Ankaralı ilim adamı Numan Efendi, bir BAYRAM GÜNÜ gelmişti üstadının yanına. Madde ilimlerinin en zirvesinden, mânâ ilimlerinin kapısının eşiğine bendolmaya gelmişti hem de bir KURBAN BAYRAMI sabahında. Atmıştı mâziye süslü kaftanlarını, lüks koltukları ve görkemli kürsüleri. Kalabalık insan topluluklarını, yüzlerce öğrenciyi ve alkışları geride bırakıp Bursa'da 'Ekmekçi Hoca' adıyla nam salmış, görüntüsüyle sıradan bir 'derviş' manzarası arzeden zatın kapısına dayanmıştı.
Üstadı; ona, adını sormadan daha,
-'Hoş geldin ey beklenen yolcu. Bu kurban bayramı sabahı hoş geldin. Bundan sonra biz ve cümle âlem 'BAYRAM' desinler, adın 'BAYRAM' olsun, olmaz mı? ' demiş;
Kapıda bekleyen ve erim erim eriyen dağ cüsseli Numan, kavuşmuştu bayramına... Bayram ediyordu içi. İçinin içindeki iç, bayram müjdesiyle, aldığı bu yeni isimle bayram ediyordu.
kızıl kızıl dağılıyorsun elimde kalıyor iki nokta
atıp kırmızı bir gül kalbimin tam ortasına
kaçıyorsun mevsimlerden mevsimlere
tahtı çalınmış bir padişahım oysa
kayboluşunu arayan hesapsız yolculuklarda