KURŞUNLU MANASTIRI
Ben bir Kurşunlu Manastırı hikayesi biliyorum.
Sözlerin verildiği, tarihlerin atıldığı bir Manastır hikayesi...
Aşkın kalbimize kilitlendiğini sandığım,
taşlı, tozlu ve bozuk yollarına aldırmadan seninle tırmandığımız...
Kadim manastırın kilit taşı gibi birbirimize kilitlenip saklandığımız...
Ve güneşin tepemizde bizi yaktığı halde,
tutuşup yandığımız!...
Gözlerimiz çaktıkça çıramızı yaktığımız!..
Manastırın tepesinde ağırlığınca çamlar bitmişse, güneş gökyüzünden ayağımıza kadar inmişse, öyleyse niye, vuslatı beklemek niye?...
Manastırın sonunda, uçurumun hemen ucunda,
Davutlar'ı içine alan ve bizi bize, önümüzde uzayıp giden o eşsiz panorama ile denize ve gökyüzüne bağlayan, -gizemli duygularla-, hislerimize yenik düştüğümüz an'a, kaybolmayacağını aklımızdan geçirmediğimiz yeşil ve mavi güne...
Nereden bilebilirdim, meğer bir kara bulut dolaşırmış tepemizde...
Nereden bilebilirdim, kendini şimşeklere atıp sırılsıklam ıslanacağını?..
Nereden bilebilirdim, yanlış empatinin, seni hayatının yanlışına bir saat gibi kuracağını?..
Bazen iki kere iki dört etmez,
nereden biliyorsun sayıların kendi içindeki oranını?
Bu hesap ne benim, ne de edenlerin elde ettiği rakamları gerçek!
Ama yaşadığım benim, kaleme alacağım kitap benim, bildiğim doğru neyse onu bilir, onu yazar, söylerken; doğanın kanununa, fizik kurallarına karşı çıkanlar çıkabilir: dert benim tasa benim...
Girmişim bir kere ben o taşlı yollara,
kalbim acı, kalbim avu,
düşüncelerim isyandayken, bırakmayacakmış beni bu keder!
Bunun da bir hesabı var, iki kere iki hep dört mü eder?
Zaman kısa yol uzunmuş; yola düşen bensem yürürüm biter!
Yılan çıkacakmış önüme çıksın!..
akrep sokacakmış, sokacaksa soksun!..
"Bu senin yazgın" diyenler bilmeden koymuşsa önüne zehri!
Zehirleyecekse, bizi kaderimize gark edenler...
Savaşmaz mıyım ben de paslı bir kalkana,
etmez miyim göğsümü siper...
Unutma ki herkesin bildiği, yaşadığı kendine...
Çıkmışsa çivisi yerinden çıksın,
Kopmuşsa ta belinden çürük ipi,
düğüm de atsan gelmez sicime..
Gerçekler serde ağlıyorken,
inceldiği yerde kopsun!..
Diyeceğim o ki;
senin için düşünenler, başka bir yanlışı çağırıyor, ölümüm ellerinde, kurşunları kalbime saplıyorken, küflü mahzenlerin çaylak küplerinde, yıllanmış şaraplar gibi bekleyemem!..
Çünkü ben ne bir Kurşunlu Manastırı,
ne kimsenin olamadığı halde dilinden düşüremediği bir melek,
ne de bir tarihi eserim!..
Silvan Güneş
07.09.2017
Alanya
Kayıt Tarihi : 13.9.2017 00:21:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!