Kurşun işlemiş yüzler vardı bir zamanlar karşımızda, hızları tetik çekme zamanları ile azalan, o kadar çabuk yandı ki canımız, yaz güneşinin en kızgın yakışı bile bu kadar hızlı değildi, sonra o kurşunun acısı bedenimizi delip ciğerimize saplandı ki anladık her yanış, her yakarış sevgili acısı kadar değilmiş...
Sonra sustuk, içimize işledi bu acılanma, yüzümüzün rengi değişti, acının tadı bulaştı dilimize ve sustuk, sakinleşti, kızgınlıkları sakladık yüreğimizin dışına ki kendi acımızla kavrulma zamanları başladı.
Herkes kurşun yarası sandı ama biz biliyorduk ki sevgili acısıydı bu…
Ve her şeyimizle birlikte tüm benliğimizi de ortaya koyarak erteledik tüm kasılmışlıklarımızı bedenimiz sarsılırken.
Burnumuzda bir koku, içimizde bir hasret sızısı kaldı.
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman