Kurtuluş Savaşı Destanı

Mehmet Yardımcı
90

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Kurtuluş Savaşı Destanı

-Babam, muharip gazi Mustafa Yardımcı’nın azız anısına-

Bir büyük hüzün çökmüştü
İstanbul’da evlere
Bir gemi güvertesinde arkadaşları
Hep işgali
Durumu anlattılar
Ağladı bir yağız yiğit
Koluna sildi gözyaşlarını
Defolup gidecekler
Dedi yürekten
Mavi gözlerini dikip
Mavi denize

Zaman direnmek zamanıydı
Direnmek yedi düvele
Saray görkemini korumak için
Giz içinde olsa bile
Varsıla karşı
Yoksulun amansız direnme zamanıydı
Yılmadan
Yiğitçe

Koşullar çetindi
Saray sessiz
Gömülmüştü sanki ölü toprağına
Surlar
Zulüm duvarı gibiydi
Aç açık
Perişan
Hâli yürek acısıydı halkın

Yabancıydı sanki saray
Kendi halkına
Düşman topları da çevirmişti
Koca gözlerini
Saray’a
İstanbul’a

Bu koşullarda geçmek zordu Anadolu’ya

Hain düşman çetindi
Her gece
Yağız yiğitlerin evine baskın gidiyordu

Aydın mı
Aydınlatıyor mu çevresini
Ters mi düşüyordu saray çıkarlarına
Sorgusuz-sualsiz tutsak oluyordu
Ya da sürgün
Çok uzaklara

Koşullar çetindi
Anadolu perişan
Karakuş gibi çöktü sanki
Yokluk
Açlık
Zulüm
Önceden yazılmış kader gibi
Anadolu coğrafyasına

Eski bir evde
Bir yiğit
Anadolu’yu düşünüyordu
Kaçmayı düşünüyordu buralardan
Dar gününde
Kol kanat olmayı düşünüyordu halkına

Oysa çıkmak zordu İstanbul’dan
İzleniyordu
Kuşku duyuluyordu
Fırsat kollanılıyordu yok etmek için
Saray
Bu yiğitten korkuyordu

Korku şaşırtır derler
Saray da şaşırdı
Bu yiğidi görevlendirdi ertesi gün
Art niyetlerle görevlendirdi Anadolu’ya
Uzak olsun İstanbul’dan dedi
Uzak olsun olaylardan

Bir köhne vapura bindi Mustafa Kemal
Saray batsa da kurtulsak dedi
Batmadı Bandırma vapuru
Sarı saçlarını kuzeyin yelinde
Özgürce uçurdu
Mavi gözlerinde bir uyanışı yüceltip
Türküler söyledi yol boyu

Hep düşledi mutlu Türkiye’ye
Bağrında esen yeli
Derinlerde duya duya
Bir önsezi
Uzak değil güzel günler
Diyordu
Uzak değil
Anadolu’nun karları gibi beyaz
Tertemiz yüreğine

Anadolu’nun bir kuzey kentine vardı vapur
Samsun limanına yanaştı
Köylüler karşıladı Mustafa Kemal’i

Ellerinde sarı Bafra tütünü
Dumanı bile
Özgürlüğünü yitirmiş sigaralar
Tellendi peş peşe
Ne olacak halımız oğul
Dedi bir ana
Bir baba
Daha ölmedik
Diyordu

Bir yiğit
Haykırdı orta yere
Biz
Anadolu’da
Kısrak koşturmasını da biliriz
Direnmesini de
Dövüşmesini de
Ölmesini de

Uyanmıştı zaten Anadolu
İstanbul’dan ses yoktu
Antep işgaldeydi
İzmir işgaldeydi

Azınlıklar gemi azıya almışlardı
Bir de içeride Ermeniler vardı

Bu koşullar altında yaşanmaz
Daha durulmazdı

Hava değişti
Beti bereketi geldi toprağın
Kocaman bir çiçek açtı Kemalce
Bir ilkyaz sabahı
Anadolu gerçeğinin
Halk bahçesine

Bir baktı Mustafa Kemal şöyle
Ayaklar nasır
Eller nasır
Dere boyu uçuşan kuşlar ağlaşır
Bu nasırlı eller neler yapmaz ki
Bu halka
Ancak özgür yaşam yaraşır

Davulcu bir kez vurdu tokmağı
Bir kez vurdu dizini yere
Bizi bırakabilirsen bırak burada yiğidim dedi
Davulu da attı
Çomağı da
Vurmam daha diye haykırdı
Kurtuluşa kadar vurmam
İzmir düşmüş
Düşman bizi yaman ağlattı

