Kum ve Sessizlik
Kumun fısıldadığı bir ülkede, rüzgârın ardında saklı kadınlar vardı.
Gölgelerini bile toprağın altına gömmüş, isimleri rüzgâra yazılmıştı.
Her adımda bir yankı, her bakışta bir sır taşırlardı;
sessizlikten dokunmuş bir pelerin gibi örterlerdi varlıklarını.
Bir çölün ortasında, günbatımının kızıllığında
bir kadın, diğerinin yüzünde kendi hikâyesini okurdu.
Onlar için dünya, kuma çizilen geçici nakışlar gibiydi;
her dalga bir izi siler, her fısıltı bir hatırayı yeniden yaratırdı.
Kervanlar geçerdi yollarından, ama kimse onları görmezdi;
çünkü kadınların suskunluğu, çölde saklı bir kuyu gibiydi:
ne kadar derine baksan da, suyun yansımasını göremezdin.
Güneş her batışında onların gölgesini uzatırdı,
ama hiç kimse bilmezdi;
o gölgeler karanlıkta ne fısıldar, neyi saklar.
Bir kadının sessizliği, bazen koca bir dağın yankısıdır;
ve bazen en büyük çığlık, en derin fısıltıda saklıdır.
Bazen bir ninni gibi dökülürdü dudaklarından sözsüz şarkılar,
bazen çocuklarının saçlarına örülen gizli dualar olurdu.
Ellerinde taşıdıkları ekmek hamurunda
hem yorgunluk hem umut mayalanırdı.
Geceleri, ayın ince ışığında
bir kadın diğerine bakar ve göz kırpardı;
o tek işaret, yüzlerce kelimeye bedeldi.
Çünkü onların dili,
sessizliğin içindeki görünmez köprülerden yapılmıştı.
Kum fırtınası çıktığında,
herkes kulaklarını kapatırdı,
ama onlar bilirlerdi ki asıl fırtına
kalplerinde kopuyordu.
Ve zaman ilerledikçe,
kadınların suskunluğu taş kesildi,
dağlara, kayalara, eski şehirlerin harabelerine sindi.
Bugün hâlâ o topraklarda yürüyen biri,
rüzgârın uğultusunu duyduğunda
bir kadının adını işitir belki
ama anlayamaz; çünkü o ses,
yalnızca sessizliğe emanet edilmiştir.
Kayıt Tarihi : 13.9.2025 22:16:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!