neşeli bir çocuk yüzüydü hayat
kara trenleri yakalamak için,
dördüncü viteste koştuğumuz zaman...
uçurtmayla göğü delip,
arkasındaki dünyaya pike yaptığımız,
hava atttığımız eflatun günlerdi, hey!
gözlerinde geziniyordu biraz önce
birden kayboldu beynin kıvrımlarında
ok gibi fırladı kirpikler,
avını kaçırmış avcı telaşında
fal taşı gözlerden,
geleceği okuyamadı hiç kimse…
ayaklarına dikeni battı yolların,
tökezledi, kaçarken avcılardan...
bir göründü bir yok oldu hayat
bayatladı iyi birşeyler beklemekten
atıldı en sonunda,
keskin nişancı avcıların masasına
dönüp bakmadı, açlıktan ölse de,
masaya çöreklenen ölü soyucuları
bir gümüş çatal uzatmadı,
semiz hayatları yemeye alışmış yiyiciler...
kirli bir peçeteyle boşaltıldı çöpe...
yaşanmadan iade edilmişti küçük hayat
bir çöp toplayıcısı çocuk geçse diye
bekler durur, çöp tenekesinin dibinde…
-ulan keratalar her gün burada ziftlenirdiniz
sizin de mi, semiz çöplerle kanlandı bitleriniz? -
fen ve tabiat derslerinde,
fosil hikayeleri dinlemiştik kulak arkasıyla...
insanlık tarihiyle eşzamanlıymış bu süreç,
bir yeniyetmenin deposuna,
98 oktan benzin olma hikayesiymiş aslında …
ve gümüş bıçaklı masalardan başlayan
fosilleşmenin en bilimsel serüveni,
küçük hayatların, hiç değişmeyen hikayesiymiş...
Kayıt Tarihi : 29.6.2005 14:42:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
şair yazarken epey inmiş derinlerine... bir dalmış bir çıkmış yüzeye , bir dalmış bir çıkmış..
bir daldım !!! derindeyim
tbr
Suna Doğanay
bir çöp tenekesinin içindeki karanlık karmaşada…
gümüş bıçaklı masalardan başlayan bilimsel serüvenin
hangi yollardan geçerek fosilliğe terfi ettiğini…
Güzeldi...Tebrikler...Saygıyla...
TÜM YORUMLAR (3)