Kuran İle Diyalog Yedi Şiiri - Yunus Özt ...

Yunus Öztürk 1
174

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Kuran İle Diyalog Yedi

& Zâriyât &
Ben mananın madde şeklini almış Kuran'ım
Hak olduğuma en büyük antları içerim
Güvenirliliğime Rabbi şahit ederim
Eğer yanılırsam yalancıysam alçalırım

Kendimle beraber Rab'bimi de alçaltırım
Böyle büyük bir riski nasıl göze alırım
Öyle ya Rabbin görevini almış olurum
Onun adı şanı ile işimi görürüm

Rab'bin adına iş gördüğümü savunurum
Kendi yaptığım şeyleri Rab istedi derim
Hak olmayan şeylere hak der hak bildiririm
İnsanları inandırıp Rab'bi küçültürüm

Hayır hayır ne yaptığımın bilincindeyim
Allahı nasıl kendime düşman edinirim
Öyle şeyi asla yapacaklardan değilim
Kuşkusuzun hiç kuşkusuz güvencesiyim

Zâriyât Suresine ant içip de girelim
Kimler adına girdim örnekle açıklayım

Hiç kimse uykusundan bilerek uyanmaz
Ben gidip şu bedenime gireyim diyemez
Ben şu bedenimi terk edeyim de diyemez
Neye ihtiyacı var dır onuda bilemez

Hep bedenin dışındadır içine giremez
Organlarının işine müdahale edemez

İlk ayette onlar adına içilir ant
Söylenen sözlerden zordur onu anlamak
Hangi dille mümkündür olanları anlatmak
Çok zordur sözlerdeki gerçek manayı görmek

Şunları diyor bir iki üç dördüncü ayet
Onların her biri manevi ayrı şahsiyet

Ant olsun estirip tozdurup savuranlara
En ağır hem en zor görevi yüklenenlere
Sonra kolay şekilde süzülüp akanlara
Görevi eksiksiz yerine getirenlere

Sözü getirenle aynı mı rengi getiren
Aynı mıdır doğru ile yanlışı söyleyen
Aynı şey midir onu bizlerde çözümleyen
Hak olan Hakları Hakkın sahibine veren

Şimdi çıkmalıyız surenin biraz dışına
İçinde kalmamızın yok hiç gereği de
Değinilir orada inancın öğütlerine
Bizlere des vermek öğütlerin amacı da

Daha değerli des var anlatacaklarımda
Anlayın düşünüp dura dura okuyupta

Nasıl koyunlar koyun olduğunu bilirse
Kendilerince bir topluluk oluşturursa
Aynısını yapar karıncalar arılar da
Pek farklı değildir bizlerdeki hüçreler de

Benzer şeyler hissediyorum tüm canlılar da
Bendeki özellikleri görürüm onlarda
Kendimi görüyorum onlarla aynı gurupta
Doğruluğundan yok en ufacık bir kuşkum da

Nasıl farklı hüçreler oluşturmuşsa beni
Benzer şeyler oluşturur güneş sistemini
İnsanları nasıl insan ederse organları
Güneşi de güneş etmekte gezegenleri

Güneşin Güneşe yakışmakta yüceliği
Kim aydınlatır aydınlattığı karanlığı
Taşıyan var mı ona bakabilecek gözü
Maneviyatımızın Kuran'dır tek ışığı

Güneş etrafında dönerek yayar ışığı
Etrafındakiler de yapıyor aynı şeyi
Tüm ışığının yasıması dönüyor geri
Aynı zamanda dolaşıyor bütün evreni

Demek de sanmak da değiştirmez bu gerçeği
Değiştirmeye yetmez başkalarının gücü

Bizler gibidir bizden çoktur onun gözleri
Hiç bir gözle yapılmaz gözünün mukayesesi
Senin fersiz gözün nasıl görürse uzağı
Düşünemezsin gözünün gördüğü menzili

Evren büyümeden bekleyen var kıyameti
İnsanlar daha yeni çatlattı yumurtayı
Uçmayı başaramadılar bitmedi tüyü
Evreni bilecek bildiği gibi dünyayı