Tek bir yürek oldu Anadolu
Tek bir bilek
Ardı kesilmedi yığın yığın
Samsun’dan bir çığ koptu Amasya’ya
Çarıklı
Mesli
Yalınayak
Yığın yığın yürüdü kurtarmaya

Gözlerin dikildiği tek nokta
Güdülen tek amaç
Özgür uluslar listesine adını yazdırmak
Dünya haritasında
Her dönem gibi
Yine şanlı
Yine gerçek yerini almak

Nasıl olmasın
Asırlar vardı özgürlük türküleri söylenen
Türk deyince titrenen günler
Viyana önlerinde at koşturan
Cedler vardı
Şanlı bir tarih vardı ortada

Amasya’da mağaralar
Amasya’da dağlar
Medreseler
Irmaklar
Beni kurtar
Tarihini kurtar
Şerefini kurtar diye ağlar

Amasya’da ihtiyarlar üzgün
Analar üzgün
Çocuklar bir bayrak gibi sokaklarda
Kurtar
Kurtar diye ağlar

En büyük bildirisini verdi Mustafa Kemal
Sarı saçlarını
Anadolu’nun kurak tarlalarına katıp
Vatan bir bütündür bölünmez asla
Ona el uzatan
Dil uzatan
Er geç
Çekecektir cezasını bilmiş ola

Amasya’dan Sivas’a yollar uzun
Yiğidin harman olduğu yerler var arada
Alışkın köyler özgür yaşamağa
Tokat var
Yiğidi yiğit
Hür olmayana oğul demeyen analarla

Çamlıbel var geçit vermeyen
Âşıklar otağı var
Oba oba
Köy köy
Topunla tüfeğinle hain düşman
Nasıl dövebilirsen döv

Bir koca kent Sivas
Medreseler
Okullarla ilim otağı
4 Eylül gibi görmedi gün
Sivas
Sivas olalı

Anadolu kentlerinden yığın yığın
Yalınayak
Çarıklı
Mesli
Erkek Lisesi salonunda Sivas’ın
Büyük kongrede hazır
Hepsi de erkek yürekli

Erzurum’da edilen yemin
Yayıldı tüm Anadolu’ya
Baktı Mustafa Kemal
Yağız yiğitler
Dönücü değil bu kutsal savaştan
Vuracağız dedi
Doğuda
Batıda
Güneyde vuracağız
Türk olmayanı bu toprağa
Bu yurda koymayacağız

Ben satılmış bir padişahın değil
Bu yurdun eriyim
Söz verdim Samsun’da
Erzurum’da
Sivas’ta
Kurtarmağa yeminliyim

Ankara’da konakladı
Bir büyük doğan gibi haşin
Kağnılar gacır gucur umut çekti köylerden
Ankara’ya yöneldi bütün yollar
Her sözün başına şehadet gibi
Adı getirildi Kemal’in

Ankara’nın atları eşkin
Erzurum’dan
Maraş’tan
Sivas’tan su içmiş
Seğirtmiş akın akın
Konaklamış çevresinde Kemal’in
Al at
Dor at
Kır at
Yeter
Yeter artık yenilgiye
Yeter demiş

Ankara’nın toprağı mümbit
Tüm bereketini bu güne saklamış buğdayı
Kızlar
Çeyizlerini boşa yapmamış
Güzel günler yakın

Elbet bu zulme son verecek yiğitleri
Bir umut yeli
Ankara’nın üstünde esen
Duyulsa da evlerden top sesleri

Ankara kalesinde bir bayrak renk verir güneşe
Kana
Ben daha kırmızı olacağım senden der
Zafere erilsin
Örtüleyim
Ali’lerin
Mehmet’lerin üstüne
Sonra bütün burçlarına çekileyim kalelerimizin
Gönderlere yükseleyim özgürce

Ankara kalesinde bir nefer
Dolma tüfekle nöbet bekler çelik gibi
Top seslerini duyar
Karşı hücuma geçemeyişe akıl erdiremez bir türlü

Malatyalı Abuzer’e sorar Antepli Gaffar
Ta Ankara’ya geldik on günlük yoldan
Dövmeye geldik
Dövüşmeye geldik
Ölmeye geldik

Aha düşman bir adım ötemizde
Ne duruyoruz Gaffar
Yol boyu gelirken ne demiştik
Hani nerde dövüşmek
Hani nerde sözümüz
Şahin Yüzbaşı ölürken yemin etmiştik

Ökkeş
Konuşmalara kulak verir
Ben de Adıyamanlıyım gardaş
Doğu cephesinde üç yıl harp ettim
Sonra Abuzer’e eğilir
Telaşlanma hemşehrim
Komutanım iyisini bilir

