Dolaşıp da Tunalı’da, Kuğulu’da, cd çantam omzumda.
Severim çay içmeyi, hele orda! Bazı tanıdıklar, el kol eder:
İki oturturlar, gülümserler, unuturlar para üstü vermeyi;
Öyle ki, bilse ya da bilmese, nefesleri yeter.
Ve bazı bilinmedik insanlar, çevrelerde oturanlar;
Banklarda, bahçelerde ve gazete okuyanlar..
Ve boyacıdır kendisi, bir kafadan bacaklı, temiz kalpli;
Müzisyendir kendisi, web sayfası da kuracaktı..
Ve bir gece kalkılır, kuğulara simit atmak için bakışlarda.
Geceyi örten dikitler; betonarme kaldırımlar, asfaltlar..
Sürüngen bacaklar arşınlar yollar, amaçsızmış gibi..
Yollar yürür bacaklarda, adımlarken bacaklar.
'Bir kaç-yüz' caddede: Kimi bakar, bakmaz kimisi;
Demir perde kaldırıyordur birisi: Rusya ya da hepsi;
Dükkan kepenkleri: Uyanmamaya hevesli, sanki.
Çoğu fersiz, çürümüş tek tük’ler güçlü sabah'ı bekler.
Bir pastane, burasını severim; içeride ışık var, otururum.
Tatlı bir şeyler yemeye koyulurum, birkaç basamakla inilir.
Bazen bir vücuda ait bir çift bacak seğirten yukardan,
Bir yüz bazen garsondan, gülümsemeye çalışkan:
Demin nikbin iken başlayan asılma’ya, onun yüz ifadesi;
Sen yemek yerken, uydu ya zamana; aman da: Balkabağı! ..
Varıldığında banka, bacaklar oturur onun tahtalarına;
Kafa, havuzun üstündeki kuğuların kulubesi içindedir,
O karanlık, ışık vermez gecenin karanlığından.
Gelen güçlü ışıltısında yukardan gelen lambanın, geceyi yaran,
Yoktur elimde ertesi günün henüz yeni çıkmış postası:
Atılgan ya da utangaç olanlarını, izlemeye koyulurum kuğuları;
Kendini yaran o geceyi, karanlıkla sarmalanan bir karanlığı.
Gözler izliyordur gecenin bir köründe, sabaha karşı.
Havuzuna baksam Kuğulu Park’ın, intihar edecek sanırlar;
Derler 'deli' baksak kuğulara, sensindir ya bunu düşüneni.
Ne yapsak? ... Ne yapsak? ... Ne yapsak? ... Ne yapsak? ...
Kendindesindir de bir yandan: Sensindir evet, düşüneni ya?
Haydi inekleri sağmaya: İnce nakış, oya, inekler Doğu’dan.
Koçlar: Keçiler; saymak için, Ankara’dan, zaten hemşeri;
Onlara da yem vermeli, keşke simitçi uyumasa geceleyin.
Sabah olur, akış başlar, ‘tenhalarda gezen-züğürt gözler’de:
Gündüz olunca, geceki yüz ifadeleri artık gözlerde
(Günün yorgunluğuyla yüzlere taşınan ifadeler:
Hassas-ürkek tavırlar, yeterince riyakar mıydı sabaha karşı?)
Peki ya, yüzler ışıltılı mı gözlere taşınan, sabah ile?
Umut arayanlar: Kahkaha atarlar, aynı günün gecesi habercisi.
İçki var ya gece.. kadını, erkeği.. (kadını, erkeği: Vay iş-bileni! ..)
İkisi de aynıdır, dereceleri farklıdır: Gündüzki Proto, daha riyakardır:
Yürürken bakmayana bakarlar: Onlar, onlar gülmez-gülenler;
Zordur ayırması, tarlaya ürün sererler, ürünü yetiştiren eller
Sanayiyi överler, daha az çalışırlar, endüstri ödüllendirdikçe onları..
Bir gece yarısı uyandırdı o üretken ses, o kuğu yumurtası
Ve çıkmıştım ya Kuğulu’ya, dışarı: ‘Oh, sessizliğin sesi! ',
Derken ‘selamet’, kuytu yaklaştı ‘berhudar’: Melanet keramet -
Koşar, koşsun hele: Olsun kötünün de, sonsuz döngü o vakit;
(Onun itki'si, başkasının çekiş'i: Debelenmesi, yalvarması.)
Birer günah keçisi gibi, gececilerin yüzlerinde de ve sabah keçileri:
Sessiz fakat oldukça çarpıcı, sempatik bir karizma;
(Ya da gülmeyi de bilen, dahil'inde bir sıra dışı'ysa da …)
Uzaktır hep sırıtan veya hep somurtan kalabalıklara.
-
açıklama:
Proto: Prototip
Akın AkçaKayıt Tarihi : 19.5.2004 22:23:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!