Ölü sanmaktadır onlar canlanan toprağı
Beden gibi bilecekler o zaman dünyayı

Yararlı varlıklar oluşturur canlılığı
Kimi kartalın kanadı olur kimi gözü
Kimi onun sesi olur kimi rengi
Batıl yoldakilerse olur acaba neyi

Sen Allah'ı bilirsen Allah terk etmez seni
Kanıt istersen dünya dolusu var kanıtı
İnsana ne yaparsa yapar yanlız kendisi
Çoğu putperes sanıları olmuş Rableri

Kuran gibi insanın eline ver kendini
Herkes okusun onu Kuran'ı okur gibi
Tanıyabileni hiç bulamasın kendini
Elindeki kendi olsa da sanır yabancı

Hiç şüphesiz kesin bu sözümün doğruluğu
Bulamasın Kuran bulundurmayan tek evi
Okuyanı yoktur açılmaz tozlu kapağı
Bu yüzden pek yoktur Tanıyansa Muhhammedi

Muhhammed'i bilmeyen nasıl bilir kendini
Oysa ondan çok düşünmüştür Muhammed onu

Onu peygamber etmiştir işte bu yetisi
Buna kanıttır Kuran ayetlerinin nicesi

& Gâşiye &

Kuran'ın amacı insanı zararsız yapmak
Yakıp yıkıp yok etmelerine engel olmak
Onları yağmur güneş gibi verimli kılmak
Yabanilikten kurtarıp verimli bağ yapmak

İki ana yol belirledik ilki eğitmek
Mümkün olmaz ise eğitimden sonuç almak
O zaman ikinci yola gidilir korkutmak
Gâşiye bunu yapar sopa göstererek

& Kehf &

Kuran'ın görkemi görünür Kehf suresinde
Hiç bir yerinde yoktur zerre eğriliğide
Bunu ispat etmekte Kuranın kendisi de
Önce çıkalım uzak yakın gezintilere

Gerçek görünür yıldızların yanmış külünden
Her şey olmuştur Kuarkların zerrelerinden
Bilinen daha küçük madde yoktur onlardan
Baryon mezonlar oluşur birleşmelerinden

Proton Nötron olur atom çekirdeğinde
Baryon ile mezonlardır dönüşen onlara
Elektronlar da döner onun etrafında

Elektronun elemanıdır fotonlar da

Yörünge değişmlerinden çıkar ortaya
Enerjiyle ışığa döner gider yoluna

Ayasofya yapamaz görünmezi görmeyen
Onu ayakta tutamaz yükünü bilmeyen
Kuran'ı da görmez akli gözü olmayan
Nasıl Müslümandır akli Kuran'ı görmeyen

Açık Kuran'ı akıl sahiplerinin gördüğü
Ondandır bilgelerin ümmetten üstünlüğü

Gözle görünmez bu dünyada gerçek manalar
Görmek için gezilmeli manevi dünyalar

Her şeyin bulunmaktadır bir anti maddesi
Bilinmektedir tüm yüklerin nötörlüğü
Kuvarkların da bulunur bir anti kuvarkı
İnsanların da bulunur bir anti insanı

İncelemekteyiz insanla anti insanı
Sorgularız dünya ile anti dünyamızı

Işık hızıdır maddelerin maksimum hızı
Vardır maddelerin bilinen bir kütlesi
Ondandır ışık hızını aşamamaları
O hızı aşarlar yok olursa kütleleri

Her âleme var sonsuz noktadan sonsuz kapı
O kapılardan geçenler görür antibeni
Ordadır Ayasofya'nın Kuran'ın manası
Oraya varamaz ışıktan yavaş gideni

Yasa olmuş orda Kuran'ın her teoremi
Yasalar apaçık yok hiç tartışılır yanı
Her şeyi görür kaldırabilenler perdeyi
Henüz görünmedi Kuran'ın gerçekliliği

Kuran'ı şifre sanır sözde bilim insanı
O şifreyi nasıl çözsün onların cahili

Kuran'ı gören ayırır gerçeği sanalı
Nasıl tanırsa hiç görmeden tavuk doğanı
İnsanlar da öyle görmekte gerçek olanı
Eğer körlenmişse göremez akli yetisi

