1
Hane hane dolaştım
Karanlık müzik donuğu
İzbe odalara girdim
Korku servi bir zaman
Tanrı tarafını gördüm evlerin
‘’Satılmış’’izleri mor; kalmak gibi döndüm
Puslu yapışkan bir yer...
‘’Kahverengi dağ’’
Büyümekten küçük insan siluetim
Dersimiz masal
Anlatıcı yok; siyah tebeşirler yazılmıştır yazı
2
Hane hane dolaştım
İzbe odalara girdim
Onlarca parıltılı eşya!
Kapı eşiği itilmişliği
Kaos bir komedi yazası geliyor elin
İçine sığmıyor, üşüyor tenim
3
Hane hane dolaştım
İzbe odalara girdim
Eşiği kapısı vardı; bir dokun! Yoktu insan
Geldim, modern bir tanı
-Modern ötesi-
Cebim giysimde, cep telefonum cebimde
Post modern bir gerçek...
Barkodun silinmiş onaylat öyle gel!
Ne geri, ne ileri yürüyemedim...
Dikenli tellerim ve kazıklığım
Gelecek bienallerde ilkel tanıma sergiliğim
Sayısız yön, sayısız anlam
Tabela, tabelaya gösterirken yolu
4
küpleri şarapsız kalan
hoyrat anlarda büyüyor boşluk
Hane hane dolaştım
İzbe odalara girdim
Suların getirdiği kirli, kırık
Yansıtmıyor ayna
-Saydığın an, yitirdiğin, kimsiz zaman...
Sevdanızı büyütüp verdim
Gerçekleşti bölünmüş
İrin irine aktı
Silindi tebeşir elleri, tozu suya karışan
-ezilmez taşla yürek-
Kesilen uçların kanı
Tıkanır duvardaki kılcal
Ses kafiye damlar
Yalan demeyen cümlelere
-Taş seker, elektrik gerilir yürek-
Değmek değil mi sevmek
Eksiktir ölüme değmeden geçmek
Taşı okşar su, kum doğurur taş
Okşayış ölümdendir
Taşı okşuyor suyum-ölüm yok
Taşı okşuyor suyum-doğum yok
Ölü dil mi seslenişim?
5
Hane hane dolaştım
İzbe odalara girdim
Sivri uçlu yazı yazıyordu insanlar
Suya giden patikalar vardı,
İnsana giden azdı.
Yapı kemerinde kilit taşı
Sızı bir dolu kan... Patladı patlayacak
Taş duvarları kil ile yapardı ninem
Kil taşa sarılır dururdu sel
Bir yerdik bir şeydik!
Sel geldi yıkıldı duvar
Dışı sağlam içi çürük
Hayretti yüzüme çalan
Masal sürdü; sürükledi hızını almış olan
Ellerimde, düşlerimde kan
Ne ki geriye sarılmıyor zaman
6
Hane hane dolaştım
İzbe odalara girdim
Zaman geçmiş ‘’ben’’ bölünmüştü çoktan
Ağarmakta yürek... Kırmızı...
Gri tonları, ışıkları; yalan gelişiyor tan sabah
Geleceğim zangoç, ses çıkıyor dünya
Binlerce oyun, binlerce seyir...
‘’Ey baba kendi ismini yücelt’’
Ne bir cevap, ne gök gürültüsünden dizi ses
Bir yapışkan yağış
Çığlık; kime versem karşılıksız
Suyunu bırakıyor ses
Akan dönüyor sessiz
Çok parçalı konuk
Işık oynuyor gölge
Merak bakıyor
Hayret oluyor
Erişkin olmayı unutan yüzüm.
7
Hane hane dolaştım
İzbe odalara girdim
Alelacele silinmiş kandı
Tükenişin limanı, şiirlere girim
İntikamları eritti övgü
Karabasan yarılmaları gerçek gördüm
Sırtlara kaldım,uzaklaşırken yitik
İç kırılma, içe yansı
Görülür bir geçmiş, geleceği evsiz
İçerde lal oğlan, yürek şamarın kendi
Söz dinlemez sabır tespihleri elin
Zamana mahkûm Morpheus*
Voltalarda yontulur umut
Akış yitirir akma
Alacaklı ölürken cümle
Ödenti başlar, yeni yakıştırılmış gün
İsyan; örs üstü kor kırmızı
Çekiçler elinde kalır
İç odanıza girmiştim oysa
Nasıl girim son sözüm...
Şiir bıçağından ter aktım
Görüm, göz gelincik, tarlam kırmızı
Açılmaz kapanan kapı
Titrer ten, çaresizken sevi
Artık emeğin adı ölüm
8
Hane hane dolaştım
İzbe odalara girdim
Sinemalar, tiyatrolar... Tanrım! Ne muhteşem
oyunlar...
