Ne sevdaydı be güzelim sana duyduğum,
ne sevdaydı.
Kerem’in aştığı dağlar hiç kalırdı,
Mecnun’un geçtiği çöller hiç...
Ve Leyla’ya sevdasıysa
Mecnun’un yüreğindeki çöl sıcaklığı,
senin sevdan cehennem ateşiydi
benim yüreğimde.
Ne sevdaydı be güzelim sana duyduğum,
ne sevdaydı.
Ömrümde ilk merhabayı demiştim
rakı şişelerinin dibine,
hasretindi adı.
Yüreğimden taşan coşku’nu boşaltmak için
attığım nârâlardan nice dağlar yıkılmıştı.
Ne kadehler kaldırmıştım şerefine,
ne kadehler.
Aradan sanki bir ömür geçmişken
ve ben öylesine değişmiş,
öylesine değişmişken;
yanacak közü bile kalmamışken
yüreğimdeki cehennemin
sevdandan yana,
ve savrulup dağılmışken sevdanın külleri
yaşam fırtınalarıyla,
yine rastladım sana bu koskoca dünyada.
Belki demiştim gözgöze geldiğimiz an;
belki o da değişmiştir,
değişmiştir de,
hiç olmazsa savrulan külleri karışır sevdamızın.
Olmadı be güzelim, olmadı,
o da olmadı
Sen yine aynıydın, sanki dün bırakmışım gibi.
Geçip gittin yanımdan, selâm bile vermeden.
Dönüp baktım arkama,
sen dönüp bakmadın bana.
Baksaydın görecektin
nasıl boğulduğumu gözyaşlarımda.
(Bir merhabalık hatırı da mı yoktu yaşananların?)
Olmaz olsun dedim,
keşke rastlamasaydım sana.
Ne sevdaydı be güzelim sana duyduğum,
ne sevdaydı.
Umarsızca geçip gittin ya yanımdan,
arkana bile bakmadan.
Oturdum sevdamın savrulmuş külleri üzerine
kuytu bir meyhanede,
yine kadeh kaldırıyorum bu akşam.
Ama bu defa şerefine değil be kadın,
şerefsizliğine, inan.
18. 12. 2002 – Çarşamba / Saat:13.10
Abdurrahman ÖzdemirKayıt Tarihi : 7.12.2006 09:51:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)