Unutuldu Arap'ın Kuran'a düşmanlığı
Hüküm sürmekte sanılır onların dostluğu
Emin olun görünen Kuran'ın suskunluğu
Her an gelebilir ölümsüzlerin buyruğu

Dün neyse bu günde aynı değişende yok hiç
Onlar o günlerden bu günlere etmişler göç
Allah'ın varlığına isterler kesin kanıt
Dünya da var mı padişahı tanıyacak it

Kesinlikle sanmayın sözlerimi hakaret
Hangi insanda hangi yetki var bilir mi it
Allah'ı görebilmek için kendini eğit
Hak yolu bilip öğretmeyenden iyidir it

Bu kadarlık seyhatimiz yeterli şimdilik
Böyle bir seyhat iyi gelir diye düşündük
Ol deyince olu inananlara bıraktık
Rab her şeyi aşama aşama yapar gördük

Ol demekle oldururken onların Allah'ı
Bir senede bitirir bizim rabbimiz otu

Kehf elli dörtte bütün perdeleri kaldırdık
Kuran'da her şeyi inanan için açıkladık
Her türlü misali başka şekilde anlattık
Onları görür duyar anlar edemedik

Tekrardan dirilmeyi gerek gördük ispata
Biz inananları hiç düşürmedik kuşkuya
İnananlar için hiç gerek yoktur deneye
Eğer olsaydı giremezdik bu tür yollara

Üçyüz yıl uyuttuk biz yedi uyuyanları
Dilden dile dolaşmakta efsaneleri

Tarsus Benelüs dağında şimdi mağraları
Bilimsel bulgularla kesinliği kanıtlı
Sabah akşam ona düşmez güneşin ışığı
Görülmekte onun bilim ile örtüştüğü

Efesin Encülüs dağındadır diğer öyküsü
Kuran'la bilimle yok onun tutarlılığı
Sabah akşam görmekte o mağra güneşi
Mabet kalıntıları yaratan kuşkuları

Bilinir yedi uyuyanların isimleri
Kıtmir'dir onlarla uyuyan köpeğin adı
Açık değil Kuran'da insanların sayısı
Eskilerin de vardır masalı hikâyesi

Kolay mı insanı kötülükten uzak tutmak
Gerekir onun inancını sağlamlaştırmak
İnanılması çok zor şeydir tekrar dirilmek
Öyle bir şeye yoktur dünyada bir tek örnek

Kuran istemiştir orada bunu ispatlamak
Başarmıştırda insanları inandırarak

Nedense mümkün olmamış Kuran'ı anlamak
Sürekli saptırılmış keyfi yorumlanarak
Mümkün olmamış kelimeleri değiştirmek
Öyle gelmiş günümüze korunmuş olarak

Mümkün olsaydı kelimeleri değiştirmek
İmkânsız olurdu Kuran'a ulaşabilmek

Her insanın gönlünde var Kaf Dağı'nın ardı
Dünyayı dolaşıyordu Ayasofya adı
Görkhemi ihtişamı muhhammed'e de vardı
O görkheme ihtişama Kuran yakışırdı

Oydu peygamber Muhhammed'in yapacağı da
Biliyordu onu o gidip hiç görmese de
Allah'ına yalvardı ellerini açıp da
Kuran yakışırdı ancak öyle bir mabed'e

Allah katında kabul oldu o dilekleri
Ayasofya'da öğretildi öğretileri

Aynı görkemlikte Ayasofya ile Kuran
Kuran'da var mı görkemliliği görüp yazan
Şu açık gerçekleri var mı dile getiren
Varsa getirsin ellerinde kanıtı olan

Kehf suresinde üç beş değil çoktur alemet
Musa ve hızır'dan söz eder yirmi üç ayet
Hızır var mıdır yok mudur var mı onu gören
Ölmüş müdür yaşıyor mu var mı bunu bilen

Gılgamış'tır ilk ölümsüzlük otunu bulan
Bilimsel bilgidir bu gerçeğe ışık tutan
O otu kapmıştır onun elinden bir yılan
Ölümsüzlük umudumuz kalkmıştır ortadan

O umut yoksa sağlıklı olmaz insan
Hızırdır onlara ışık olan umut olan

Peygamber değil mi Allah'tan emir alan
Musa'dır Rabbi ile karşılıklı konuşan
Kime karşı aciz olur böyle bir insan
O'dur Hızır'dan köle muamelesi gören

