Kural Dışı Yaşanamaz Aşk3

Mustafa Yılmaz 4
765

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Kural Dışı Yaşanamaz Aşk3

Şimdi geriye dönüp baktığımızda, aşkı ve sevgiyi yargılayan bir düşünceden yola çıkarak, pişmanlıkları bir kenara bırakıp arkamızda bıraktıklarımız için,
‘giden gider, kalansa bekler’ hayatının son zincirlerinin renklerinde yaşamı devam ettirmek için…
Ağlamakla, ağlamamak arasında geçen yaşam kesitlerinin ne kadarına sahip oldu, ne kadarına hükmedemedi.

Kırgınlıklarla öfkeler arasında yeniden hayatını kurma çabası ile,
‘YENİDEN BAŞLAMALIYIM’I, ‘YENİDEN BAŞLARIM’A dönüştürür beyin düşünceleri.
Ve ‘YENİDEN BAŞLAMAK DÖNEMİ BAŞLAR’,insanda…

‘VAR OLMAKLA,VARLIK OLMA ARASINDAKİ FARKTIR’ bu.

Yüreğimin üstünde kar var,
İçinde kuşlar donuyor,
kuşlar ölüyor.
Sevgi benim efendim idi,
Ölmek de yaşamak da vardı.

Bize kalan zar zor yaşamak…

Öteki korkusu,
Bu korkuları yaşayanın yanında olan öteki ise,
hiç bilmemektedir.
Kırık aynalara bakılarak çekilen azaplardan hiç birinden haberi yoktur…
BİLİNMEZ Kİ…
KORKUYU KORKU DOĞURUR.

KENDİ KENDİNE VERDİĞİ BİR MÜCADELE BU KORKU ÇUKURU, ile,
KORKU, BİR VURGUN TERİ…

VURGUNA, VURGUN GİBİ BİR ŞEY BU.

En büyük savaşlar, Yüzyıl Savaşları gibi, her yüzyıl tekrarlanır,
yüz yıllarca insanın yüreğinde.
Bir rüzgâr gerek sörf etmeli yürek,
hop hop hoplamalı.
Bir haber gerek.
Ey yar, kaleminin mürekkebi mi kurudu?
Ey yar, haber yolları mı kapandı?
Boş ver,
Yüreğimin üstünde kar var,
üşüyor, donuyor…

YÜREĞİMİN İÇİNDE KUŞLAR ÖLÜYOR.

Kaldırımlara dökülen saçlarımın siyahlıklarının yerini dolduran beyazlaşmış saçlarımın altına, yollardan düşünceleri topluyorum…
YILLARIN TOPLAMI YÜZÜMDE SAÇLARIMDA BİRİKİYOR.
Kendi kendime verdiğim savaşı yüreğim kazanmış siyah saçlarım kaybetmişti.

VE BEN KOCAMAN BALONLARLA OYNAYAN BİR ÇOCUK KALDIM…

Kuşlar için bir yuva yaptım yazlık evimde. Şimdi merdivenlerini yapıyorum, seke seke girsinler yuvalarına diye.
YORULDULAR KARIN DOYURMA ÇABALARIYLA, en azından merdivenleriyle yuvalarına rahat girsinler.

Kendi merdivenlerimi düşündüm,
hayatın basamaklarını tek tek çıkışım geldi aklıma,
her bir basamağına çıkınca,
bir alttakinin kırıldığını görerek.
Kırıldıkça azaldılar altta kalanlar,
geride kalan anılar gibi.
Ezile ezile taşıdılar beni,
kırıla kırıla döküldüler.
Son bir basamak bu,
üzerinde sallanarak durduğum,
onunda kırılması yakındır,
onun da beni çökertmesi yakındır.

Tutunuyorum ne kadar kulp varsa,
ne kadar sürecek tutunma?

Yüreğim üşüyor,
kelebekler üşüyor,
tir tir titriyor kanatları.

Dumanlar çıkıyor bir yerlerde,
Arılar kovanlarını boşaltıyor,
savruluyorlar bulutlar halinde,
savruluyorum ben de hayata.

Kuru gürültü bu gök gürlemesi,
kuru gürültü bu sevmek,
savruluyor düşünceler,
çıkmazlar dolduruyor düşünceleri.
Çakmıyor şimşek, aydınlanmıyor bir saniye olsa hayat, karanlıklar kol kola geziyor, aydınlanmıyor hayat, bilseydim bu kadar zordu bu sevda, bir çiviyle mıhlardım yüreğimi duvarlara… Aşksızlığı öğreterek ona…

ARTIK_ AŞK,_ AŞKINA_ AĞLAMAZDI… GÖLGESİNE_ BİLE…

Bir uğultu doluşuyor beynimin kıvrımlarıma,
damla damla birikiyor içinde.
Rüzgârın uğultusundan ziyade,
kayboluş korkusu bu karanlıkta.
Yokluklar diyarı bu sevginin gölgesi,
ve yangınların ardı bu, kalan kurumuş bedenler,
hasretse bunun adı,
vay be, kökü yok toprakta salınan.
Çıkmaz renkli bir kalem bu,
elbisemize yapışan boya,
resimlerini çizdiriyor beynimde.

