Çatlamış ceviz kabuklarını ezerek
toz tutmuş turna tüyleri topluyorsun.
Rüzgârı değil,
rüzgârın ardındaki sesi dinliyorsun.
Yaslı ovanın mor kıyılarında
tutuşmuş zamanların içinden geçiyorsun.
Sürgün baharların sıcağında
titriyor gecenin kemikleri.
Yanaklarında asi bir sükûnet,
gülümsemiyorsun —
yüzünde acı bir tebessüm.
Yarılmış bir sessizlikten yürüyorsun,
adım adım unutulmuşluk.
Peşin sıra dilsiz yankılar,
ve yıldızlar değil,
taş yağıyor üzerine.
Küller içinde bir ateşsin sen.
Tutulursa yolun belki,
bir gölgeye uğurluyorsun
yalnız kalanları.
Renk arıyorsun bir mezar taşında,
unutulmuş kentler ardında.
Sabahlar küf kokar,
kaldırımlar suç ortaklığı yapar.
Bir zamanlar haykıran o kız şimdi
karanlık vitrinlere pazarlıyor kendini.
Saklan orada, yolcu —
yırtmasın geceni uğursuz ıslıklar.
Uykun zift olur,
kâbusun ağzı kesik.
Tenha izleklerde yürürsün
kendine dönük bir sancıyla.
İçin daralır, suskunluğa eğilirsin,
gözlerinden kaçırırsın geceyi
kırılgan bir sır gibi.
Yine de diyor yıldız falın:
"Bu yolun sonunda kül değil,
kül içinden doğan sen varsın."
Kayıt Tarihi : 29.7.2025 15:14:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!