Hızlı adımlarla yürüyordum. Paçalarımın çamurlarına aldırmaksızın yetişmiştim dolmuşa. Ferman dinlemeyen kar yağışı, tipi her yeri istila etmişti. Kaçışan insanlar, birbirine kar topu atanlar, titreyenlerle birlikte sadece soğuğun türküsü söyleniyordu dışarıda. En çok dolmuşçulara yaramıştı karakış. Bu dondurucu soğukta, değil yürümek beklemek bile çok zordu…
Elimde kitaplarım, hızlı adımlarım, çamurlu paçalarımla son anda yetiştim dolmuşa. Öylesine kalabalıktı ki, kapı bile kapanmıyordu. “-Biraz daha arkaya yürüyelim” diyordu şoför; rahat koltuğuna yayılırken. Hareket etti dolmuş. Kitaplarımı düşürmemeye çalışırken, kemiklerimin çatırdadığını duyumsuyordum sanki. Biliyorum ayaktaki kalabalığın hepside itişe kakışa ayakta durma mücadelesi veriyordu. Dolmuşun içerisinde ağır nefes kokusu, öksürük sesleri,itişmeler, hepside içten içe küfür habercisiydi. Kıpırdayamıyordum yerimden. Binbir özenle sildiğim botlarım şimdi ne durumda diye düşündüm birden. Nefes almayı bile kısıtlamıştı bu amansız kalabalık. İnsanların yüzünde ki ter damlacıklarını, kendi yüzümden tahmin edebiliyordum…
Birden onu gördüm. Annesinin kucağındaydı. Pembe montu, mavi beresi, beresinin üstünde pembe kapşonu, mor emziği… Aydınlık bir yüzü vardı. Minicik elleri. “-Hey bebek! Küçük bebek, ne kadar da şirinsin öyle” diye bir ses duydum içimin köhne yerinden. Bir türkünün berraklığı gibi tertemizdi yüzü; tertemiz…
Birden onu gördüm. Uyuyordu. Onca kalabalığa, nefes kokusuna, kara kışa, fırtınaya aldırmaksızın uyuyordu. Dudaklarında hafifçe gülümseme sezinledim. Gülüyordu küçük bebek. Kimbilir nasıl bir düş görüyordu. Tutamadım kendimi, tutamadım. Koştum bebeğin düşlerine. Koştum birden bire. Soluk almadım giderken; giderken dere tepe…
“/benide al düşlerine
benide al küçük bebek
koştuğun çayırları görmem gerek/”
Büyük şaşkınlıklar sardı her yanımı. Burası ne güzel bir yer öyle. Her taraf yemyeşil. Gökyüzünde gökkuşağı. Güneş gülümsüyor. Keçiler birdir bir oynuyor. Küçük bebekte orda. Üstelik uyuduğu gibi kalın elbiseler yok üstünde. Üzerinde bembeyaz elbiseler, gülümseyen renkler. Koşuyor neşeyle.Elinde rengarenk balonlar, peşinde tavşanlar. Küçük bebek nasılda gülüyor öyle, nasılda sevinçli. Yeşillikler ötesinde bir çeşme. Ilıkmı ılık süt akıyor, dayıyor ağzını musluğa kana kana süt içiyor. Ordan biraz ilerde küçükçe bir nehir. Kısacık saçlarını yıkıyor, ayaklarını ıslatıyor. Keyfine diyecek yok küçük bebeğin. “Demek o yüzden gülümsüyordu dolmuşta”. Birden bire büyük bir bavul beliriyor. Coşkulu şarkılarla açılıyor bavul. İçinden çeşit çeşit oyuncaklar süzülüyor. Oyuncak arabalar, su tabancaları, küçük motorsikletler, plastik toplar, mızıka, düdük… Hepside küçük bebeğin sevdiği oyuncaklar. Sürüyor arabalarını yemyeşil çayırda. Dilediği gibi oynuyor oyuncaklarıyla, dilediği gibi çalıyor mızıkasını, topunu havaya atıyor. Bağırıyor özgürce, haykırırcasına gülümsüyor…
Gökkuşağının derinliklerinden, mavi elbiseli, beyaz kanatlı, kıvırcık saçlı bir peri yaklaşıyor şimdide. Açıyor ellerini küçük bebek. “Nerden tanıyor bu periyi” dememe kalmadan sarılıyorlar sıkı sıkı. Peri, elindeki şekerleri, dondurmaları küçük bebeğe veriyor. Kucak dolusu meyveleri de önüne koyuyor. Dünyanın her yerinden toplanmış çeşit çeşit meyveler. İştahlı iştahlı yiyor hepsini. Ağzını şapırtadarak, üstünü batırarak. Üstelik kızmıyor kimse üstünü batırdın diye. Hiçbir şeye benzemiyor küçük bebeğin coşkusu, hiçbir şeye…
İrkiliyorum birden. Dolmuştakilerde irkiliyor. Ani fren sesiyle kemiklerimin çatırdayışını hatırlıyorum yeniden. Boğuk nefes kokularını. Birden onu gördüm. Tedirginlikle uynamıştı. Emziğini çıkarmıştı annesi. Kalabalıktan zorda olsa dışarıya baktığımda gideceğim yeri iki durak geçtiğimi fark etmiştim. Küçük bebeğin düşü, beni de alıp götürmüştü sanki. İtişe kakışa, homurdana homurdana indim dolmuştan. Kar yine deli gibi yağıyordu, fırtına ona eşlik ediyordu. Birden onu gördüm. Anlamıştı küçük bebek. Anlamıştı gizlice düşüne girdiğimi. Utandım birden, çok utandım hemde. Yaşından büyük bir edayla camdan el sallıyordu. Gülümsüyordu. Dolmuş hareket etti yeniden. Beynimin derinliklerinde onun minik sesleri; “-Yine gel düşlerime, yine gel” diyordu. “Gelirim” dedim, “-bir gün yine gelirim”
Ulvi KoçuKayıt Tarihi : 13.3.2010 15:34:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
6 Mart 2010 Erzurum
![Ulvi Koçu](https://www.antoloji.com/i/siir/2010/03/13/kucuk-bebek-buyuk-dus.jpg)
Düşlerini bebekler süslemiyor artık...
uğradığım sayfanızda
Bu güzel çalışma ile karşılaştım
Tebrik ediyor ve
Yaşayacaklarınız
Yaşadıklarınızdan
Daha renkli
Daha hareketli
Daha bereketli
Geçmesi temennisi ile
Doğum gününüz kutlar
Yüca Rabbimden
Sağlık,afiyet ve başarı dolu bir ömür
Niyaz ediyorum.
Osman ERDOĞMUŞ
SAKARYA
elimizden tutan bir bebeğin gözleri oldukça hep halimiz yüreğimize büyük gelecek....
benide al küçük bebek
koştuğun çayırları görmem gerek/”
Güzel,anlamlı çalışma okumaktan zevk duydum, kutlarım, yürek sesiniz hiç susmasın.
TÜM YORUMLAR (11)