Küçük Bebek, Büyük Düş Şiiri - Ulvi Koçu

Ulvi Koçu
183

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Küçük Bebek, Büyük Düş

Hızlı adımlarla yürüyordum. Paçalarımın çamurlarına aldırmaksızın yetişmiştim dolmuşa. Ferman dinlemeyen kar yağışı, tipi her yeri istila etmişti. Kaçışan insanlar, birbirine kar topu atanlar, titreyenlerle birlikte sadece soğuğun türküsü söyleniyordu dışarıda. En çok dolmuşçulara yaramıştı karakış. Bu dondurucu soğukta, değil yürümek beklemek bile çok zordu…

Elimde kitaplarım, hızlı adımlarım, çamurlu paçalarımla son anda yetiştim dolmuşa. Öylesine kalabalıktı ki, kapı bile kapanmıyordu. “-Biraz daha arkaya yürüyelim” diyordu şoför; rahat koltuğuna yayılırken. Hareket etti dolmuş. Kitaplarımı düşürmemeye çalışırken, kemiklerimin çatırdadığını duyumsuyordum sanki. Biliyorum ayaktaki kalabalığın hepside itişe kakışa ayakta durma mücadelesi veriyordu. Dolmuşun içerisinde ağır nefes kokusu, öksürük sesleri,itişmeler, hepside içten içe küfür habercisiydi. Kıpırdayamıyordum yerimden. Binbir özenle sildiğim botlarım şimdi ne durumda diye düşündüm birden. Nefes almayı bile kısıtlamıştı bu amansız kalabalık. İnsanların yüzünde ki ter damlacıklarını, kendi yüzümden tahmin edebiliyordum…

Birden onu gördüm. Annesinin kucağındaydı. Pembe montu, mavi beresi, beresinin üstünde pembe kapşonu, mor emziği… Aydınlık bir yüzü vardı. Minicik elleri. “-Hey bebek! Küçük bebek, ne kadar da şirinsin öyle” diye bir ses duydum içimin köhne yerinden. Bir türkünün berraklığı gibi tertemizdi yüzü; tertemiz…
Birden onu gördüm. Uyuyordu. Onca kalabalığa, nefes kokusuna, kara kışa, fırtınaya aldırmaksızın uyuyordu. Dudaklarında hafifçe gülümseme sezinledim. Gülüyordu küçük bebek. Kimbilir nasıl bir düş görüyordu. Tutamadım kendimi, tutamadım. Koştum bebeğin düşlerine. Koştum birden bire. Soluk almadım giderken; giderken dere tepe…
“/benide al düşlerine
benide al küçük bebek
koştuğun çayırları görmem gerek/”

Büyük şaşkınlıklar sardı her yanımı. Burası ne güzel bir yer öyle. Her taraf yemyeşil. Gökyüzünde gökkuşağı. Güneş gülümsüyor. Keçiler birdir bir oynuyor. Küçük bebekte orda. Üstelik uyuduğu gibi kalın elbiseler yok üstünde. Üzerinde bembeyaz elbiseler, gülümseyen renkler. Koşuyor neşeyle.Elinde rengarenk balonlar, peşinde tavşanlar. Küçük bebek nasılda gülüyor öyle, nasılda sevinçli. Yeşillikler ötesinde bir çeşme. Ilıkmı ılık süt akıyor, dayıyor ağzını musluğa kana kana süt içiyor. Ordan biraz ilerde küçükçe bir nehir. Kısacık saçlarını yıkıyor, ayaklarını ıslatıyor. Keyfine diyecek yok küçük bebeğin. “Demek o yüzden gülümsüyordu dolmuşta”. Birden bire büyük bir bavul beliriyor. Coşkulu şarkılarla açılıyor bavul. İçinden çeşit çeşit oyuncaklar süzülüyor. Oyuncak arabalar, su tabancaları, küçük motorsikletler, plastik toplar, mızıka, düdük… Hepside küçük bebeğin sevdiği oyuncaklar. Sürüyor arabalarını yemyeşil çayırda. Dilediği gibi oynuyor oyuncaklarıyla, dilediği gibi çalıyor mızıkasını, topunu havaya atıyor. Bağırıyor özgürce, haykırırcasına gülümsüyor…