Komutanlar iyisini bilirdi elbet
Mustafa Kemal en iyisini bilirdi
Dalgın
Düşünceli
Meclis kürsüsünde o gün
Savaş planlarını söyledi

26 Ağustos gecesi
Eller
Tetikte tüm eratın
Gözler
Çadırdan sızan ışıktadır
Usul usul sıla geçer kimi gözlerden
Ayşe’lerin
Zeynep’lerin hayali geçer
Ne kıymeti var hemşehrim
Der sanki silah arkadaşları
Şehitlik daha güzel

Kocatepe
Hiç böyle sessiz olmamıştı belki
Hiç böyle kaygılı olmamıştı
Hiç irkilmemişti belki
Mustafa Kemal’in sesini duyana değin
Hiç şaşırmamıştı

Bire bin vardı
Nasıl şaşırmasın

Mustafa Kemal vardı
Nasıl korkmasın

Bir ulusun
Ölüm kalım savaşı vardı
Nasıl kaygılı olmasın Kocatepe

26 Ağustos şafağı
36. Alayın bir bölüğü sökün etti ilkin
Saflarımızdan yiğitçe
Bir koca balyoz gibi indi
Bin kat kalabalık düşmanın tepesine

Eridi küçük bölük
Her asker
On düşman öldürmeden ölmedi
Ama çoktu hain düşman
Kalleşti
Yiğitlik sökmedi

Mustafa Kemal dalgın
Paşalar dalgın
Üzüntülü değil ama

Eratta bir sessizlik
Bir ağırlık bakışlarında
Yılgın değil ama

Zileli Mustafa Çavuş
Atının üzengisini dikerken
120 atlı çıktık Zile’den dedi kendi kendine
Şimdi 16 kişiyiz
İki kişi de kalsak gam değil
Dursun da büyür
Ali de büyür elbet
Esaret ne bilmezler hiç olmazsa

Ilık bir esinti
Bu ağustos gecesinde
Gönülden gönüle zafer muştulayan
Umut taşıyan cepheden cepheye
Cesaret götüren
Mertlik götüren Tınaztepe’ye

Sakarya
İnönü
Dumlupınar
Geçilmiş bu büyük sınavlardan sonra
Durur mu daha gök gözlü yiğit
Aklına koymuş bir kere
Varacak
Er geç varacak zafere

Hani
Dediğini de yapardı Mustafa Kemal
Yapardı ha
Çizmesini giymeyi versin ayağına
Dağ taş demez geçerdi
Geçerdi ha

İşte Kocatepe’de milyonca yürekle biz
Bir büyük adam görüyoruz herkesten iri
Elimizde süngü daha parlıyor
Mustafa Kemal bakıyor kolay mı

Güneş daha iri doğuyor korkusundan
Bir büyük kalpağın şavkı vuruyor

Hep dikmiş gözlerini bakıyor ötelere
Kurak bir ağustos şafağında
Denizi düşlüyor belli
Uygarlığı düşlüyor

Barut yüklü bulutların altında
Omuzlarında savaş yorgunluğu
Diyecekleri birikiyor
Birikiyor dudağında
Silkiniyor sonra bir alıcı kuş gibi
Haykırıyor birden aydınlık çağlara

Bir ses kaplıyor evreni
Bir ses kaplıyor evreni
Bölükten bölüğe uçuyor bu büyük emir
Rüzgâr götürüyor
Kuşlar götürüyor
Yer yerinden oynuyor Afyon Ovası’nda

Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir ileri

Daha nasıl durulur
Bu ulu emir duyulur da
Süvariler dolu dizgin yürüyor Afyon Ovası’na
Çok yetkin ekin gibi biçiyor düşmanı
Zafer muştusu uçuyor telgraf tellerinde

Anadolu bir ulu gün yaşıyor

Mehmetçik yürüyor balam
Her dipçik hücumunda hınç biliyor
Kaçıyor düşman koyup siperleri
Bir millet haykırıyor
Mehmetçiğin ardından
Vur aslanım
Vur
Dönme geri

O hızla İzmir’e varılıyor bir sabah
Yeni bir güneş doğuyor tepelerden
İzmir sokaklarından kan geliyor
Kaçan kurtuluyor denize kadar
Kalanlar can veriyor
Ulus özgür yaşamağa yürüyor balam

Mehmet Yardımcı
Kayıt Tarihi : 5.8.2014 09:25:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Mehmet Yardımcı
    Mehmet Yardımcı

    Bu şiir, 1995'te Türkiye Büyük Millet Meclisi 75. Yıl Ulusal Egemenlik Destan Yarışması Üçüncülük ödülünü almıştır.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Mehmet Yardımcı