Ne güzel hayal kurardım gençliğimde,
Tek katlı beyaz boyalı bir evimiz olacaktı.
Bahçesindeki incir ağacına kuracağımız salıncakta,
Çocuklarımız sallanacaktı.
Ne tek katlı, ne de beyaz boyalı bir evimiz olmadı.
Salıncak kurabilecek bir ağacımız olmadığı için,
Yüreğimin kapılarını açtım sana sevdiğim,
Durma tez gel…
Kollarımı açtım hayaline,
Hayalimi boşa çıkarma sevdiğim,
Durma koş gel…
Ömrümü verdim ben sana,
Doğruluktur, güzelliktir, iyiliktir
Benim Ülküm.
Ne mutlu bana ki
Ben bir Türk’üm.
Hedefi 24 Kasım 1928’de
Gösterdi Atatürk’üm.
Asker oldum gidiyorum Erzincan’a,
Gelip de elini öpemedim ana.
Borlu’muzdan şöyle bir bak Tatvan’a.
Uzaklardayım beni göremezsin ana.
Sen beni yetiştirdin de,
Cansız bedenim Musallah taşına konduğunda,
İmam namazımı kıldırıp “merhumu nasıl tanırsınız”
Diye soracak.
“Allah rahmet eylesin, iyi insandı” diyecekler biliyorum.
Cansız bedenimi toprağa verip’te,
Ruhum göklere yükseldiğinde,
Uykuda düşümde
Kollarımda dizimde
Yaptığım her işimde
Görebilsem minik kızım.
Sofrada aşımda
Yürümeye başladım,
Güzel bir ayakkabım olsun istedim.
Benim hiç güzel ayakkabım olmadı…
Bir topum olsun istedim.
Kendime ait, doya doya oynayabileceğim.
Benim hiç topum olmadı…
Kanatlarım olsa da uçsam,
Kaf dağının tepesine konsam.
Seyreylesem şu alemi,
Kaç paraya kaç adam.
Adam adam olmayınca,
Köyde akşam olunca;
Bir gariplik çöker ortalığa
Apansız...
Çobanın kaval sesi
Deler gecenin sessizliğini
Acımasız...
Sabahleyin altı kırkbeş,
Zilin sesiyle başlıyor bir telaş.
Pantolon, gömlek, çoraplarım, kıravatım.
Hepsini acele acele giy,
Çocukları uyandırma sakın...
Bu telaşla kahvaltı yapmak çok zor.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!