Çocuktan beter Musa hiç bir şeyi bilmeyen
Ayet elli dokuzdan başlasın inanmayan
Seksen ikiye gelince kalmaz hak vermeyen
Olmuş orda Musa inanılmaza inanan

Haklı olabilir mi çocukları öldüren
Hangi adalettir katledeni haklı gösteren
Allah değil midir ölen çocuğu yaratan
Katile inanır mı Allah ile konuşan

Âlimler âlimidir anlayanlara Kuran
Onda akmaktadır ne kadar vasa çağlayan
Su değil bilimdir onda çağlayıp çoşan
Yıkar o önüne gök kubbeyi baraj koysan

Mekedonyalı Büyük İskender'dir Zülkarneyn
Bunu anlayamaz İskenderi tanımayan
Bundan hiç kuşku duymaz İskender'i tanıyan
Hem bilim hem kuran bu gerçeği kanıtlayan

Ayet seksen üçle söze girelim Kuran'dan
Gidelim eksiği tamamlayarak bilimden

Biz onu iktidar ve kudret sahibi kıldık
Ona batıl değil hak olan yolu tutturduk

Batıdaki insanları batıl yolda gördü
Hakkı güneş bilip çamura batıyor dedi
Persler gelmeden biz Perslere gidelim dedi
Hak için bu haklı nedeni kabul görmedi

Persler kötülükle avrupa'ya gelmişlerdi
Onlar için yoktu başka canların anlamı
Tüm aileyi öldürüp bırakır kızları
Sonra o kızlar olsun istiyorlar eşleri

Bu yüzden Allah muafak etmedi Persleri
Kaçanlar zor kurtardılar kirli canlarını
Ölenlerde bıraktılar mundar kanlarını
İskender istemedi tekrar gelmelerini

Romalılara peşlerine düşelim dedi
O öneriyi Romalılar kabul etmedi

Güneşin batıda çamura batması budur
Kanıtı ise İsa'yla Pavlus'un sonudur

İskender aklı ve bilimle Asyaya çıktı
Özüne hak ile batılı tanrı yazmıştı

Batıl'ların peşine düşüp cezalandırdı
Hakka dönenleri af edip ödüllendirdi
İndüs nehrini aşarak Hindistan'a vardı
Orda kralları olmayan topluluk gördü

Toplum temizdi güneşin doğduğu yer dedi
Güneşle aralarında yoktu hiç bir örtü
Onlarla anlaşarak barışı imzaladı
Daha sonra onlarla hiç sorun yaşamadı

Devam edip iki dağın arasına vardı
Orda hiç bir söz anlamayan kavim buldu
Encelüs benelüs dağlarından esinlendi
O bozguncu halkada Yecüc ve mecüc dedi

O bozguncu denen kavim Türklerin atası
Köpek değildir onlar Atatürk'ün Bozkurt'u
İmkansız esir edilip köle yapılması
Buna mani damarlarındaki asil kanı

Yarı göçebe yaşıyordu o zaman Türkler
O hayata zorlamış onları doğal şartlar
Rahat bırakmamış Anadolu'da barbarlar
Medeni insanlar medeniyetten olmuşlar

Okumauı yazmayı ilk bilenlerdir Türkler
Bunun kanıtıdır orhundaki kitabeler
Okumayı yazmayı dağda öğrenmediler
Tüm kuşkuyu giderir Sümer'deki yazıtlar

Onlara baş eğdiremedi Persler İskender
At ile bir bütün olmuştur o savaşcılar

Anadolu'dan kovulup çıkartılmış onlar
Düşmana esir düşmüştür analar bacılar
Orhun kitabelerini yazmış son bilgeler
Ergenekon'u kendilerine yurt etmişler

İndüs nehri yanına kamp kurunca İskender
Hayrete düşmüş onları orda gören Türkler
Onlara vatandır uçsuz bucaksız boz kırlar
Merak etmişler nerden gelmiş bu yabancılar

Nehrin bir yanında İskender karşısında Türkler
Savaşmak için İskenderi savaşa zorlar
Onlarla savaşmayı İskender manasız bulur
Sebebi Türklerin konar göçer olmasıdır