Ekmeğini, tabağını yitirdi şarap
Siz pervanesi, ben köpüğü vapurun
Ne varırsa kıyıya
Çıkrık sesi, kurumuş kuyu
Gıcırdar yağlanmamış kapı
Kerestem güve ülkesi
9
Hane hane dolaştım
İzbe odalara girdim
Kendimi yaktım, korlaştım
Mezarımı kazdım
Külleşmişti iskeletim
Upuzun toprak baktım
Çiy düştü, dağıldı külüm
Ezanı bitirip uykuya dönerken imam
10
Hane hane dolaştım
İzbe odalara girdim
Yorgun birikmişti beden
Elekten geçmeye geldim
Yara onanmadan sökülmemelidir kabuk
-iç bükey bir ses, yalnız yaralardan
Boğuk geldi
Tükürükle silinmiş yazı...
Silgisini kaybetmiş (korktum)
Öğretenden
Kalabalıkta unutulmuş her çocuk.
Denir ki kolye niyetine silgi taşır boynunda...
Kalemim sizin
11
Hane hane dolaştım
İzbe odalara girdim
Onlarca kilit geçtim kendimi gördüm
Terk edilmiş çocuk, öfke birikti içim
El’le döndü bileyi taşı
Su çeliğe değdi
Söndü sabır
Yanmış konak, mermer merdivenler,
Mezar taşı
Uyandım Ruhi Bey’le dertleşirken
Susmak değerinde söz, sustum
Midemi kustum...
Angel’i soruyordu ruhi
Kendime geldim.
12
İzbe odalardan çıktım
Tadına sığmıştı, sürdürüm belgesi düşüm
-zemininden ayrı düşerken tarih
biten kopyalayamaz kendiniÜç
noktayla başladı
Boşlukların öyküsü böyle
Şiir soyunur; iki nokta üst üste
Aralanır gökyüzü kapı...
Mavi damlar
Mor gömülür derin
Alçak sesli her cümle
Anlağın ince ayarından gelir.
13
İzbe odalardan çıktım
Su tohumu tetikledi
Yeşil gebelenemedi yaşam
-sevda ölmez, tabuta girmez-i
Çürüyor kafam içindeki etim
İçten dışa ters düşen cümle
Bileyden yeni çıkmış ustura gibi
Keser ölü teni.
Sözlüğümde ‘’elzem’’ dövüyor beni
Densiz, dikkatsiz gelirken sesin...
14
Ölüdür mezarlardan her çıkış
Büyük yaşayış içinde yaratı küçük
Doğum lekesi
Sobe çığlığı ağacım sizin
Yere saplanan çakı
Çizgi çizgi geldim dün
Silahım söz; içimden içime
Batıp çıktım
Saf söz, fideyken yitti.
Ceninler, düşük mezarları, lağım...
“Çıkmaz” ismine kalır yürünmemiş sokak
15
Kana şaka yakışmaz
Mezarlıklar ki doğuma simge
İmge ki tabut, yakılıp ısınası
Musalla taşına dönükken kıble
Ceset torbalarına girdim
Yangın yerinde yaralar emdim...
Yara aldım
Kalın aklım kaldım!
Göbek bağımı vermeye geldim
Yüzlerce dönüm tırpan biçtim
Güneş dikinde
Kırık testi, eliniz...
Suyunu bırakamadı kış!...
Sabah ezanlarından melodi çaldım
‘’kadınım’’ notaladı-sevdim okşadım
Ben sevdim siz sevildiniz
Rüyadan çıkmaz düğümdü zaman
Mahkeme suç demişti
Sobe çığlığına
Şahidim sayısız ölü hücrem
16
Eriyik kurşundan deniz ıslanmaz ki su değince suya
Geçmiş zaman, kavgası günün.
Ayyaş içmelerin, ayılmayan tadı
Beklemek gibi durulmayacak suda.
Saklanası bir damla düşten
Sancılı kanamaysa doğmamış çocuk
Emek! Yürümeye el gerek.
Denek kafeslerinden çıkıp gelmek kaç kez...
Dokunası yeryüzünün gökyüzüne
Kararması ışığın kaç kez
Poseidon öfkeli sular
Çaresiz kalır vapur
Bıçakla kesilecek iş gibiyse palamar!
Ey dudağımdaki misafir, ıslak!
Sıcağın ne kadar esrik!
Yere saplarım bıçak
Sana gelirim içim, içimden
Senden dönerim içim.
Ben yaprakları sarmaş dolaş
Gül seslerim
Hafızam ‘’banal’’
Geometri gelir, gülerim... Geçemem...
17
Sır aşınır, kir yosun bağlar
Bilmek acı kanar, incelir
Bakakalır nikotin buğulu ses
Yolcular geçer iç kapılardan
Alışkanlığa döner, görünmez duvar
Tan erkeni sunmaz olur
Güneşine sevda çatlarken toprak
Kıyı yamacından döner su
Kendi kalır.
Kayıt Tarihi : 19.6.2021 13:00:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Kırmızı gülden yara kabuk bağlayamaz Gülten’e * Morpheus: Düş Tanrısı
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!