Zeytin Dağı’nın doruğundan
Bir dal uzat dünyaya
Topla kendini, kalk ayağa!
Ne olur ağlama! Ve ağlatma beni Kudüs
Susmam bak sonra
Sen devam edersen ağlamaya
Neden yine kırık o
Ummanlara sığmayan gönlün
Niçin gözyaşıyla dost, tebessümle küssün sen
Oysa mutluluk güneşinin
Tepelerinden doğduğu
Bir mübarek kentsin, Kudüs’sün sen
Hem Muhammet Mustafa’yı, yedi kat semaya
Yolcu edip gezdiren bir mübarek üssün sen
Hem Musa ile İsa’yı, onca rasulü ve enbiyayı
Kucağında emziren Kudüs’sün sen.
Gece gündüz, gönül gözümüzle gördüğümüz
Bir mübarek düşsün sen
Mescid-i Aksa sende, sen de yeryüzünde
Bir aziz ziynetsin, nadide bir süssün sen
Dün onlarca nebinin
Yüz sürdüğü bağ-ı bülbülsün sen
Ama bugün
Kara postallarla çiğnenen Endülüs’sün sen
Dikenlerin arasında, yapayalnız, İstanbulsuz
Baharsız kokusuz, parıltısız pulsuz
Solup giden gülsün sen
Görür mü tekrar, ruhlara haz sunan pınarların
Kıtalara sığmayan Koca Yavuz'u
Muhteşem Süleyman'ı, Korkusuz Selahaddin’i
Bildirir mi bilmem bir gün
Deli rüzgârlarla yarışan bir yiğit
Hat bilmeyen katillere, bir kez daha haddini
Çileni çözdüm, mübarek Kudüs senin
Sen var ya sen, uygarlıkların şantiyesisin
Dağınık olur malum, biraz şantiyeler bilirsin
Devam edecek, kendimizi inşa etmeden
Tozun, dumanın, sisin…
Kayıt Tarihi : 11.11.2014 16:16:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Çok teşekkürler Sayın Kırmızı. Takdiriniz şevkimi artırdı. Selamlar, saygılar.
TÜM YORUMLAR (2)