Savaşmaya meçbur etmiştir Türkler onları
Macaradan başka şey değil Türkün amacı
Nehirden geçirince İskender orduları
Başlamıştır Türklerin merakının savaşı

Yenilir cinsten değil İskender'in ordusu
Görmüşler papuç sandıklarından çok pahalı
Kaçmayı yeğlemişler bırakıp savaşmayı
O sebepten denmiştir onlar için bozguncu

Doksan ikide başlar Ergenekon destanı
Demirle kapatılır iki dağın arası
Bilimsel destanda demirin eritildiği
Bir sıra odun bir sıra demir dizildiği

Benzer şeydir Zülkarney'in orada yaptığı
Birbirine yaklaştırmakta o iki dağı
Demir cevheri ile doldurur aralarını
Sora emreder üfleyerek erimesini

Bekleyip görür tüm işlemlerin bittiğini
Sonra döker üstüne erittiği bakırı

Kuran anlatır eskilerin anlattığını
Hiç tartışmaz doğruluğunu yanlışlığını
Yapıyor o gökteki güneşin yaptığını
Işığa karşı olan kapıyor gözlerini

Çok acı fakat gerçektir cahilin yaptığı
Körün önüne yığarlar gör diye şeyleri
Körse anlatır kapalı gözle gördüğünü
Düşünür cahilin hakkında düşündüğünü

Asabı Kehf anlatıldı inananlar için
Ardından Nahl geldi akıl sahipleri için
Kehf'ten iki ayet aldık buna kanıt için
Manası şudur yirmi beşle yirmi altının

Ne kadar uyudukları açık yirmi beşte
Üçyüz dokuz yıl uyunmuştur kime sorulsa

Bu kesin süre kesin olmaz yirmi altıda
Bilim ve akıl dışı olması sebebide

Görüldüğü gibi sır var burada sır içinde

Bunu çözemez bilim adamı uleması
Çözse boşa geçirmezlerdi bin dört yüz yılı
Akıl sahibi olmayanlara ayetin ilki
Akıl sahiplerine söylenir ikincisi

Alt alta getirdik burada akılla inancı
Üç yüz yıla olmaz inananın itirazı
İmkânsız akıl sahibinin kabullenmesi
Kuan onlarada verir beklenen cevabı

Asıl süreyi Rab bilir der bulur çareyi

İsteyenlere verilmiştir her istediği
İnanan inanmayan alır her istediğini
Kimsenin olmaz duyup gördüğü birbirini
Herkes kendi yoluna gider doğru bildiği

& Nahl &

Mucize üstü mucize var Nahl Suresinde
Uzun laf anlatılır insanın aptalına
Gerçek söz de anlatılır Allah'ın kuluna
Kuran gerçeği göstermez şeytanın kuluna

Göğe bak ayet otuz sekiz otuz dokuza
Pırıl pırıldır gökyüzü rastlanmaz buluta
Bak gecenin ay'ına gündüzün güneş'ine
Bakma inananların sisine dumanına

Diriltmek Rabbin kendine verdiği sözüdür
İçimize yerleştirilmiş bir ön sezidir
Dirilmeden haktan sözedilmez bu açıktır
Her canlı yapabileceğinin kanıtıdır

O mükemmelliklerin erişilmezliğidir
Sürekliliği tekrar dirileceğimizdir

Tekrar var olacağımızın kesin kanıtı
Ayet otuz sekizle otuz dokuzun sözü
Biraz daha açıpta kaldıralım kuşkuyu
Açıklayalım ölümün ne olduğunu

İnsanın yarısı madde yarısı manadır
Aklı var eden şey maddeyi mana edendir
Bir bakıma kendi gibilere çevirendir
Maddeyi mananın somut şeyleri yapandır

Maddenin hızı maksimum ışık hızıdır
Mananın hızı hem sonsuz hem mekânsızdır
Madde ile yakalanması olanaksızdır
Çeşitli aynalarda yansımalarımızdır

Bedendeki manamızı gölge gibi düşün
En hızlılarından o hem yerin hem göğün
Farkına varılır gidişinin gelişinin
Bir birine bağlı bağları yok hiç bir şeyin