Gökkuşağının derinliklerinden, mavi elbiseli, beyaz kanatlı, kıvırcık saçlı bir peri yaklaşıyor şimdide. Açıyor ellerini küçük bebek. “Nerden tanıyor bu periyi” dememe kalmadan sarılıyorlar sıkı sıkı. Peri, elindeki şekerleri, dondurmaları küçük bebeğe veriyor. Kucak dolusu meyveleri de önüne koyuyor. Dünyanın her yerinden toplanmış çeşit çeşit meyveler. İştahlı iştahlı yiyor hepsini. Ağzını şapırtadarak, üstünü batırarak. Üstelik kızmıyor kimse üstünü batırdın diye. Hiçbir şeye benzemiyor küçük bebeğin coşkusu, hiçbir şeye…

İrkiliyorum birden. Dolmuştakilerde irkiliyor. Ani fren sesiyle kemiklerimin çatırdayışını hatırlıyorum yeniden. Boğuk nefes kokularını. Birden onu gördüm. Tedirginlikle uynamıştı. Emziğini çıkarmıştı annesi. Kalabalıktan zorda olsa dışarıya baktığımda gideceğim yeri iki durak geçtiğimi fark etmiştim. Küçük bebeğin düşü, beni de alıp götürmüştü sanki. İtişe kakışa, homurdana homurdana indim dolmuştan. Kar yine deli gibi yağıyordu, fırtına ona eşlik ediyordu. Birden onu gördüm. Anlamıştı küçük bebek. Anlamıştı gizlice düşüne girdiğimi. Utandım birden, çok utandım hemde. Yaşından büyük bir edayla camdan el sallıyordu. Gülümsüyordu. Dolmuş hareket etti yeniden. Beynimin derinliklerinde onun minik sesleri; “-Yine gel düşlerime, yine gel” diyordu. “Gelirim” dedim, “-bir gün yine gelirim”

Ulvi Koçu
Kayıt Tarihi : 13.3.2010 15:34:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


6 Mart 2010 Erzurum

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Eylül Öncül
    Eylül Öncül

    Toplum amacı ve aracı birbirine karıştırmış durumda,ideali yok,imajinasyonu yok ideal sandığı sahte ideal var maddeyle ilgili...
    Düşlerini bebekler süslemiyor artık...

    Cevap Yaz
  • Osman Erdoğmuş
    Osman Erdoğmuş

    Doğum gününüz münasebeti ile
    uğradığım sayfanızda
    Bu güzel çalışma ile karşılaştım
    Tebrik ediyor ve

    Yaşayacaklarınız
    Yaşadıklarınızdan

    Daha renkli
    Daha hareketli
    Daha bereketli

    Geçmesi temennisi ile
    Doğum gününüz kutlar
    Yüca Rabbimden
    Sağlık,afiyet ve başarı dolu bir ömür
    Niyaz ediyorum.

    Osman ERDOĞMUŞ
    SAKARYA

    Cevap Yaz
  • Özgür Kapcı
    Özgür Kapcı

    üniverste yıllarımın geçtiği o soğuk şehiri anımsattın yine...çocuk her yerde çocuk,dilleri hep aynı,renkleri farklı belki ama dilleri ve kokuları...kutlarım ulvi destansı dizelerini...

    Cevap Yaz
  • Sabriye Babaoğlu
    Sabriye Babaoğlu

    ah be Ulvi....
    elimizden tutan bir bebeğin gözleri oldukça hep halimiz yüreğimize büyük gelecek....

    Cevap Yaz
  • İlhan Koruyucu
    İlhan Koruyucu

    “/benide al düşlerine
    benide al küçük bebek
    koştuğun çayırları görmem gerek/”


    Güzel,anlamlı çalışma okumaktan zevk duydum, kutlarım, yürek sesiniz hiç susmasın.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (11)

Ulvi Koçu