Zeytin Dağı’nın doruğundan
Bir dal uzat dünyaya
Topla kendini, kalk ayağa!
Ne olur ağlama!
Ve ağlatma beni Kudüs
Susmam bak sonra
Sen devam edersen ağlamaya
Neden yine kırık o
Ummanlara sığmayan gönlün
Niçin gözyaşıyla dost,
Tebessümle küssün sen...
Oysa mutluluk güneşinin
Tepelerinden doğduğu
Bir mübarek kentsin,
Kudüs’sün sen…
Hem Muhammet Mustafa’yı,
Yedi kat semaya
Yolcu edip gezdiren
Bir mübarek üssün sen...
Hem Musa ile İsa’yı,
Onca rasulü ve enbiyayı
Kucağında emziren
Kudüs’sün sen...
Gece gündüz,
Gönül gözümüzle gördüğümüz
Bir mübarek düşsün sen...
Mescid-i Aksa sende,
Sen de yeryüzünde
Bir aziz ziynetsin,
Nadide bir süssün sen…
Dün onlarca nebinin
Yüz sürdüğü
Bağ-ı bülbülsün sen
Ama bugün
Kara postallarla çiğnenen
Endülüs’sün sen...
Dikenlerin arasında,
Yapayalnız, İstanbulsuz
Baharsız kokusuz,
Parıltısız pulsuz,
Solup giden gülsün sen…
Görür mü tekrar,
Ruhlara haz sunan pınarların
Kıtalara sığmayan Koca Yavuz'u
Muhteşem Süleyman'ı,
Korkusuz Selahaddin’i...
Bildirir mi bilmem bir gün
Deli rüzgârlarla yarışan bir yiğit
Hat bilmeyen katillere,
Bir kez daha haddini...
Çileni çözdüm,
Mübarek Kudüs senin!
Sen var ya sen,
Uygarlıkların şantiyesisin...
Dağınık olur malum,
Biraz şantiyeler, bilirsin
Devam edecek,
Kendimizi inşa etmeden
Tozun, dumanın, sisin…
Kayıt Tarihi : 11.11.2014 16:16:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Çok teşekkürler Sayın Kırmızı. Takdiriniz şevkimi artırdı. Selamlar, saygılar.
TÜM YORUMLAR (2)