Sen ey yar,

belli, bir hasret bile olamadım ben sende.
Boşuna o sözler sevmek gibi,
boşuna.
Sen hele bir tat hasreti, gör kaç bucak bu yollar ve bu yolda yolculuk…
Hasret uğulduyor bu yollar,
gel düş içine,
gör kaç bucağa çıkıyor,
kaç çatal oluyor hasret.
NEREDEN BİLECEKSİN SEN, HİÇ YOLCU OLDUN MU HASRETE…

Bilseydim kapında bu kadar, bu kadar bekleyeceğimi,
bir kalem kalınlığında ki çizgiyle siler yok ederdim, atardım seni…
Kopacak, kopuşacak bir sevda halkasıydı bizi bağlayan.
Uzadıkça, gerilen, gerildikçe kopuşan yok oluşa doğru koşa, koşa giden, unutmanın, unutulmanın ince bir ipin kopacağı kadar yakın olan bir sevdaydı bizi bağlayan.

Bilseydim bu sevginin azaplarının böyle olacağını her gün yüzlerce çuval kömür taşırdım omuzlarımda. Simsiyah olurdum kömür köprüsünde. Utanmazdım senden utandırılarak öldürmezdim sevdayı ve utandırılarak ölmezdi sevda. Kırk yıl geçmiş hâlâ arınamadım sevda ezikliğinden.
Neymiş sevgi, sevda,
bilmeyene kuru gürültü,
bilene, renk renk sevda kelebeği.

Bu azap fırtınası bitmeli, bitecek,
bu gazap yolu sona ermeli.

Uzun bir yola çıkıyorum, belki dönüşü yok. Belki de “Bendeki yol öykün” biter, bitiririm, belki.
Yirmi yaşın sevdasıydı bu, ne yazılır ki?

“BEN SENİ ÇOK SEVDİM, KIRK YILDAN SONRA BİLE Mİ?

Dolu dolu bulutlar,
gökyüzü yeryüzüne doğru boşalıyor,
fırtınalı bir dökülüş bu,
damlar uçmuş,
damla damla, pervazlar su içinde,
yürek vuruluyor dolu taneleriyle.
Acı dökülüyor toprağa,
toprak, toprak kokuyor.
acı ben kokuyor.
Dağılmıyor bulutlar,
dağılmıyor acı…
Yavru ceylan gibi yürek kuytuya sığınmış,
Dağ kırlangıçları uçamıyor,
kuş yuvaları cıvıltısız.
Kartalın kanadı düşmüş,
yaşlı çınardan dallar kopuşuyor.
Kirazlar çiçek açamıyor, yaz gelmiyor.

DURULMUYOR VURGUN YÜREĞİ.
Ve hasat olamıyor…
SEVGİ BİR TÜRLÜ ÖLEMİYOR..
Ve hâlâ,
“BEN SENİ ÇOK SEVDİM, SEVDİM DİYOR”…

SUSKUNLUK DOLUYOR YÜREĞE…
ACILAR KERVAN, KERVAN TAŞINIYOR.
Ve ben başka bir diyara gidiyorum.

DİYARLAR YANIYOR SENSİZ,
kırk yıl sonra bile,
“BEN SENİ ÇOK SEVDİM DİYORUM, DİYE BİLİYORUM”…
Boş ver,

“AŞKIN, AŞKA KURALI VARDIR
VURGUNA VURGUN BU,
DİYORUM”.

“GECE BEKÇİLERİ ISLIK ÇALIYOR, UYU DİYE”.
Zaten sorun burada galiba, hem kalma, hem dönme, bir de gitme…
BU SEVGİ ŞAŞKIN BİR DİVANE DEĞİL Mİ?

Adamın sol kolu yoktu san ki,
sadece kızın gözlerine bakıyordu,
dudaklarının kıpırtısı suskunluğunu bozacak gibi titriyordu,
sessizliğin tınısı yokluk bulvarıydı sıkıntı veriyordu.
Gözler konuşuyordu sessizliği bozan ve hayat donmuştu bakışlarda.
Kız’sa, sadece “gerçekten ben seni çok sevmiştim” diyordu…

Artık ne gözlerde, ne de dudaklarda tek bir ifade kalmıştı.
İnanamıyordu.

ADAM BİRDEN HIÇKIRARAK BAĞIRDI! ! !

DUR GİTME, İKİMİZ ÇOK ÜZÜLECEĞİZ...

O VEDA CÜMLESİ BİLE DEĞİL, ELVEDA HİÇ DEĞİL…

Sen “gerçekten ben seni çok sevmiştim” cümlesinde kaç harf var bilir misin?
Bilir misin ben o harflerle kaç şiir, kaç öykü yazdım, bilir misin “ben seni gerçekten sevdim” diye kaç kere yazdım… Yaa, sen bir tanesini göster, içinde seni seviyorum yazsın. Sakın vardı deme, hepsi lafta kaldı, belge yok mektubun yok, havada sallanan bir cümle, şimdi neden gittin ha denmez mi, denmez mi, seviyorum diyene?
(Çandarlı)

Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 19.6.2008 08:59:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Çandarlı...Saklı beldem... Oldu mu, oldu mu? İki şiir bir üykü verdin yine, yetti mi sanıyorsun bana? Durmadı yine beynimdeki fırtınalar...

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Oktay Çöteli
    Oktay Çöteli

    Yüreğine sağlık Mustafa kardeşim herşey gönlünce olsun.. Sevgiyle.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Mustafa Yılmaz 4