Evrendeki her şeyi kuvarklar oluşturur
Bütün kuvarkların anti kuvarkları vardır
Kuvarkla anti kuvark ayrı değil bütündür
Örnek istersen uzun bir mıknatıs gibidir

Mıknatıs örneğini çok çok uzunca düşün
Anlayıp kavrayamasan çok çok zordur işin

Her sayının bir karşıtı negatifi vardır
Her negatif yükün pozitif karşıtı vardır
Her maddenin karşıt bir anti maddesi vardır
İnsanlarda öyledir anti benleri vardır

Yarısı maddi alem yarısı manadadır
Maddi alem sanal manevi olan asıldır
Ölüm dediğimizşey maddeden ayrılmaktır
Ölmek dediğimiz şey gerçekten dirilmektir

Beden can ruh tamamen bir birindan ayrıdır
Ruh ayrılsa da canımız bedenlerde kalır
Kanıt ölenin organı yaşayanlardadır
Asıl olan bedenle canımız değil ruh'tur

Ayet otuz dokuzda denen tamamen budur
İnsan orda kendi cezasını kendi verir

Bu dünyadaki olaylarda buna benzerdir
Sağlıklı olan kendi cezalarını verir
Sağlıklı olanlar dünyamıza pek az gelir
Var olanınsa aklı vicdanı körelmiştir

İnsan öncesiz mi sonrasız mı tartışılmaz
O Allahtan başkasına yakıştırılmaz
O halde var oluşumuz hiç şüphe götürmez
Var oluşumuz açıktır değil anlaşılmaz

İki anti madda bir tek hüçrede birleştik
Hem maddi hem manevi alemi vatan bildik
Bir yönümüzle madde diğeriyle manaydık
Maddeden kurtulup tamamen saf mana olduk

Maddi yönlerimizide manaya çevirdik
Ne idik ne olduk ölünce onları gördük

Her gün ölüp dirildik bu gerçeği görmedik
İlk günden ölünceye dek kaç atom götürdük

Işık hızını aşamazdık foton olsaydık
Bir yüz yılda ölmezdik eğer atom kalsaydık

Sonsuzdur bizim gerçek âlemdeki kütlemiz
Sonsuzdur kuvvetimiz enerjimi zrhızımız
Yıldızın yanmış tozlarındandır elbisemiz
Elbisesiz halimizdir ölüm bildiğimiz

Dünyadan hem gideni görürüz hem geleni
Bu ispatlamaz mı başka dünya olduğunu

Ölümsüzlük yoksa söz edilmez adaletten
Tanrı olmaz adaleti sağlayamayandan
Adaletin varlığı kesindir nerden baksan
Rabbide yok eder adaletini yok eden

Muhammed'e yolun en doğrusunu gösterdik
Ayet yüz yirmi üç güneşi eline verdik
Hak din olan İbrahimin dinine uy dedik
Yeni din vermedik eskisini tastiklettik

Dünya için dinin tekliğini ispat ettik

& Nûh &

Bilimsel Nûh Tufanının ilk versiyonları
Sümerlerde ilki Babil'de ikincisi
Tartışılmaz dinsel olanlarla benzerliği
Anlatır bilimsel olanlar efsaneleri

Boşunadır din ile bilimin çekişmesi
Kuran ile apaçıktır bilimin dostluğu
Açık dinselin bilimselden sonra geldiği
Açıktır dinselin bilimselden beslendiği

İncildeki sözler İsa'nın öğretileri
Kuran'da diyorki eskilerin bilgileri
Apaçıktır bilim ile dinin uyuştuğu
Zaten yoktu İsa'nın incil denen kitabı

Kuran derki beni anlar akıl sahipleri
Akıl sahibi olmayanlar da var demek ki

Gerçek bilimin din ile olamaz savaşı
Gerçek inançlının bilim ile yoktur işi
Savaş arada kalan sapıkların savaşı
Onların yoktur gerçeklerle hiç bir ilgisi

Aradaki göremez ap açık çelişkiyi
Sonuç kesin ikiside akılsız demek ki

Yunus Öztürk 1
Kayıt Tarihi : 27.8.2012 05:58:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Yunus Öztürk 1