bir aktarım gerçekliği olmadığı için hayat; mülkün sahibini düşünmeksizin enerji olan her şeye yönelir. Veya rızk verme işi bizden önce takdir edilmekle kader olarak bizde taşınan bir korunum yasası veya bilinç düzeyi olurdu. Bizler de de mülkün sahibini tanıyor olarak doğardık. İzinle olurduk.
Kayıt Tarihi : 29.10.2021 19:25:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!