Bugün sokak çocuklarıyla ilgili bir yazı okurken eski bir anım canlandı gözlerimin önünde. Unuttuğumu sandığım bir duygu yüreğimden kopup geldi ansızın. Yavaşça, bir köşeye gizlediğim bu anımın üstündeki örtüyü aralayıp sizlerle paylaşmayı düşündüm.
Belki çok uzun değil ama yine de yıllar önceydi. Küçük bir ilde yaşıyordum ve insanların sorunlarını daha çabuk görme şansına sahiptim. Her sene kendi imkanlarımızla topladığımız paralarla kıyafet, oyuncak ve kırtasiye gibi ihtiyaçları alarak Çocuk Esirgeme Kurumu’na giderdik. Onlara küçük bir parti düzenleyerek, müzik eşliğinde hediyelerini verip türlü oyunlar oynardık. Genelde bu tür partiler hüzünle başlar hüzünle biterdi. Çoğumuz ayrılma vaktinde oradan ağlayarak ayrılırdık. Yaş grubu genelde 3 – 12 arasındaydı. Öyle meraklı ve sevecen bakarlardı ki bizlere sevgiye olan susuzluklarını hemen hissederdik. Götürdüğümüz pastaları, çörekleri yedikten sonra onlarla oyunlar oynar dans ederdik. Bazılarının ağlayarak sümüklerini çekmeleri bizi derinden yaralardı. O manzarayı sevgiye ve açlığa tok insanların görmelerini çok isterdim. Yanlarına gidip başlarını okşadığımız zaman ellerimize öyle yapışırlardı ki yüreklerimizi tuttuklarını sanırdık. Küçücük elleriyle, kaybettikleri sevgileri tutmak istemelerinin heyecanını onlarla birlikte yaşardık.
İçlerinden bir tanesi dikkatimi çekmişti. Sanıyorum üç yaşlarındaydı. Bir kenarda oturmuş elindeki kırık oyuncağa bakarak sessizce ağlıyordu. Onu öyle görünce içimin parçalandığını hissetim. Kendi çocuklarım aklıma geldi. Nasıl da bir gül gibi koklayarak, kollayarak büyütüyorduk. Acaba nefes alıyorlar mı diye gecede sayısız kereler kalkıp nefeslerini dinliyorduk. Bu düşüncelerle yanına gittim ve “ ne oldu bebeğim” diye sordum. Başka bir oyuncağı görmüştü ve onu istiyordu. Ne yazık ki o oyuncakta başka bir yavrunun elinde ona mutluluk veriyordu. Almamın imkansız olduğunu anlamıştım. Ne söylesem dinlemedi, gittikçe daha yüksek seste ağlamaya devam etti. Kucağıma aldım ve ikimiz yere oturduk. Saçını okşayarak “seni seviyorum” diye fısıltıyla kulağına vazgeçmeden söyledim. Önce aynı tempoda ağlamaya devam etti fakat bir müddet sonra ağlamasının azaldığını fark ettim. Saçlarını okşayarak çocuklarıma söylediğim anne ile ilgili bir ninniyi severek, sevgiyle söyledim. Artık sakinleşmişti. Başka oyuncaklarla bir çok oyun oynadık. Gideceğimi anlar gibi yanımdan hiç ayrılmadı, elimi hiç bırakmadı. Bir müddet daha oyalandıktan sonra gitme vakti gelmişti. Sanki yüreğimi bir şeyler sıkıyor, boğazıma düğümler sıralanıyordu. Yavaş yavaş belli etmeden yanından uzaklaşmaya başladım. Tam oldu derken arkamdan koşan bir sesle olduğum yerde öylece kaldım. Ağlayarak “anne gitme” diyordu. Koşarak geldi ve bacaklarıma sarılarak ağlamaya devam etti. Durmadan tekrarladı “anne gitme, anne gitme”. İşte o an kendimi tutmanın imkansızlığını anladım. Ona sarılıp onunla birlikte bende çaresizce ağladım, ağladım. Yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Ben bunu çok iyi biliyordum fakat o bilmiyordu. İşte bu yaşamında yaşadığı belki ilk acımasızlıklardan biriydi. Onu tatlı yalanlarla kandırıp arkama bakamadan kaçarcasına uzaklaştım oradan.
Eve gidince saatlerce düşündüm ne yapabilirim diye. Çözüm bulamadım. Küçük olmalarına rağmen çocuklarımı karşıma alıp ne kadar şanslı olduklarını anlattım. Binlerce annesiz, babasız, sevgiye muhtaç çocukların var olduğu düşüncesi beni kahretti. Bugün hala bu duygularla yaşamaya devam ediyorum. Bazen düşünmemeyi, görmemeyi denesem de vicdanımın isyanını yüreğimin derinliklerinde duyuyorum.
Şimdi ne zaman ağlayarak “anne gitme” diyen bir çocuk sesi duysam göz yaşlarımın firar ettiğini hissederim. Hep anne, baba sevgisi görmeden büyüyen çocuklar için yüreğim sessizce yas tutar. Onların yüzüne bakmaya korkarım, yıllar önceki o çaresiz kaçışımı görmesinler diye. Ama onlar için verecek kocaman bir yüreğim, sonsuz sevgilerim ve onları terk etmeyen dualarım olduğunu hissedeceklerine bütün kalbimle inanıyorum..
Zeynep Nilgün GökçeözKayıt Tarihi : 21.5.2005 07:44:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Çok çok mükemmel bir çalışma,duygu yüklü bir eser,bende duygulandım okurken,bir çırpıda okudum bu güzel çalışmayı,yüreğinize sağlık.Saygılar sunuyorum...
Mürsel Adıgüzel
YUSUF İPEKLİ
ayaz vardı geceden...
Tan yeri ağırdan alıyordu.
Bulutsuz bir gökyüzünde,
solmuş birkaç yıldız,
güneşin aydınlığına gömülüyordu.
Soğuk bir sessizlik vardı,
Az sonra başlayacak gürültüye inat.
Sabah mahmurluğu üzerimde,
Dalgın yürüyordum kaldırımda.
Bomboştu sokaklar,
bir ben vardım,
bir de çocuklar...
Sokak çocuklarıydı, tanıdım onları.
Yığılmışlardı üst üste,
sarmaş dolaş.
Ahtapot gibiydiler,
çok başlı çok ayaklı.
Kördüğüm olmuşlardı,
sayamadım kaç yürekti.
Üşümüştü belli ki elleri ayakları.
Hedefleri tekti,
donmadan sabah etmekti.
Yürekleri gibi,
tenleri de sıcağa hasretti.'
Bu da benim çocuklar için yazdığım şiirden bir bölümdü... Duygularına katıldığımı belirtmek için yazdım...sevgilerimle...
Duyarlılık.
ve yapılan bence çok önmeli.
çocuklara bu öğretilmeli.
tebrikler efendim
TÜM YORUMLAR (8)