kutsal kelimelerle örtüyorum yüzümü
irisin maviden aldığı intikam
akşamları koynumda ölünce
mavi kuşlar gelip suya şarkılar söylediler
beri yanda savaşın mağlup çocukları
içime intihar yarası taşıyordular
elimde kalan çingene çocukların
yaralı öpücüklerini sürdüm yıldızlara
kırıldı yüzümün bir parçası. kırıldı
mürit gülüşünü aşktan sakınan nilüfer
hey gidi yabani düşler
kısrak bir atın heyecanından
kopardım tenha yerlerimi
şimdi külün ve gümüşün sevişmesidir zaman
portakal dalından, incir çekirdeğinden
kalbimin yaralarıdır beni koynuna ısıtan
zakkum azabından baktım sana
alnında müstehcen çillerle
tanrının günah dediği sırdın
eksilen yerlerim acımazken
içime taşınan intihar yarasında
kanlı begonyalar öldü
yabancı ve uzak sesimle seslendim
şimdi külün ve gümüşün sevişmesidir zaman.
yağmur düşleri
saçları ıslanıyor akşamların
bense tutturmuşum bir nakarat
habire yüreğimi geri sarıyorum
özlediğim ilk öpüşüm
ıslak dudaklarımda yangın
gibi
tutuşurken gece
ölünmeli
huysuz özleminle taşlanmalı ki
yüreğim
örselensin bu türkü
bozuk bir dişli
gibi
habire gıcırdasın ölüm.
kıyamet çölü
o tenha
patika yollardan
üşüyen mavi tomurcukların
esintisiyle
çingene çiçekçilerin
ölümleri gelir usulca.
beyaz örtü altında kalan
kaçak tütünle
dudaklarımın çatlamışlığında
ağıtlar
kavruk kelamların esrarıyla
anlatınca kendi şarkılarını
sarısabırsız
mahzun bir ışık halesiyle
yol alır yaz serinliğini
zemheri vaktine ayartır
sarı solucan kahrıyla.
siyahlar kuşanan aşkı muhabbet
patırtılarla uyandırır günü
gözleri buğusuz
esrarlı aynaların gücü ardında
cevher yangını mahpus.
papatyalar misali
gül kokusundan nazlı dul
buyur, keşfedilmemiş yerlerime
seni sımsıcak tutayım.
yıldız falcısını ve buyruğunu
en rutubetli zamanlarda
ıslak su damlalarıyla sığdırmalı
kırağı iklimiyle tamam vakte
çünkü yârin kemali erişmektir
ve rüyaların diliyle destanlardan
akşamları okuyup
kendini lanetleyen bilge
gelirsen ölümle bilinirim
boş kovanlardaki matemle
çiçekçi arılarda.
vaktinden önce kopar yazgı
sımsıkı kenetlenen dualarla
sığınır ücra renklerime
ömürse;
boyanmayan desen gibi
çırılçıplak kalan duvarda
sıvasız durur akşama.
daha dün tesadüfen sevdim seni
sallanır gibi zaman
uzayan şarkılar
çetrefil dizelerle
kıyamet çölünden geldim
su, ekmek ve aşk ile
sedyede taşınmaya hazır
bir hınzır yürek acısı
esareti kıran zincirin kılıcıyla
ayrı düşmüş kırlangıçlar.
tan doğuran yalnızlık
düşer çıngırak seslerinden
sonra uzak
kurtlar ile kuşlar
tüfekler
ve ses keser sesi
bilinen buymuş
sendeler ceylan
kırık ayağında domdom
pansumansız ölür
rüzgârın uğultusunda
mağara inleyişiyle.
kaos yaratan aşk
gül getirir
puslu sabahların eşiğine
yalanlı düşlerin
erdemleriyle
kınanmış bir varoluş
bulduğu üç gün
gün günden geçer
sirensiz
ışıksız.
şehrin kenar sokaklarına düşen
palmiyeler, bölüşülen şarapla
damağa sunulan sevgilinin ışığı
perdesiz camlarda evler üryan
alnıma dökülen aklarla
serpilen hayat ve savrulan
çiçek tozuyla beton altında
çatlayan ejderin çatal ağzı
ve şehrin koynunda dev uyur
arada şair ölür
bekâretiyle kalan mısralar
kırılgan ve nazif.
dağ tırmanan karınca
acıtır yolu, kavuşmak
faslıyla uzayan menzili
ve ellerinde üç gün getirir
mahşer sokaklarından dileklerini
yorgunluk devşirme günlerinden
ıslak ve rutubetsiz kalsın diye
taşralı bir ağaca asılan mendille.
Kayıt Tarihi : 27.2.2023 11:42:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
sizden iyi kim bilir
sesin çiçek açmasını..."
TÜM YORUMLAR (1)